İstanbul’da arabasız yaşam kılavuzu

On sekiz yaş herkes için çok önemli. Adam oluyoruz ya o yaşta!.. Ama pek çok kişi için de ehliyet demek.

Ben ise hiçbir zaman meraklı olmadım. Azan, coşan, gezen, uzakta iş yeri olan bir genç kadın olduğum zaman bile otomobil kullanmak açmadı beni. Beni tanıyanlar asla bu durumu bana yakıştıramıyordu. Nasıl olur da benim gibi hayatı, felsefesi, özgürlüğü olan bir kadın araba kullanmaz? Bunu nasıl açıklamak gerekir, bilemiyorum. Korku, beceriksizlik, ihtiyaç duymama... Bilmem. Merak da etmiyorum. Ehliyet aldım ama kimlik niyetine duruyor. Ben hayatımı arabasız olarak düzenledim. Bakın nasıl yaptım:

1. Doğduğum günden beri Nişantaşı’nda yaşamak, gerekli her yere yürüyüş mesafesinde olmak ve bunu kulağımda müzikle, severek yapmak. Biraz da spor oluyor. Hatta doğum sonrası kilo verirken rejim yapmadığıma kimseyi inandıramadım.

2. Otomobil kullanan kız ve erkek arkadaş sayısını fazla tutmak. Hatta bunu kategorilere bile ayıracak kadar uzmanlaşmak: İş için, karşı taraf için, gece gezmesi için, gündüz gezmesi için gibi.

3. Otomobil gece eğlencesini kısıtlar! Hem kendimin ve başkalarının can güvenliğini tehlikeye atmadım, hem arabaları kahyalara teslim etmedim, hem de ertesi sabah arabayı nereye park ettim gibisinden sokakları arşınlamadım. Üstelik gece gezmelerinde eşim de taksi kullanıyor. Kafası çalışan her insan gibi. Dolayısı ile bekarsanız zaten gece araba kullanmamalısınız. Evli olunca da size düşmez!!!

4. Bir ara işyerim İkitelli civarında idi. Bunun için araba gerektiğini düşünmeyin. Yolun uzunluğu benzin tüketimi açısından, trafiği de sinir krizi açısından çok etkili. Otomobili olan pek çok kişi bile artık servisle işe gidip geliyor. Milliyet’te çalışırken, yarım saatte Harbiye’ye gelen servisin Nişantaşı’ndaki Yargıcı’ya kadar ulaşması yine yarım saati buluyordu. Oysa ben Askeri Müze’nin orda inip 10 dakika sonra evde olabiliyordum. Yolda da uykumu alıp şehre dinç varıyordum.

5. Artık durum değişti. Çoluk çocuğa karışıldı. İş-okul-ev üçgeni ayarlandı. Bütün işler yürüyerek hallediliyor. Oğlan da yürümeye alıştırılıyor!

BİZ YÜRÜMEYİ SEVİYORUZ

Nasıl bir yürüme tempomuz var inanamazsınız. Onu sabah okula bırakıyor, işe yürüyorum. Öğleden sonra çıkıyor, okuldan Sinan’ı alıyor, oradan market ve diğer alışverişleri yapıp eve. Oğlan da benimle tabana kuvvet. Çok nadiren başka semtlere gitmem gerekiyor. Bir doğum günü falan olduğunda. O zaman da arabalı annelerim var zaten. Oğlumu kucağıma alıp arka koltuğa yerleşiyorum.

Eminim ki araba kullanmak güzeldir, ama bu trafikte kimse beni buna ikna edemez. Hele hele oğlunu araba tutan biri olarak! Mümkünse taksiye bile binmek istemiyoruz, çünkü ikimiz de kötü oluyoruz. Eğer uzak bir yere gideceksek de ayarlamalarımızı muhtemel trafik tıkanma saatine göre yapıyoruz.

Yanlış anlamayın, size araba kullanmayın demiyorum. Ama inanın, arabasız da çok rahat yaşanıyor. Arada bir değişik vasıtaları kullanmak iyi oluyor, ki bu konudaki araştırmalarımı başka bir yazıya saklıyorum. Yürüyoruz, koşuyoruz, hatta bazen seke seke koşuyoruz. Yokuş aşağı çok zevkli oluyor! Sokakta bize garip garip bakanlar da oluyor ama önemli değil.

Takılıyoruz işte...

Bebekler için organik gıda

Son zamanlarda organik ürünlerle beslenme tartışması sürüp gidiyor. Bilinçlenen anneler, başka bir masraftan kısıp organik sebzeye biraz daha bütçe ayırmaya çalışıyor. Bugünlerde çocuklara gösterilen hassasiyeti gereksiz bulabilirsiniz. "Biz böyle mi büyüdük!" diye sorabilirsiniz. Ama bilgilerimizin artmasını değerlendirmek yanlış mı? Her anne bebeğini en doğru ve en sağlıklı şekilde büyütmek ister. Hálá inek sütünün, pirinç mamasının kullanıldığı ülkemizde anneleri bu konuda biraz daha bilinçlendirmek çok önemli.

Soru şurada başlıyor: Mevcut tarım koşullarında ürettiğimiz ürünler sağlığa ne derece uygun? Kentleşme, sanayileşme, tarım ilaçları ve hormonlar yoluyla toprağa geçen zararlı maddelerin yeni hastalıklara sebep olması ve bağışıklık kazanmış yeni zararlıların ortaya çıkması, doğal dengenin bozulmasına neden oluyor. Ayrıca kimyasal tarım ilaçları toprakta birikerek, ekolojik dengeyi bozuyor. Bu olumsuz koşullar karşısında gelir düzeyi yüksek olan ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede bilinçlenerek örgütlenen üretici ve tüketiciler, doğayı tahrip etmeyen yöntemlerle üretmeyi ve tüketmeyi tercih ettiler. Bunun sonucu olarak da ekolojik (organik) tarım ortaya çıktı.

HEPSİ SERTİFİKALI MEYVE VE SEBZELER

Ekolojik tarım doğadaki dengeyi yeniden kurmaya yönelik, toprağın verimliliğinde devamlılık sağlayan biyolojik mücadele ile hastalık ve zararlıları kontrol altına alarak, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren, sentetik kimyasal gübre ve ilaçların kullanımını yasaklayan bir sistem. Ekolojik olarak yapılan üretimlerin her aşaması kontrol altında ve elde edilen ürünler sertifika ile belgeleniyor.

Yani bu ürünler ekilirken, şehirden ve sanayi bölgelerinden uzak tarım alanları seçiliyor. Sulama için sadece denetlenen su kullanılıyor. Zararlı böceklerle savaşmak için kimyasal ilaçlar kullanılmıyor ve suni gübre yerine doğal gübre tercih ediliyor. Sebze, meyve ve tahıllar verim artırıcı hormon ve kimyasal teknikler kullanılmadan, doğal süreçleri içinde olgunlaşıyor. Ve en uygun zamanda da toplanıyorlar.

DOĞUMDAN İTİBAREN DOĞRU BESLENME

Dolayısı ile özellikle çocuklarımıza mama verirken, ya da onlara evde yemek hazırlarken; kullandığımız, seçtiğimiz her malzemeye fazladan dikkat etmemiz gerekiyor. Sadece onlar için değil, kendi sağlığımız için de bu önemli ama onların tertemiz vücutlarını sağlam tutmak çok daha önemli. Bebekler için organik gıda nasıl oluyor peki? Doğru malzemeyle kendiniz pişirebileceğiniz gibi, hazır kavanoz mamaları da kullanabilirsiniz. Kavanoz mamaları genellikle dördüncü aydan itibaren anne sütüne ek olarak verebileceğiniz için son derece de pratik. Kavanozların üzerinde o mamayı, kaç aydan itibaren bebeğinize verebileceğiniz yazıyor. Çeşitlerine göre de seçim yapabiliyorsunuz. Bazı çeşitlerde balık bile var. Bu kavanoz mamalarındaki balıklar da tamamen organik yolla üretilmiş, temiz sularda yetiştirilmiş.

Sebze ve beyaz etli ürünlerinin yanı sıra bebeğiniz için meyveler de çok önemli. Tamamen organik olarak üretilmiş karışık meyve içeren kavanozlar, hatta tahıllı tercihler, bebeğin gün içinde alması gereken pek çok gıdanın en doğru şekilde alınmasını sağlıyor.

Yapılan araştırmalarda, gıdalardaki kimyasallar ve pestisit (böcek ilacı) kalıntıları bebek ve çocukların gelişmekte olan sistem ve organlarına yük oluyor. Bu yüzden büyüklere oranla fazla risk altındalar. Son çalışmalara göre de çocukların pestisit ve sentetik kimyasallarla karşılaşmaları, kanser ve pek çok hastalık riskini artırıyor.

Çocuklar için hayvanlar karnavalı

İş Sanat, "Çocuklar İçin Klasik Müzik Projesi" ile bir ilke daha imza attı. Saint Saens’ın ünlü eseri Hayvanlar Karnavalı, üzerine yazılan sözlerle çocuklar için düzenlendi. Ayla Algan’ın anlatıcı olarak yer aldığı bu görsel şölende 5-21 yaş arası çocuk ve gençlerin oluşturduğu Koroporte, Işıl Kasapoğlu’nun sahneye koyduğu müzikli oyunda orkestra eşliğinde şarkı söyleyip dans ediyor, kukla oynatıyor. Konser öncesi fuayede Marsyas Dörtlüsü, Berthomieu’nün Kediler ve Vivaldi’nin Saka Kuşu eserlerini seslendirdikleri kısa bir dinletiyle çocukları esas gösteriye hazırlıyor. İş Bankası Kültür Yayınları gösterilerle eşzamanlı olarak Hayvanlar Karnavalı kitapları da yayınlamaya başladı. Yaprak Sandalcı’nın yazdığı, Emel Kehri’nin resimlediği Hayvanlar Karnavalı Öykü Kitabı satışa çıktı. Sadece üç gösterim kaldı, geç olmadan biletlerinizi alın! 12 Mart, 9 Nisan ve 6 Mayıs’taki gösterilerin bilet fiyatları yetişkinler için 15, öğrenciler için 12 YTL. İş Sanat gişe tel: 0212 316 15 83.

ANNEMİN KÖŞESİ

Benim masamın ne eksiği var?

Yine gülüyorum kendi kendime...

Çok sık gitmem annemin işyerine. Ama gittiğim zaman oradaki renklilik ve karışıklık dikkatimi çeker. Onun karışıklığı, renkli ve süslü kırtasiye ürünlerinin, resimlerin, eğlenceli şeylerin karışıklığıdır. Ofisteki kızların da öyle... Oysa benim masam son derece boş, ruhsuz ve donuk. Ayıp olmasın diye koyduğum, Sinan’ın çizdiği bir resimden başka hiçbir şey yok. Benim sorunum ne peki? Üstelik ofis arkadaşlarımın dediğine göre hep dağınık!!! Artık ben de masamı cicilemeye karar verdim. Mine’nin yardımıyla, yemyeşil masamın üstüne masmavi bir lamba koydum. İlk adımı attım yani! Mavi bir de kalemliğim var. Uyumlu oldu. Kitaplarımı da düzgün düzgün dizdim...
Yazarın Tüm Yazıları