İstanbul artık bir dipsiz kuyu

YILLARDAN beri sürdürülen baştan aşağı yanlış ve popülist yönetimler nedeniyle perişan hale getirdiğimiz İstanbul’u artık hiçbir önlem kurtaramaz.

Ne vize, ne de plaka sınırlaması...

Her şeyden önce İstanbul’a devleti getirip oturtmak gerekir.

Kenti talan etmek isteyenlere...

Dağa taşa gecekondu konduranlara...

Ormanları yok edip kaçak villalar, siteler yapan ve bunları milyon dolarlara satanlara...

Kaçak apartman, kaçak gökdelen dikenlere...

Güzelim Boğaz’ı betona dönüştürenlere...

Ve de her türlü yasadışı işi elini kolunu sallayarak yapanlara...

İşte bunların tümüne dur diyen, yakasına yapışıp hesap sorabilen devleti egemen kılmak gerekir.

Çünkü İstanbul’da devlet yok.

Daha acısı devleti takan yok...

* * *

Ben çocukken İstanbul surlarda biterdi.

Karşı taraf da Kadıköy ve Üsküdar’dan ibaretti.

Fenerbahçe ile Kızıltoprak’tan ilerisi yazlıktı. Oralara misafirliğe gece yatımına gidilirdi.

Boğaz’ın her iki yakasının sadece kıyılarında küçük yerleşimler vardı.

Bugünkü varoşların hiçbiri yoktu. Oralar göz alabildiğine çayır, bağ bahçeydi.

O zamandan bu yana İstanbul neredeyse yirmi misli büyüdü.

Şimdi artık yönetilemez, uçsuz bucaksız ve kanunsuz bir metropol oldu.

Bir yerden bir yere gitmek işkence haline geldi.

Vizelerle, sınırlamalarla filan bu işin altından kalkılamaz.

İstanbul’u tek rahatlatacak olay metro ile yeni yollar açmak.

Belediye metro inşaatına bütün olanaklarıyla yüklenip bir an önce ağı genişletmeli.

Yeni yollar açıp ulaşım seçeneklerini çoğaltmalı.

Deniz ulaşımını daha verimli hale getirmeli.

İnsanlar bir yere ulaşmak için otomobillerini kullanmak zorunda kalmamalı.

Bugün, uygar ülkelerin metropolleri arasında metrosu olmayan bir tek kent yok.

Vize, sınırlama çözüm olamaz.

Çünkü demokrasi yasaklarla bağdaşmaz.

Aziz Nesin’e saygısızlık

NEDENSE toplumumuzda ilkel hoyratlıklar hiç bitmiyor.

Aziz Nesin Vakfı’ndaki olayın tamamen iftira olduğu ortaya çıktı.

Türk edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Aziz Nesin kimsesiz çocukların yetişmesi için kurmuştu o vakfı.

Varını yoğunu kendisi ve ailesine değil, o vakfa bağışlamıştı.

Kitaplarından gelen paraları kuruşuna kadar vakıftaki çocuklara harcardı.

Birileri nedense kutsal amaçlarla kurulmuş bu vakfı karalamak için bir tecavüz iftirası atıyor, devlet de hoyratça üzerine gidiyor.

Bu düşmanlık niye ve kime?

Devletteki bu bitmeyen anlamsız kinin nedenini anlamak imkánsız.

Bu olay Türkiye’nin hálá bir hukuk devleti olamadığını bir kez daha gösterdi hepimize.
Yazarın Tüm Yazıları