Kendi kendime jingle röportajı

Nereden çıktı jingle yapma işi?

Haberin Devamı

- Ortaokulda tenefüslerde başladı ilk. Her olaya şarkı yazabildiğimi fark ettim. Kimya dersine, birinin doğum gününe şuna buna taşlamalar yazardım. Bir nevi aşık gibi. Biri hakkında bir yazı yazmak kötü olabilir ama hakkınızda şarkı yazılırsa yanarsınız, virüs gibi yapışır.
Kendime de 25 yaş günümde. “İyi ki doğdun gördün mü 25 oldun” diye başlıyordu. (Sonradan sadece o satırı kaldı, gerisi “çocuk da yaparım kariyer de” oldu.)
Galatasaray’da bir restoranda arkadaşlarımı toplayıp, gitarla çalarak kendime hediye etmiştim.
Herkese dinletmeden de, onlarla mutluydum. Üniversitede sınava hazırlanmak için toplandığımızda, o gün yazdığım bir şarkıyı çalardım, kafamız dağılırdı.
Şarkı yazmak, benim asıl konuşma biçimim oldu. Gerçek “ağzımı açıp, gözümü yumma”mı gitarımla yapabiliyorum.
TEK TAŞIMI JINGLE YAZARAK ALDIM
 Jingle yazma işi demiştim...
- Ha, markalara küçük şarkılar yazma işi, tesadüf sonucu “özgür kız”la çıktı. Özgürlük şarkısını yazınca, cebim ilk kez para gördü.
Sonra, hayatta ikinci yaptığım Bellona “iyi ki ona rastladım” oldu, sonra Algida “aşkımla erir misin?” derken, paçayı iyice kaptırdım.
Şu an yüz-yüzelliyi bulmuş olabilir. Artık onlar benim işkadını kısmım oldu. İki senede bir albüm yapmak çok tembelce geliyor bana. Keşke jingle yapar gibi şarkı yapıp yapıp salsam ama olmuyor.
Bir şekilde albümün sancısı, bekleyişi, gürültüsü, bin kere sil baştanı oluyor. Halbuki şarkı dediğinde, otuz saniyelik güzel bir sözlü melodi anına kavuşma isteğiyle geçen üç dakika. 
Niye o işkadını kısmı da albümler değil?
- Müzikle en başından beri ilişkimi aşk üzerine kurdum. Satsın diye şarkı yapmadım, ama satsın isterim tabii. Parasından değil, sevilsin isteğinden.
Yoksa zaten satsa da biz fazla kazanmayız. Müzik sektörü, şarkıcıya, besteciye para kazandırmamanın yollarını bulmuştu zaten, bir de üstüne internet gelince iyice kayıp balık nemoya döndük.
Bu iş para için yapılmayıp da aşk için, kendi yaptığını beğenmek için yapılınca da, sponsor gerekir.
İşte ben o zaman, jingle yapan Nil’in kapısını çalar, kazandıklarını alır, albümüme, klibime, sahneme harcarım. En çok da, deneylere harcarım. Dünyada hiç yüz yüze görmeden, skype üzerinden konuşup anlaştığım bir sürü müzisyen var, onlarla denemeler yapıyorum. Bu sistem müziğe başladığımdan beri böyle işledi. Tek taşımı jingle yazarak aldım, “seviyorum sevmiyorum”la değil. 
Bu aralar “of bıktık reklamda Nil’in sesini duymaktan” diyenler var, ne diyosunuz?
- Haklılar. Sesimi kullanmaktan kaçınmama karşın ilk defa, aynı anda dört markanın sesi oldum.
Umarım çok uzun sürmezler de bu fazlalık tez vakitte azalır. Fakat ben olmayıp da, ben gibi algılanan ses de çok. Müşteriler ajanslara gidip, “jingle Nil gibi olsun, seslendiren de Nil’e benzesin” dedikçe, her şeyi ben söyler gibi oluyorum.
Jingle şirketlerinde birden, “sesi Nil’e benzeyen vokalistler” listesi oluşmuş. Bunu kendileri yakınarak söylüyor. Yoksa ben listelenecek kadar bulunmaz hint kumaşı filan değilim yani. Bin bir renkte, güzellikte ses var.
Mesela en son “hayat paylaşınca güzel” jingle’ının sözünü, bestesini yazdım. Kubat’la Zara muhteşem söyledi. Yazdığım jingle’ların yüzde doksandokuzunu seslendirmiyorum ve böylece kimse yaptığım jingle’ları tam olarak bilemiyor.
ŞEHRAZAT’I ARADIM
 “Hayat paylaşınca güzel” dediniz de, Twitter’da onu başka şarkılara benzettiler?
- Yazdığım an, pek çok şarkıyı andırabileceğini düşündüm, ama aklıma “hah şuna benziyor” gibi bir şey gelmedi.
Hayatta en dikkat ettiğim konu, yazdığım şarkıların başka birininkine benzememesi. Böyle arada bir içime bir şüphe düştüğündeyse, kardeşime soruyorum.
Feci iyi bir kulağı var, duyduğu hiçbir melodiyi unutmama yeteneğine sahip. Bu şarkıyı sorunca, “Bire bir benzerlik aklıma gelmiyor fakat tehlikeli, çünkü çok kullanılan bir yürüyüş” dedi.
Şarkıyı jinglehouse’la yaparken kaydederken, emeği geçen onca insanın aklına da bir şey gelmeyince, yolladık.  İlk yayınlandığı gün, Kopenhag’a inmiştim. İner inmez dört mesaj geldi: Ayrı ayrı dört kaynak, bu benim şarkım demiş! Orada bavullarımın üstüne oturup hepsini dinledim.
Bir tek Şehrazat’ın şarkısıyla benzerlik buldum. Şehrazat’la çok eskiden tanışırız ve sağ olsun en son single’da tebrik mesajı attı diye çok mutlu olmuştum.
Ben de aradım hemen. Dedim ki, “Evet benziyor ama o şarkını hiç dinlememiştim. Dinleseydim, farklısını yapacağımı sen bil yeter”.
O da bilmez miyim dedi. Herkese, hepimize olabilir dedi. Dünyada her gün milyonlarca şarkı yazılıyor ve bunların çoğu birbirine ikiz kardeş kadar benzer.
Şehrazat’la konuşmam bir kez daha gösterdi ki, susuzluk hiçbir şeydir, samimiyetle konuşmak her şey. Hayat konuşulunca güzel.

Yazarın Tüm Yazıları