İşin doğrusu da hiç fena değil

ÖNCE çok basit bir öneri:Avrupa’ya doğrusunu anlattık, kazandık. Aynı doğruları Türk milletinden esirgemeyelim, Türk’ün Türk’e propagandası kolaycılığına kaçmayalım.

* * *

Brüksel’de yakalanan başarı gerçekten önemli; çünkü Türkiye Tanzimat’tan bu yana inatla kovaladığı Avrupa’nın ipine ilk kez bu kadar sağlam tutundu.

Türkiye, Avrupa ile Gümrük Birliği uyguluyor, özel ortaklık yürütüyor.

Zaten Brüksel metninde önce bu özel statü teyit ediliyor:

Avrupa, Türkiye ile tam üyelik müzakeresi kesilse veya Fransa ile Avusturya’nın referandum sandıklarından ret oyu çıksa bile Türkiye bu özel statüyü (çıpayı) korumak istiyor.

Gümrük Birliği Antlaşması ile sermaye, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı düzenlendi. Ama anlaşılan o ki, Avrupa tam üyelik halinde bile Türk işçisinin serbest dolaşımını, fon kullanımını koşulsuz kabul etmeyecek.

İngiltere Başbakanı Tony Blair’in Brüksel’de tarihi/kritik pazarlıktaki hakkı ödenmez. Ama aynı dost politikacı, Türkiye tam üye olduğunda Avrupa kurumlarında nüfusuna uygun siyasi temsilini kabul etmiyor, unutmayalım.

Özetle; 1) Avrupa 17 Aralık’ta Türkiye’ye para, serbest dolaşım ve siyasi temsil vaat etmedi. 2) Avrupa kamuoyu, 70 milyon yoksul Müslüman’ı kabule hazır olmadığı için net ‘evet’, Türkiye’yi kaybetme korkusuyla tam ‘hayır’ diyemedi. 3) Taraflar Gümrük Birliği’nin onuncu yılında niyet ve güvenoyu tazeledi, ‘yola devam’ dedi.

* * *

Türkiye, 14 Nisan 1987 tarihinde AB üyeliği için başvurdu, ertesi günkü Hürriyet Gazetesi’nin sürmanşetinde öğrenci yürüyüşünde polis dayağı haberi vardı. Manşette ise karaborsa demir vurgunu anlatılıyordu. AB haberi sayfanın eteğindeydi. Dünkü matbuata bakın, ciddiyet/reyting farkını anlayın!

Türkiye’nin başvurusunu muhtemelen laf olsun diye kabul eden Avrupa cephesinde şartlar hiç lehimize değildi. 1989 yılında duvar başımıza yıkıldı. Avrupa’nın eski ve hazmı zor ortakları sıraya kaynadı, önümüze geçti.

Talihin ve tarihin cilvesi 11 Eylül’de tarafları buluşturdu.

Avrupa yoksul, etnik ve dini nefretle büyüyen üçüncü dünya vatandaşlarının bir gün uçaklarıyla medeniyet kulelerine çarpabileceği, İspanya’ya kan ve gülle değil bombayla dönebileceği riskini kavradı.

Türkiye’de AKP iktidarı, geleneksel ABD-Suudi Arabistan ekseninden çıktı. Erbakan’ı siyaseten redd-i mirası, Suudi çizgisinden sapmasını zorunlu kıldı. Afganistan ve Irak Savaşı, Ankara-Washington kader birliğini bozdu.

Avrupa 25 yıl önceki İran hatasından ders çıkardı, 70 milyonluk Müslüman ülkeyi dışlamak yerine Avrupa’ya çekmeyi yeğledi. Komşu coğrafyadan ve ABD’den umudunu kesen AKP de yüzünü AB’ye çevirince işler kolaylaştı.

* * *

Türk siyasetçisi ile aydını, meseleleri kapalı kapılar ardında derinine tartışır; ama işi halka anlatmaya gelince kestirme ve cilalı sloganlara başvurur.

Oysa en azından Avrupa konusunda işin doğrusunu saklamaya gerek yok.

Çünkü gelinen nokta hiç fena değil:

Mevcut dış ve iç koşullar değişmezse Türkiye-AB ilişkileri vites büyütür.

Müzakere yürümese bile Türkiye-AB mesafesinin açılmayacağı garanti altında.

Kıbrıs, Kürt ve Ermeni meselesi çözülecek.

Dolayısıyla, Türkiye düne göre bugün, yarını için daha iyimserse hakkıdır.

Türkiye bize göre Brüksel kararıyla yaşayabilir, büyüyebilir. Avrupa yolculuğu asıl şimdi başlıyor, hayırlı olsun!
Yazarın Tüm Yazıları