İstanbullulardan yanıt var

Geçen hafta yazdığım ‘Çeşme’den GO HOME 34 plakalılar’ başlıklı yazıma İstanbullulardan sitem, İzmirlilerden sevgi dolu e-postalar aldım.

Çeşme ve dolayları üzerinden yürütülen İstanbul-İzmir çekişmesi oldukça derinleşmiş de haberimiz yokmuş. Gelin bazı e-postalara göz atalım, birlikte kim haklı kim haksız karar vermeye çalışalım. Gülşah kısa ve öz bir şekilde ‘GO HOME’ olayını desteklemiş:

8‘Sabah sabah duygularıma tercüman olmuşsunuz. Gerçekten GO HOME 34 plakalılar! Son 2 senedir İstanbullular sayesinde Çeşme’den nefret ettim. Fiyatları ve kalabalığı 3’e katladılar. Çeşme’de evi olan bizlere yazık ettiler, bir an önce gitseler de eski sakin ve huzurlu yazlarımıza dönsek. Hepsinden nefret ediyorum :) Kolay gelsin’.

Ferdağ Akpakaydın ise İzmirlilerin İstanbullulara ‘Çeşme’den GO HOME’ mesajı göndermesi karşısında dehşete düşmüş ve bilgisayarına sarılıp kınayan bir mektup döşenmiş, hatta hızını alamamış olayı güzel Türkçemize ve padişahlarımıza getirmiş, biraz daha sıksaymış yüz ünlü Türk büyüğüne kadar da gelecekmiş, ama neyse ki şimdilik İzmirlileri gizliden gizliye Ege’ye dökmekle tehdit edip öfkesini biraz yatıştırmış:

8 ‘30 Temmuz 2004 tarihinde yayımlanan ‘Çeşme’den GO HOME 34 plakalılar’ yazınızı okuduğumda dehşete düştüm desem yeridir. Böylesine okumuş, aydın kişilikteki insanların bu derece basit düşünebileceklerini aklım almadı. Bir İstanbullu olarak kendilerini kınıyorum. Öncelikle belirtmeliyim ki o güzelim mekandan kovdukları insanlar kendi vatandaşları, arkadaşları, hatta aileleri. Gerçek İstanbullu olduklarına inanmadığım belli bir kesim insanların yaptıkları nedeniyle tüm İstanbulluları rencide etmelerinin anlamı var mıdır? Hemem hemen tüm Ege ve Akdeniz bölgelerinde bulunmuş birisi olarak gördüklerimle, şu anda okuduklarım beni hayrete düşürdü. Mekanları tahrip eden asıl kişiler acaba yörelerin kendi halkı mı yoksa İstanbul’daki yoğunluktan ve stresten biraz olsun uzak kalmak isteyen insanlar mı? Tabii ki ne Çeşme’nin tüm halkını, ne de İstanbullu olan tüm halkı arkadaşlarınızın yaptığı gibi aynı kefeye koymuyorum. Birkaç kendine ve çevresine saygısı olmayan insanın bu tahribata neden olduklarını düşünmekteyim. Bunun nedeni ise kendim şahit olduğum olaylardır. Türkiye’nin neresinde olursa olsun kendi yörelerindeki tarihi eserlerin içine barlar, restoranlar, kafeler yapanlar, çöplerini ortalara saçanlar olmuş ve yine bu bencil insanları uyaranlar da kovduğunuz İstanbullular ya da başka illerimizden gelenler olmuştur.

TÜRKÇE’YE SAHİP ÇIKIN

Avrupa dendiğinde akan suları durdurduğunuz pislik abidesi olan bazı ülke vatandaşları, canım güzellikteki Sultanahmet Meydanı’nda zıkkımlandıkları mısır koçanı ve çöplerini meydandaki kocaman ağacın dibine atıp hiçbir şey olmamış gibi oradan kaçarken, yine o mısır koçanını aldırarak sadece 10 metre uzaklığındaki çöp bidonuna attıran ve gereken cevabı veren de kovduğunuz İstanbullulardır.

Bir diğer nokta da; madem ülkenizi, Çeşme’nizi bu kadar çok seviyorsunuz da neden kültürümüze ve Türkçemize de sahip çıkmıyorsunuz? Bir iki yabancı sözcükle daha mı modern görüşlü oluyorsunuz? Ya da Avrupalı mı? Bildiğim kadarıyla ‘GO’ ve ‘HOME’ sözcüklerinin Türkçe karşılığı var. Birilerini ya da bir şeyleri protesto ederken Türkçe çok mu basit kalıyor?... Lütfen Avrupa’nın ilmini, bilimini ve teknolojisini öğrenelim. Gece kulüplerinde köpük partisi rezilliğini değil.

GEZME HAKKIMIZ VAR

Unutmayalım ki Avrupalılara tuvaleti ve temizliği öğreten bizim padişahlarımızdır.

Unutmayalım ki kendi insanınızı beğenmeyerek kovduğunuz yerleri Atatürk ile sırt sırta savaşarak üç kuruşluk insanlara yar etmeyen rahmetli dedem ve tanımadığım bir sürü asil insandır. Bu nedenle Türkiye’nin her karışında ben ve benim gibi tüm TÜRK HALKI’nın gezip dolaşmaya, o güzellikleri görmeye hakkı vardır. Bu ülke sadece zenginliği sayesinde ülkemizin en güzel yerlerine yerleşerek, başkalarının gezip görme hakkını elinden almaya çalışanların değildir.

Sayın Ali Atıf Bey, bu yazıyı özellikle Çeşmeli arkadaşlarınıza hitaben yazdım. Siz Çeşme’nin güzelliklerini anlatırken nasıl aracı oluyorsanız, yazımı arkadaşlarınıza iletirken de aracı olmanızı rica ediyorum. Şunu bilin ki, kesinlikle kimseyi kırmak istemiyorum. Ancak bazı konularda daha duyarlı ve tarafsız davranmalarını dilerim.’

Ebru Remanisimli okurum ise İzmirlilere ‘Daha önceleri neredeydiniz?’ diyen bir e-posta döşenmiş. O da ‘İzmirlilerin İstanbulluları Ege’ye dökmek istediğini’ düşünüyor. Ebru’nun mesajına da yer verelim:

8 ‘Nedir bu İstanbul düşmanlığı anlamıyorum. Hepimiz Türkiye vatandaşı değil miyiz? İzmirliler İstanbul’a gelmiyorlar ve orada yerleşmiyorlar mi? Çeşme’nin İzmirlilere veya burada oturan yerli halka özerk bir bölge olduğunu, burada ev alıp yazları daha uzun kalmaya gelene kadar bilmiyordum. Ben İzmir’de okudum, üstelik Ahmet Bülent Hoca’nın öğrencisi olarak. 15 yıldır Çeşme’ye gelirim. Ankaralıyım ama İstanbul’da oturuyorum. Onlara göre İstanbulluyum. Eşim de 20 yıldır buraya gelir. Buradaki ilk sörf hocalarından biridir ve ne yazık ki o da İstanbulludur. Biz kendimize 5 yıl kadar önce Alaçatı Koyu harabe iken, bütün taş evler yıkık ve neredeyse bedava sayılacak kadar ucuzken bir ev satın aldık. Onu restore ettik. Bizim gibi sörf yapan, Alaçatı’nın dokusuna aşık olan bir grup arkadaşımız da buradan evler aldılar. Şimdi ev fiyatları 10-15 katına çıktı. Bunda sizce bir suçumuz var mı?

SANKİ ZORLA GELDİK

İzmirliler burunlarının dibindeki güzelliği göremedi ve ancak İstanbullular gördü de piyasa hareketlendi diye biz mi suçluyuz? Alaçatı halkı yıllarca tütün ekip sıkıntı içinde yaşamışken, simdi yeni iş imkanlarıyla, değerlenen mülklerinin getirileriyle gayet refah içinde yaşamaktalar. Ve hálá İstanbullulara düşman olarak! Sanki zorla geldik, mallarını zorla ellerinden aldık.

Çeşme’nin sezonu 2 aydır. Çünkü İzmirliler İstanbulluların her gün şehir içinde belki de fazlasıyla yaptığı 70 km uzaklığı çok bulup Çeşme’yi ağustos sonunda terk eder. İstanbullular sayesinde Alaçatı’daki otel ve restoranlar kış aylarında da açılmaya, esnaf yaz kış para kazanmaya başladı. Kimin sayesinde? Ki benim bildiğim Ankaralı, İsviçreli, İngiliz ve hatta İzmirli ev sahipleri var burada. Adları İstanbullu diye genellenen. Sanki Ege Denizi’ne dökülmesi gereken Yunanlılar gibiyiz. Sizin bu haftaki yazıyı yazmanız galiba bardağı taşıran damla oldu. Her gün yaşadığım, kulağıma gelen, gözlerden okuduğum hoşnutsuzluk üzerine, bu hislerin gerçekliği sizin yazınıza da yansıyınca gaza geldim.’

Konu yeterince müzakere edilmiştir ve burada kapatalım. Eğer çok isteyen olursa İstanbul-İzmir olimpiyatları düzenleriz, İstanbullular ve İzmirliler takım halinde yarışırlar ve kazanan Çeşme’yi alır. Fikir nasıl ama?

CUMA İTİRAFI

Ağlayan timsah;

Cinsiyet: Erkek; Yaş: 31; İl: İzmir

‘Eski işyerimin ticari sırlarını yeni işyerimle paylaşıyorum. Burası yükseldikçe orası batıyor. Gram vicdan azabı hissetmiyorum. Tam bir hödük olan eski patronum, neredeyse varlık sebebi olmama rağmen hak ettiklerimi hiçbir zaman bana sağlamadı. Üstüne üstlük, aşikar bir şekilde karıma asılıyordu. Adamdan öyle nefret etmişim ki, hedefim, yanında çalışırken bana sürekli kur yapıp duran kızı. Yanında çalışan insanların eşlerini rahatsız etmenin bedeli neymiş ona öğreteceğim.’

Yorum: Hödük eski patron umarım bu itirafı okuyup kendisine birtakım paylar çıkarmıştır! Belki de bütün hödük patronlar! Unutmayın elemanını mutlu edemeyen dizini döver. Bu olayımızda elemanın da patronun kızını dövmek istediği gün gibi ortada.

CUMA ALINTISI

İşlerin kötü gideceğini söylemeye devam ederseniz kahin olma şansınız yüksektir.

CUMA TAKINTISI

Bu hafta Borsam Lahmacun’a taktım. Kadıköy’de Rıhtım Caddesi’nde. Birkaç yerde daha şubesi varmış ama ben bilmiyorum. Çok lezzetli. Fırından çıkarıp ‘tak’ diye lahmacunu önünüze koyuyorlar. Kesinlikle bu hafta sonu bu lahmacuna takın. Yerken de beni anımsayın. Nasıl anımsayacağınız size kalmış!

İstanbul’un da Göz’ü varmış

‘Londra’nın gözü var İstanbul’unki nerede?‘ demiştim bir yanıt geldi. Paylaşalım:

‘30 Temmuz 2004 tarihli Hürriyet Gazetesi Cuma ekinde çıkan ‘İstanbul’un da bir gözü olsa’ yazınızı büyük bir keyifle okudum. Londralılara ve ziyaretçilere daha önce görmedikleri bir metropolü kuşbakışı izletmek amacıyla kurulan ‘London Eye’ın nasıl bir ilgiyle karşılandığını, bu nedenle de metrelerce kuyruk oluştuğunu yazıyor ve ekliyorsunuz: ‘Dünya cenneti bir şehir var elimizde, kıymetini bilmiyoruz. İstanbul’a bir ‘göz’ tasarlamaktan aciziz. İnsanın böyle gözünün olması için önce beyninin olması gerekiyor değil mi ? Yok mu bizde böyle bir beyin? Yazık ediyoruz İstanbul’a göz göre göre. Yoksa görmeye görmeye mi?’

Aslında İstanbul’da böyle bir ‘Göz’ var. Ve geçtiğimiz yıl ekim ayından bu yana binlerce insan bu ‘Göz’ yardımıyla her gün 200 metre yukarıdan Boğaz Köprüleri, Topkapı Sarayı, Kız Kulesi, Galata Köprüsü, Hisarlar, Haliç ve Adalar başta olmak üzere İstanbul’un muhteşem panoramasını seyre dalıyor.

Neresi mi? Kadıköy Deniz Otobüsleri İskelesi’nin hemen yanında, Eski Evlendirme Dairesi temelleri üzerine oturttuğumuz TÜRKBALON.

Üç idealist Türk müteşebbisi olarak yaklaşık iki yıllık bir uğraşın sonunda 2 milyon dolarlık bir yatırımla Türkbalon’u İstanbul’a kazandırdık. Balon, Fransız- Alman ortak yapımı olup, tıpkı uçaklardaki gibi uluslararası havacılık kuralları ve yönetmeliklerine uygun olarak üretilmiştir.

Çok yeni ve etkili bir reklam mecrası olmasına karşın bugüne kadar uygun bir sponsorun bulunmaması en büyük üzüntü kaynağımızdır. Sizin de yazınızda belirttiğiniz gibi ‘önemli olan tanıtım için çok para harcamak değil, çok parayı doğru yerde harcamak’ olmasına rağmen, böylesine uygun bir reklam mecrasının değeri, bütün çabalarımıza karşın bugüne kadar karşılığını bulamamıştır.

Uygun bir zamanınızda sizi TÜRKBALON’da ağırlayarak İstanbul’un o müthiş panoramasını havadan birlikte izlemeyi arzu ediyoruz. ‘ (Alaaddin Yalçın)

İlk kez balona Kapadokya dolaylarında bindim ve balona sıcak hava üfleyen düzenekten biraz korktum. Eğer korkumu yenebilirsem geleceğim Alaaddin Bey. Geleceğim ve TÜRKBALON deneyimimi okurlarımla paylaşacağım, söz. Korkumu yenmek ne kadar mı sürer? Hiç yenemediğim korkularım da var, bir saatte yendiğim korkularım da...
Yazarın Tüm Yazıları