Kırpıntı ruhu yaşıyor

ALLAHIN bir şanslı kulu olarak kelepir kitap yığmış bir eskici tezgâhından Fazıl Ahmet’in “Kırpıntı”sını buldum.

Haberin Devamı


Aslında kendimi biraz erken “şanslı” ilan ediyor olabilirim.

Ama hepsinden önce Fazıl Ahmet’i tanıştırmak gerekebilir.

* * *

Fazıl Ahmet (1883-1967), bir dönemin meşhur gazete yazarı, hiciv yönü ağır basan şiirleriyle nam kazanmış.

Milletvekilliği de yapmış ama daha çok eğitimci yanı ve edebiyatçı kimliğiyle tanınıyor.

Galatasaray
’ın bayrak isimlerinden rahmetli Eşfak Aykaç’ın babası olduğunu da hatırlatayım.

“Kırpıntı”
, Fazıl Ahmet (Aykaç) tarafından yazılmış makalelerden derlenmiş.

İçinden II. Meşrutiyet’in İlanı, 31 Mart, Fecr-i Âti tayfası geçen eğlenceli, elektrikli, sivri dilli, zeki ve esprili yazılar.

1908-1910 arasında, yani kabaca 100 yıl öncesinde memleketin siyasi ikliminde yaşanan yoğun hareketlilik, puslu günler, devrim heyecanları, rejim hesaplaşmaları içinde harikulade anektodlar var.

Mesela, 10 Temmuz heyecanıyla, o güne kadar yasak olan dernek ve cemiyetler özgürlük havası içinde pıtrak gibi bitmektedir.

İlk kurulan dernek “Tahsil Görmüş Türkler” olur.

Taksim Bahçesi
’nde Ahmet Şuayip’in sonradan Gustave Le Bon’dan arakladığı ortaya çıkan nutku eşliğinde halk karşına çıkan Tahsil Görmüş Türkler’e, Hüseyin Rahmi “Boşboğaz” Dergisi’ndeki köşeden cevap verir:

“Sirkeci civarında bulunan hamallar da Tahsil Görmemiş Genç Kürtler Kulübü diye bir kahve açacaklarmış!”

* * *

Polemikler böyle tatlı dokundurmalarla sınırlı değilmiş ki; Fazıl Ahmet şöyle anlatıyor basın dünyasına adım attığı günlerin genel havasını:

“Kalem sahiplerinin çoğu adeta bir hayvanat bahçesinin parmaklıklarını parçalayıp ortaya fırlamış yırtıcı hayvan karakteri gösterdiler ve ortada yırtılıp helâk olmamış kimse kalmayınca parçalayıcı dişlerle çeneler birbirlerinin derisi üzerinde kudret ve güçlerini denemeye koyuldular...

Bütün memleket horoz ve koç döğüşünde imiş gibi kızgın, öfke ve kin safı oluşturmuştu!

Sanki dünyanın en büyük sirkinde en kanlı bir gladyatör güreşi seyrediyorduk...”

* * *

Haberin Devamı


Pek sivri dilliymiş Fazıl Ahmet. Bugün delirmiş muamelesi görürdü herhalde:

“Her parti iktidara gelmek, rakibinin ayağına çelme takmak ister. Hatta bunun için akla gelmedik münasebetsizlikler, ihtiraslar görülen şeylerdir. Fakat ne olursa olsun ben iktidarda kalacağım diye memleketini açıktan açığa çaresizlik ve çöküşün içine atmak...” şeklinde başlayıp,
“...yalnız bizde görüldü... Eğer meşrutiyete kavuşurlarsa belki bir kere de Hotantolar’da görülecektir!”
diye biten yazılar kaleme almış.

Merak eden olursa Hotantolar için “Güneybatı Afrika’da yaşayan ilkel bir kabile” notunu da düşmüş...

* * *


Herkesi kızdırma kapasitesine sahipmiş mizahi diliyle:

“Biz örneğin sıtradan bir kasabın hastaneye baş operatör atandığını duysak kıyameti koparırız. Ya da falan mahallede oturan Hint Bacı’nın üniversiteye botanik hocası olduğunu söyleseler isyan ederiz.

Fakat sizi temin ederim ki eğer o kasabı başbakanlık müsteşarı yapsalar ya da Hint Bacı’yı Meclis-i Ayân reisi tayyin etseler belki biraz söylenir, kayıtsız kalırdık...”

* * *

İttihat şeflerinden birine (Talat olabilir) sohbet sırasında “Dünyada hiç iyi bir şeyiniz yok! Muhalifleriniz bile bakın ne kadar fena!” demesi de meşhur Fazıl Ahmet’in!

Bu tatlı/acı dil şükür ki Fazıl Ahmet Aykaç’ın başına büyük bir iş açmamış.

Tabii yakın dostu gazeteci Ahmet Samim’in Sirkeci Büyük Postane önünde vurulduğu sırada yanında bulunduğunu ve kendisine sıkılan kurşundan bir dükkana uçarak kurtulduğunu saymazsak...

* * *

Haberin Devamı


“Yine de en acıklı şey idealimizde başlayan kötümserlik idi. İtiraf etsek de etmesek de ümitlerimizin, ta diz kapaklarımızdaki romatizmanın sızılarının bünyemize yayıldığını pekala fark ediyorduk...”
diye yazmış Fazıl Ahmet 100 yıl önce.

100 yıl sonra bulup, tam da bu zamanlarda okumuşum Kırpıntı’yı ben de.

Şimdi söyleyin lütfen, bu şans mıdır şanssızlık mıdır?

Bu ülke bu berbat iklime mahkûm mudur?


Benim de moralim bozuk, var mıdır?! 

Yazarın Tüm Yazıları