İşte 'Amerikan rüyası': Kepçekulaklı sıska siyah

Amerikan televizyonlarının ülke çapında en fazla izlenen kanallarından biri Comedy Central. Adı üzerinde, bir komedi kanalı. Siyasi mizah yapıyor. Öyle böyle değil. Türkiye'de bir kanal, Comedy Central'ın onda birini yapsa, on gün içinde RTÜK tarafından kapatılır.

Haberin Devamı

Comedy Central'da Amerika'da çok ünlü komedyen Jon Stewart, Başkanlık seçimlerinin sonucunun belli olmasına 24 saat kala, tanınmış Amerikan Başkanları tarihçisi Doris Kearns Goodwin'i ekrana çıkarttı. Goodwin, bu seçimi 19. yüzyıldan bu yana görülmemiş canlılık ve renklilikte bir başkanlık seçimi diye niteledi.


Bu arada Jon Stewart ona İngilizce ve herhangi bir dilde gramer bakımından imkansız şu soruyu sordu:

"Yarın seçimi kim kazandı"?!


Pulitzer ödülü sahibi ünlü yazar ve Başkanlık tarihçisi Doris Kearns Goodwin kahkahasını atarken, cevabı da verdi: Barack Obama!

Seçim sonuçları açıklanmadan 24 saat önce, Obama'nın kazandığını biz böylece öğrendik.


Bu yazı yayınlandığı vakit, Amerikan seçimlerinin sonucu alınmış, herkes tarafından öğrenilmiş olacak. Amerika Birleşik Devletleri'nin başkenti Washington yani Amerika'nın doğu kıyısı ile Türkiye arasında 7 saat fark var.

Haberin Devamı


Amerikan Başkanlık, Senato üçte bir, Temsilciler Meclisi'nin tümünü yenileme seçimlerinin sonucu, en geç, Doğu Yakası saati ile gece yarısına doğru, dolayısıyla Türkiye'de (bugün) sabaha karşı belli olacak.


Bu yazıyı yazdığım sırada, seçim sonucunu bilmiyor olacağım. Oysa, yayınladığı vakit okurlar biliyor olacak.


Ne yapmalıyım?


Seçim sonucunu biliyor gibi, "riski alarak" yazmak zorundayım. Bu seçimlerin galibi Demokrat adayı Barack Hussein Obama. Amerika'nın yeni başkanı, dünyanın "yeni imparatoru" o.


Sahaya çıktığı, sahnede göründüğü anda heyecanlanmıştım açıkçası. Daha ön seçimlerde bile Hillary Clinton karşısında onu desteklemiş, bu desteği yazılara dökmüştüm. John McCain karşısında haydi haydi onun zaferinden yanaydım.


Amerika Başkanı seçilmiş olmasından fevkalada memnunum.


"Bize ne bundan! Amerika'da kim seçilirse seçilsin"
diyeceklerin, hem de çok sayıda kişinin böyle düşüneceğinin farkındayım.

Bence, Amerika'da kimin Başkan seçileceği, bizim için herşey. Madem ki, bir "küresel köy"de yaşıyoruz; Amerikan Başkanlık seçimlerinin sonucu, "bizim köye muhtar seçmek" gibi bir şey. Biz "dünyalıları" Amerikan Başkanlık seçimlerinin sonuçları ilgilendiriyor.

Haberin Devamı


Tam da bu nedenle Barack Obama'nın Başkan seçilmesinden fevkalade memnunum. Zira, o kendisine ilişkin kendi tanımıyla "sıska, kepçe kulaklı, siyah derili biri" olarak seçilebilecek olmasını "Amerikan rüyası"na bağlamıştı.


Amerika'nın "rüyadan kesilmesi" tüm dünya için çok kötü olurdu.


"Rüya"nın var olabileceği, bunun Barack Obama'nın, Amerika'nın tarihindeki Afrikalı kölelerin rengini taşıyan bir adamın dünyanın en güçlü ülkesine Başkan seçilmesiyle kanıtlanması, tüm dünya için çok iyi bir gelişme.


Bu bakımdan, Barack Obama'nın Amerika'nın Başkanı seçilmiş olmasından fevkalade memnunum...

 

***

 

Bu ülkede, yani Amerika'da, bu ülkenin başkentinde yani Washington'da izlediğim ikinci Başkanlık seçimi bu. Bundan 16 yıl önce, Bill Clinton'un Başkan seçilmesini de mutlulukla karşılamıştım. Üstelik, Bill Clinton, yakın çalışma içinde bulunduğum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın özel bir ilişki geliştirdiği George Bush'a karşı kazanmıştı.

Haberin Devamı


Bill Clinton'un seçimi kazanacağını, Amerika'ya ayak basar basmaz hissetmiştim. Turgutbey, dostu Bush'un genç Arkansas Valisi karşısında yenilebileceğine inanamamıştı. Bazan öyle bir hava eser ki, kamuoyu yoklamalarına bile başvurmadan kimin kazanacağını hissedersiniz.

Barack Obama'nın kazanacağını çoktan hissettiğimiz gibi.


Bill Clinton'un seçimi kazanmasını "Bizim kuşak Amerika'nın başına geçti" diye yazarak selamlamıştım. Clinton, benden bir yaş büyüktü.


Amerika'nın 68 kuşağına mensuptu.


Barack Obama ise benden 13 yaş küçük. John McCain ise 12 yaş büyük.


Bill Clinton'un Başkan seçilmesinden 16 yıl sonra, benden 12 yaş büyük birisinin Amerika'nın başına geçecek olması ne kadar kötü, "gelecek" ve "değişim" kavramları bakımından ne kadar kötümserlik yayıcı, iç karartıcı olurdu kimbilir.

Haberin Devamı


Obama'nın seçimi, Amerikan Yönetimi'nde bir "kuşak değişimi"ne de işaret ediyor. "Değişim" sloganı ile geldiği, gelişi yönetimde "kuşak değişimi"ni ifade ettiği için, kaçınılmaz olarak, Amerika'yı da değiştirecek, dünyayı da.


Tüm ömrü "statüko"ya karşı didişmek ile, "değişim arayışı"yla geçmiş olanların Amerikan Başkanlığı'nı Obama'nın kazanmasından büyük mutluluk duymalarından doğal bir şey olabilir mi?


Barack Obama'nın Amerikan Başkanlık seçimlerini kazanması, "dünyanın tek süperdevleti"nin "değişme yeteneği"ni çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Amerika, değişebildiği ölçüde, dünyayı da değiştirme gücüne sahiptir. Bu dünyanın ise değişmesi gerekiyordu.

Haberin Devamı


Barack Obama'nın Amerikan Başkanı seçilmesi gayet iyi olmuştur. Sadece Amerika bakımından değil, dünya bakımından, genel anlamda insanlık açısından.


Seçim sonucu, Amerika'nın nasıl değişmekte olduğuna ilişkin çarpıcı bir ipucu veriyor. Bizzat Barack Obama, bu olguyu şöyle açıklıyor:

"... Konuşmam Amerika'nın geleceğine ilişkin demografik gerçekleri de tarif ediyor. Texas, California, New Mexico, Hawaii ve District of Columbia'da (yani başkent Washington) çoğunlukta olan azınlıklar.


Bunlardan gayrı 12 eyalette daha nüfusun üçte birinden fazlası Latino, siyah, ve/veya Asyalı. Latino Amerikalılar şu sırada 42 milyonu buldular ve en hızlı büyüyen demografik grup ve aynı zamanda 2004 ile 2005 arasında tüm Amerikan halkındaki nüfuz artışının yarısını oluşturuyorlar. Asyalı Amerikalı nüfusu, Latinolara oranla çok daha az olmakla birlikte, benzeri bir yükseliş yaşıyor ve önümüzdeki 45 yıl içinde yüzde 200 artması bekleniyor. Uzmanların hesaplarına göre 2050 yılından çok kısa bir süre sonra, Amerika, -ekonomimiz, siyasetimiz ve kültürümüz üzerindeki sonuçlarını şu anda tümüyle kestiremeyeceğiz- çoğunluğunun beyaz olmadığı bir ülke olacak."

Yüzyılın ortasında Amerika'nın kaçınılmaz olarak geleceği noktaya uygun bir Başkan profilinin, Barack Obama'nın şahsında daha 2008 yılında yansımasını, başlı başına bir "devrim" olarak görmek de mümkündür.

 

***

 

Barack Hussein Obama, 2004'te herkesin dikkatini çektiği Demokrat Parti Kurultayı'ndaki konuşmasında "Bir siyah Amerika, bir beyaz Amerika ve Latino Amerika ve Asyalı Amerika yok- Amerika Birleşik Devletleri var" demişti. "The Audacity of Hope" (Umudun Cüreti) adlı kitabında "Bir bakıma Amerika'nın bu vizyonuna inanmaktan başka bir seçeneğim yoktu" diyor ve kendisini şu sevimli -ve de gerçek- çizgilerle anlatıyor:


"Siyah bir adamın ve beyaz bir kadının çocuğu, ırkların aynı potada eridiği Hawaii'de doğmuş, yarısı Endonezyalı ama Meksikalı ya da Porto Rikolu diye karıştırılan bir kızkardeşe sahip, Çin kökenli kayınbiraderi ve yeğeni bulunan, bazı kan akrabaları Margaret Thatcher ile karıştırılabilecek, ailemin Noel buluşmalarının BM Genel Kurul toplantılarını andırdığı benim için; ırk temeli üzerinde aidiyetlerimi sınırlamak ya da kendi değerimi kabile temelinde ölçmek, asla bir seçenek olmadı. Dahası, Amerika'nın dehasının, kısmen, yeni gelenleri sindirmesi ve sahillerimize vuran o çeşitlilik içindeki topluluktan bir ulusal kimlik geliştirmek olduğuna inanıyorum..."


Yani Obama, evet bir Amerikalı. Ama "hepimizden" bir Amerikalı. Hem de "hepimizin" yansıması olduğunun, "hepimizi" yansıttığının farkında olan bir Amerikalı.


Böyle bir Amerikalının, Amerika'ya Başkan seçilmesinden daha iyi, şu 2008 yılında, ne olabilirdi?

Yazarın Tüm Yazıları