İsim mevzuu

Şu sıralar dünyanın en zor işi ne diye sorsalar doğacak çocuğa isim bulmak derim.

Daha önce bahsetmiştim, bebek bekliyoruz!

Ailecek.

Doğum yapacak olan yeğenim ama annem, kardeşim, ablam, ben, hepimiz hamileyiz adeta.

Ve işin en eğlenceli ama en zor kısmına geldik. Daha doğrusu yedi aydır o noktadayız. İsim arıyoruz.

Masaya yatırılmayan hiçbir isim kalmadı. Fakat netice olarak çocuk ismini kendi koyacak herhalde. Eleğin üzerinde hiç isim kalmadı zira. İki ay içinde yeni birtakım isimler piyasaya sürülmezse hakikaten dediğim olacak.

Aslında herkesin var birkaç favorisi ama birimizinki birimizinkine denk düşmüyor.

‘Su’luları hiçbirimiz düşünmüyoruz. Artık stand-up’lara konu olduğundan... Ha, kızımız olacak bu arada ‘su’ deyince anlamışsınızdır. Erkek olsaydı ‘Can’ları istemeyecektik aynı sebepten.

Tek başına ikisi de güzel isim aslında. Neden başına takviye gerektiğini anlamış değilim. Hayır biz bir tane bulamazken iki ismi bir çocuğa harcamak...

‘İkinciyi doğurma gözünü seveyim’ diyorum yeğenime. Ya da önce ismini bulsunlar sonra yapsınlar çocuğu. Zamana karşı yarışıyoruz adeta, helak olduk.

Aslında çocuğun huyunu suyunu, endamını gördükten sonra koymak lazım ismini. Nice Levent’ler vardır mısır koçanı gibi. Obez Filiz’ler... Gölgesinden korkan Aslan’lar.

Bir de yanıltıcı isimler var. Esas manasıyla alakasız imajı olan... Toygar benim için öyle mesela. İnsanın asla ‘tarlakuşu’ olduğuna inanası gelmiyor. Gerçi çocuğumun ‘kuş’ olması her şeyden iyi benim için ama demek istediğim, o intibaı vermiyor.

Ayşe, Emine, Zeynep, Elif’lerden de uzak duruyoruz. Çok sevdiğimiz halde. Zira ‘sade’liğini kaybetti bu isimler. Son yıllarda türeyen ‘Suni doğallar’ yüzünden. Hani bir zamanlar sazın yanına duvara asılan yün çoraplar gibi. Yani sanki ‘sade’likten ziyade ‘özenti’yi ifade ediyorlar gibi işte ne bileyim...

Dönem isimlerine hiç itibar etmiyoruz. Bu sene moda, sonra ne olacak? Ayakkabı değil ki bu topuğunu değiştirtip modaya uydurasın. Hem ileride yaşını saklamasına da mani insanın. Şıp diye anlaşılır hangi senenin çocuğu olduğu.

‘İsmiyle müsemma’ denir hani. Bu ihtimalin korkuttuğu isimler de var. Leyla mesela. Ben severim gerçi. Kızım olsaydı ilk tercihim olabilirdi. Leyla deyince hayat dolu, cıvıl cıvıl, her daim aşık, cilveli kadınlar geliyor aklıma nedense. Fakat ailenin diğer fertleri bunun fingirdekliğe kadar uzanacağı endişesini taşıyorlar.

Gonca’lar, Yasemin’ler, Gül’ler iyi hoş da çocuğun bir gün 70 yaşına geleceğini de düşünmek lazım. 70 senelik Gonca nasıl olur bilmiyorum.

Ay yedi bin ismin dökümünü yapacak halim yok, kesiyorum burada. Fakat çok merak ediyorum hakikaten, çocuğun ismi ne olacak acaba? Durup durup gözünden vuracağımız kesin de.

Son ütücü

Dünya Türk’ün aklını gördü en sonunda!

72 milletten adamın gidip kumar oynadığı Las Vegas’ta, bugüne kadar kimsenin beceremediğini bizimkiler becerdi. Kumarhaneleri dolandırdılar.

Her zaman söylerim, akıl sorunumuz yok bizim. Allah vermiş çok şükür. Fakat bir de pusula koyacaktı yanına. Yönünü bulamıyor bizim akıllılar. Kimsenin beceremediği şeyi beceren aklımızla daha bir icatta bulunmuşluğumuz yok mesela.

Pusulasızlıktan başka bir nedeni daha var bunun. Biz bu alemde ‘son ütücü’yüz.

İcatlar önümüze hazır gelecek. Düşünülmüş, bulunmuş, yapılmış edilmiş... Sonra kimse tutmasın bizi artık... Buzdan jeton yapıp makineleri çalıştırırız evvelallah!

MIŞ-MUŞ

3 yaşına kadar TV izlemek zararlıymış.

Daha sonra da bir faydasını gören olmadı gerçi...

Kuyrukluyıldız turşuya değil patatese benziyormuş.

İnsanoğlunu diyetler bu hale getirdi.

En ‘gariban’ başbakan Blair’miş. E, evlenen çocuklara takı takılması adeti yok tabii İngiltere’de.
Yazarın Tüm Yazıları