Kadıköy'e yük ambarı

İSTANBUL'un trafik sorununa çözümler arandığı şu günlerde bir noktaya ışık tutmak istedim.

Haberin Devamı

Biz Anadolu yakasında faaliyet gösteren imalatçı bir firmayız. Mamullerimizi Anadolu'daki müşterilerimize ambarla gönderiyoruz. Bunun için Anadolu yakasından yüklenen mallar önce Topkapı'daki nakliye ambarları sitesine gidiyor. Oradan yeniden aynı kamyonlarla Anadolu'daki müşteriye ulaşıyor. Aynı mal iki kere köprüden geçmiş oluyor. Yani iki misli kamyon trafiği.... Büyük israf. Hem trafik, hem yakıt sarfiyatı bakımından. Bu husus hep gözlerden kaçıyor. Böyle mantıksızlık olur mu?

Örneğin Malatya'ya gidecek malım önce Avrupa yakasına geçiyor. Sonra aynı mal yeniden köprüden geçip Malatya'ya...

Çözüm: Anadolu yakasına yapılacak bir nakliye ambarları sitesidir. Bunu sizin aracılığınızla buradan yetkililere duyuruyorum. Acilen Anadolu yakasına bir yeni 'Nako'... İstanbul trafiğini çok rahatlatacaktır bu. Binlerce kamyon köprüden iki kere geçmemiş olacak.

Haberin Devamı

Ümit AYIRAN

Geçim derdim olmasa ben de emeklilik keyfini sürerim

Emekliler infialde

YAŞ kemale erip de emekli olan bir vatandaş artık çalışmayıp evinde istirahat etmek, gezmek, dolaşmak istemektedir. Ancak bu, Türkiye şartlarında (mail adreslerini seçmenlerine kapatmış ve kendilerini kapsam dışı bırakmış çok sayın milletvekillerimiz ile keyifleri gıcır bazı üst kademe bürokratlar, dernek, sendika ve oda üst yönetimleri gibi tuzu kuru elit tabaka hariç) emekli maaşlarının yetersizliği nedeniyle maalesef mümkün olamamaktadır. Hele babadan, atadan miras kalmayıp bu nedenle birikim yapamamış, başını sokacak bir ev sahibi olamamış, çocukları okuyan ve de henüz evlenmemiş durumdaki emeklilerin hali ise içler acısıdır.

Hal böyle iken, 1.1.2007 tarihinde yürürlüğe girecek 5510 sayılı kanun gereği kenara çekilip, istirahat etmesi gerektiği halde emekli maaşının yetmemesi nedeniyle ek bir gelir elde etmek için yaşlı halinde çalışmak zorunda kalan ve emekli olana dek vergilerini ve sosyal güvenlik primlerini muntazam ödemiş bir emekliye "Bağ-Kur'a her ay en az 200 YTL 'Destekleme Primi' ödeyeceksin ve asgari ücrete her zam gelişinde bu para artacak" deniliyor.

Kanunu çıkaranlar acaba çalışmak zorunda kalan emeklinin, kendisinden 'haraç' misali istenilen bu ek ödentiyi ödeyebilecek gücü var mı diye bir araştırma yaptılar mı? Primlerini muntazam ödemiş ve bu nedenle kendi ödediği primler karşılığı emekliliğini hak etmiş, aynı zamanda vergisini de ödemiş ve halen ödemeye devam eden emeklilerine, Bağ-Kur’un açığını kapatmak ve/veya bir başkasını emekli etmek için ömür boyu prim ödettirmek; anayasasında 'Sosyal Hukuk Devleti' yazan bir devlete ve 'Sosyal Adalet' ilkesine bağlı olduğunu iddia eden bir hükümete yakışıyor mu? Bu adalet mi? Devlet, emeklisine adeta "Aç kal, beni ilgilendirmez. Bir an önce öl de senden kurtulayım!" demeye getiriyor.

Bu nedenle 4447 sayılı kanunla değişik 1479 sayılı kanunun ek 20'nci maddesi gereğince, emeklilerce Bağ-Kur'a ödenmesi istenilen ve 5510 sayılı kanunla asgari ücretin % 33.5'ine çıkarılan 'Sosyal Güvenlik Destek Primi' uygulamasının kanun değişikliği yapılarak acilen kaldırılması gerekmektedir.

Melih ŞEKER

Mevlânâ türbesi nasıl paralı olur

GEÇEN
hafta sonu Konya'ya gittim. Hz. Mevlânâ'nın türbesini de görmek istedik. Kapıda 5 YTL alınıyordu, pek çok insan bu parayı ödeyemediği için geri döndü.

Mevlânâ'nın felsefesi "Gel, gel, ne olursan ol yine gel" olmasına rağmen Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından fakirlerin girişlerinin engellenmesi oldukça üzücü. Türkiye'de hiçbir türbede giriş ücreti alındığını görmedim ve duymadım. Özellikle felsefesi herkesi çağırmak olan Mevlânâ'nın türbesinin yanına müze yapıp geçişleri ücretlendirmesi bence hepimizin bir ayıbı. Ülkemizin veya Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Mevlânâ'nın türbesinde alınacak paraya ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Özellikle orada yatan Mevlana'nın düşüncesinin aksine sadece parası olanların Mevlânâ'nın türbesini girmesinin sağlanması, aynı zamanda bu büyüğümüze yapılan bir hakarettir.

Haberin Devamı

Muhsine MISIRLIOĞLU

Bölücülük 'üssü' Almanya...

TÜRKİYE Kürtlerinin etnik ayrımcılık yapmalarında 'üs' görevi gören Almanya, şimdi de Alevileri; Ege Alevileri, Doğu Alevileri, Kürt Alevileri, Türk Alevileri, Tahtacılar, Kızılbaşlar, Zaza Alevileri, Arap Alevileri, Ali'li Aleviler, Ali'siz Aleviler vs. binbir parçaya bölüp onları etkisizleştirmenin yollarını arıyor.

Türkiye'deki Alman vakıflarının içyüzünü ortaya çıkarıp Almanya'nın elinde 90.000 (doksan bin) ton Nazi altını olduğunu açıklayan Necip Hablemitoğlu'nu kim öldürdü ve niçin öldürdü dersiniz?

Almanya'nın içyüzünü, Türkler ve Türkiye hakkında gerçek düşündüklerini öğrenmek isteyenlerin rahmetli Hablemitoğlu'nun 'Alman Vakıfları/Bergama Dosyası' adlı kitabını alıp okumalarını tavsiye ediyorum.

Şevki UYANIK-Betzdorf-ALMANYA

Mesaj Panosu

- FOTOĞRAFÇI Fatma-Orhan Durgut çiftinin, Dışişleri Bakanlığı'nın öncülüğüyle hazırladıkları "Martıların Gözüyle Üç İmparatorluk Başkenti İstanbul" adlı serginin yurtdışında 6. durağı, Köln'den sonra bugün Berlin Türkevi'nde açılıyor. Bir sonraki sergi ise Amman'da. 2007 sonuna kadar 30'a yakın ülke başkentinde açılması planlanan sergilerin hâlâ bir sponsoru yok. Durgut çifti kendi çabalarıyla 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul'u sadece Avrupa'da değil tüm dünyada tanıtıyorlar.

- AYVALIK Cunda'da Papazın Evi olarak bilinen eski bir okul var. Bu okul, sahildeki restaurantların sırasında. Bir zamanlar ne kadar görkemli olduğunu binaya bakınca anlıyoruz. Şimdi bakımsızlıktan yıkılmak üzere. Buranın restorasyonu için Cundalılar tarafından epeyce bir çaba gösterilmiş ancak sonuç alınamamış. Bu konuda kim destek olabilir? Ayvalıklılar, Cundalılar bu binayı görmüyor mu?

Tamer BAŞKAN

İGDAŞ, Adalar'da hizmet veriyor!

İGDAŞ Adalar'da hizmet veriyor! Adalar'a doğalgaz bağlandı. Abone olup gaz verilince, size daha önce söylenmemiş bir Adalara özel uygulama ile karşılaşıyorsunuz.

Haberin Devamı

Önce Büyükada'ya gideceksiniz. Hafta içi gitmek zorundasınız, bir özel bankaya parayı yatıracaksınız, dekontu alıp İGDAŞ'ın yolunu tutacaksınız, elinizdeki karta kontör yükleyecekler, eve gidip sayacınıza bu kartı okutup gazın gelişini sağlayacaksınız.

Kınalı,Burgaz ve Heybeliada'da oturanlar eğer çalışıyorlar ve hafta içi bu işlerini takip ettirecekleri birileri bulamıyorlarsa,doğal gaz hizmetinden yararlanamayacaklar demek.

Bu işlemi her kontör bitişinde tekrarlamak zorunda bütün adalılar.

Ya işe yarım gün geç gidecekler, ya da gazsız kalacaklar.

Gazı tüketmeden parayı ödüyorsun, bu sadece Adalarda oturanlar için geçerli uygulama,kartı doldurmak için sadece Büyükada İGDAŞ görevlendirilmiş. İstanbul’un bir başka yerinde bu mümkün değil.

Haberin Devamı

Adalar ile ilgili birim Küçükyalı İGDAŞ yetkilisi,..Burgaz'da 15 kişi, Heybeli'de 300 kişi abone oldu, 600 olsun da bakarız çaresine... demeye getiriyor. Yapacak bir şey yokmuş, Belediye başkanına da derdimi anlatsam bir şey değişmezmiş, Sn.Topbaş da öyle mi düşünüyor acaba?

Fatura gönderilse, otomatik ödemeye alsam, gaz kesildi, gece yarısı, soğukta kaldım korkusu yaşamasak, önce tüketip,sonra ödesek, bir gaz parası ödemek için tüm aboneleri Adadan Ada'ya koşturmaktan,en az yarım iş günlerini çalmadan çağdaş bir hizmet getirsek,yaptığımız uygulama vatandaşa kolaylık getirmekten uzak, eziyet edici bir uygulama deyip bir an önce vatandaşa kolaylık sağlayıcı başka bir uygulamaya geçsek diye düşünen bir İGDAŞ yöneticisi acaba var mı?

Haberin Devamı

Yoksa, bu sistem bizim işimize geliyor, gaz istiyorsan katlanacaksın mı diyecekler.

Sorunu İGDAŞ beyaz masa'ya, halka ilişkiler müdürüne ilettik. Sağolsun ilgilendi,yarım saat sonra teknik departmandan aradılar: Ne gibi bir arıza var?!!!

Yoksa arızalı olan biz miyiz?

Deniz TÜFEKÇİ- HEYBELİADA

Bir yıl önce yapılan duble yol 2. kez onarımda

BURDUR Milletvekili Ramazan Kerim Özkan Başbakan Erdoğan'a soruyor.

Bilindiği üzere 'Burdur-Antalya Duble Yolu' çalışmaları kapsamında olmak üzere İnsuyu mevkii, Çeltikçi mevkii ve Bucak mevkiinde yapılması planlanan duble yolların genişletme ve asfaltlama çalışmaları 2004 yılı içerisinde tamamlanmış ve 2005 yılı içerisinde trafiğe açılmıştır.

Ancak ilk yağışlarla birlikte adı geçen yollarda yer yer bozulmalar ortaya çıkmış ve kısa süre içerisinde kullanılamaz bir hal almıştır. Daha sonra bu yollar yeniden onarılmış ve yenilenmiş olmasına karşılık şu günlerde tekrar bozulmuş olup trafiğin oldukça yoğun olduğu şu günlerde yeniden bakım ve onarım çalışmaları başlatılmıştır.

1. 2005 yılı içerisinde trafiğe açılan bu duble yolların geçen bu kısa süre içerisinde ikinci kez bakım ve onarım çalışmalarına alınması sizce normal midir?

2. Bu duble yolların ilk yapım çalışmaları esnasında gerekli altyapı çalışmalarına özen gösterilmiş midir, yoksa bir an önce tamamlanması amacıyla aceleye mi getirilmiştir?

3.Bu duble yolların aradan geçen kısa süreye rağmen ikinci kez bakım ve onarım çalışmalarına alınmasının ülke ekonomisine olan zararı ne kadardır? Bu zarardan dolayı ihmal ve suiistimali olanlara ne tür bir cezai müeyyide uygulanacaktır?

4. Özellikle yaz aylarında yoğun bir trafik işleyişi olan Burdur-Antalya Duble yolunun kalıcı bir çözüme kavuşturulması açısından herhangi bir çalışma planınız var mıdır ?

Kıyılarımızı kanalizasyon atıkları ile rezil ediyoruz

DENİZE Deşarj Hatları'nda zaman zaman çalışan bir sanayi dalgıcı olarak gözlemlediğim çok önemli olan hususları sizinde bilginize sunmak istedim.

1- Yapılan işler genel olarak projeye uygun olarak yapılmıyor.

Örnek: Boruların tabana 175 cm gömülmesi gerekirken, 1 metre veya daha sığ olarak veya üzeri sadece örtülerek kapatıldı diye gösterilerek geçiliyor.

Kapatılan boruların üzerine koyulan çuvallar toprak doldurularak dibe batırılıyor, boruların montajın da kullanılan metal malzemeler dayanıklı ve kaliteli saplamalar ve somunlar dan kullanılmayıp en basit ve dayanıksız olanları kullanılıyor yada bunların hiç biri yapılamayıp borular açık dipte ortada bırakılarak proje tamamlanıyor. Tüm bunlar resmi devletin öngörmüş olduğu projesinin çok ama çok dışın da işle yapılıyor. Bu örnekler daha da arttırılabilir.

2- Denize Deşarj Hatları yapıldıktan sonra arıtma tamamen lafta kalıyor ve bazen hiç çalışmıyor.

Sanırım bu konu da maliyet hesapları arıtmanın çalışmasını engelliyor.

Bazı bölgeler de inanın arıtma tesisi ve bunca projelendirme neden yapıldı ki dedirtiyor; yani onca para zaman vs ne içindi dedirtiyor.

Söz konusu durum da böyle olunca "yani kıyıdan da denize akıtabilirdiniz ne gerek vardı ki" dedirtiyor.

3- Borular denize döşenirken tam ve bilimsel bir zemin etüdü ve denizin hareketlerini içeren bir etüt kesinlikle yapılmıyor. Lafta yapılıyor. Yani bu boruların ucu en derin 15 mt-19 mt'ler de bırakılıyor. Oysaki bu atık su ağızlarının en az 40 mt leri bulması gerekli.

4- Size örnek olarak tüm Türkiye'dekileri isim olarak saymama gerek yok. En içler acısı olan Kemer Marina'nın önünde bulunan deşarj hattını hatırlatmak istiyorum.

Tam da meşhur 'Paris Batığı'nın arkasın da bulunan deşarj boru hattı zaman zaman dalış okullarına özellikle sezonda zor anlar yaşatıyor. Yani Paris Batığı pis lağım sularının içinde dalış turizmine asla hizmet veremiyor. Neden bu deşarj hattı tam ve net olarak bu noktaya projelendirildi?

Aynı duruma örnek olarak da Antalya'da Kaleiçi Marina'nın önlerin de bulunan 'Sen Dieter' savaş gemisi batığını örnekleyebiliriz. Falezlerin pisliğinin içinde bu batık da dalış turizmine hizmet vermeye çalışıyor.

5- Side'de Evrenseki kumsalının açıklarına döşenen deşarj boru hattı ise daha bir içler acısı. Antik bir kentin önünde max 15-19mt'lerdde bir boru hattı. Neden ucu Antalya açıklarına gitmiyor da Side antik kentinin içine borunun ucu atıklarını akıtıyor. Hepsindende acı ve vahim olanı konuya muhatap sözde resmi kuruluş olan MATAB zaman zaman arıtmayı hiç çalıştırmadan direk pislik basıyor. Resmen kıpkırmızı pis su basılıyor. Ve bu duruma da Türkiye'ye gelen turistler dehşet gözlerle bakıyorlar. Tabii ki fotoğraflarını çekmeyi de ihmal etmiyorlar.

Mustafa ÇORUHLU- Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu, Çevre Kurulu üyesi.

(northdiverstr@yahoo.com)

Milas doğumlu Yahudiler, Milas'ı unutmuyorlar

MİLAS’ta 19 ve 20. yüzyılın ortalarına kadar bir cemaat olarak varlıklarını sürdüren Milas Yahudileri, Milas’ı unutmadılar. II.Dünya Savaşı'nın ardından İsrail Devletinin kurulması ile ülkemizden İsrail'e yaşanan göç sırasında Milas’tan ayrılan Yahudi aileler fırsat buldukça doğdukları toprakları ziyaret ediyorlar.

İsrail’e taşınan Malki Eliegen, Yusef Malki ve Mizrahi Rahel de tatil için geldikleri ülkemizde ilk olarak doğdukları yer olan Milas'a uğradılar. Milas Belediyesi’ni ziyaret eden konuklar, öncelikle belediye başkanı Fevzi Topuz’u makamında ziyaret ederek eski anılarını paylaştılar. Sıcak bir ortamda devam eden ziyarette Milas Belediye Başkanı Fevzi Topuz bu hoş sürpriz için teşekkür etti. Konuklara Milas'la ilgili kitaplardan ve kristal Gümüşkesen maketi hediye eden Fevzi Topuz; bu ziyaretlerin Milas’ın köklü tarihini ve kültürünü günümüzde de yok olmamasına ve dostluk ilişkilerinin sağlamlığına bağlayarak karşılıklı ziyaretlerin sürmesini temenni etti.

AABF'ciler, Sünnilerin Türkiye'de ne hakları varsa aynısını Aleviler için istiyor

EĞER size ayrılmış olan bir gazete köşesi haksızlıkların ve adaletsizliklerin üzerine gitme imkanı yaratıyorsa ne mutlu size bunları yazabilmenizdir.

Ama AABF ile ilgili yazılarınız beni bir Alevi olarak çok felaket üzüyor. Gerçi 'Public relations' açısından bir nevi AABF için büyük reklam oluyor, ama o da sizin bileceğiniz iştir.

Benim size naçizane tavsiyem, lütfen AABF ile sorunlarınız varsa siz değil devlet oturup konuşmalı. AABF tek ve tek Sünnilerin Türkiye Cumhuriyeti'nde ne hakları varsa aynısını Aleviler için istiyor, ne fazla ne az, üstelik bu bir Anayasal haktır. Çoğu Almanya'da üniversite bitirmiş Alevi bay ve bayanlar vardır ve bunlar hepsi ya AABF üyeleri ya da büyük sempatizanlarıdır.

Üstelik bir Avrupa Alevi Akademisyenler Birliği kurulmak üzere ve bu kurum tek ve tek AABF sadakatini ve örgüt disiplini içerisinde olacak. Siz karar verin bu insanları kendinize karşı mı almak istiyorsunuz yoksa kendinize bağlamak mı istiyorsunuz.

Değerli hocam, tercih sizindir.

Alevilerin İslam içi-dışı-kenarı, 100 metre ileri-100 metre geri diye bir inanç zemin tespit sorunu yok. Aleviler, tarih de kararını kimin yanında olduklarını açık beyan etmişlerdir. Tek-tek ve tek şartsız kayıtsız 'Ehl-i Beytan' yanadır. Onun için ne Kuran, ne hadis bizim için geçerli değildir. Çünkü bizim İmam Cafer Sadık Buyruğu ve Erenlerin Erkannameleri vardır.

Yusuf TANER

Alevilikte sorunun özüne bakmak gerek

ALMANYA'ya gitmenize gerek yok. Siz kendi ülkenizdeki insanlara sahip çıkabildiniz mi? Alevilerin inanç hizmetlerine ilişkin sorunları ortadan kaldırabildiniz mi?

Önce çuvaldızı kendimize batıralım lütfen.

Alevilik konusu şu kurum bu kurum şeklinde ele alınamaz ve çözümlenemez. Yapılması gerekenler bellidir. Ülkemizde varolan Sünni mezhepçi anlayış

yerini gerçek anlamda Atatürkçü laik bir anlayışa terk etmedikçe bir yere varılamaz. Bu sorunu çözemeyenlerin Almanya'daki gelişmelerle konuyu izaha

çalışmaları tamamen konuyu saptırmaktır.

Türkiye'de Sünni mezhepçilik terkedilerek, yurttaşların tümüne istedikleri şekilde inanç hizmeti götürülecek ve bütçe buna göre tanzim edilecektir. Eğitim alanında da gerek müfredat gerekse öğretim kadrosu yeniden düzenlenmeli, herkese belli bir anlayış öğretilmemelidir. Ayrımcılık

yapanlar en ağı şekilde cezalandırılmalıdır.

Neyse, yazınızdaki konular sonuçlardır. Sonuçlar değil nedenlerle uğraşın lütfen.

Dr. Ali YAMAN

Yazarın Tüm Yazıları