İşbaşında bir yıl!

SEVGİLİ okuyucularım, bugün 21 Ağustos. Tam bir yıldan bu yana (2004 Kasım ayında 3 gün dışında) bir tek gün tatil yapmamış biriyim! Beden yorgunluğu geçiyor. Uyuyorsunuz, dinleniyorsunuz, çaresini buluyorsunuz. Ama kafa yorgunluğunu gidermek kolay değil.

Gazetede sadece pazar günleri tatil yapıyordum. Geçtiğimiz aralık ayından beri o da yok. Pazar günleri sabah saat 11.00’de Mustafa Balbay’la birlikte Avrasya televizyonunda canlı yayına çıkıyoruz. Canlı yayın zor iş. Hazırlıkları ve yaşadığımız gerilim, tek tatil günüm olan pazarı da alıp götürdü!

Şöyle geriye bir bakıyorum, 2004 yılı aralık ayından bu yana hafta tatili de yapmamışım. Şimdi tatile gidenleri adeta kıskanıyorum, onları özlemle seyrediyorum.

Kendi kendime soruyorum: ‘Ne biçim köşe yazarısın sen? Bodrum’a, Çeşme’ye git, diskoları ve plajları gez, jet sosyeteye balıklama dal, mankenlerle, arabeskçi ve popçularla tanış, çılgınların arasına karışıp yazılarını iki tıktık bir şıkşık yöntemiyle oralardan yaz, yaşadıklarını anlat, geyik muhabbeti yapıp okurlarını uyut, köşeni doldur!..

Bunu da içime sindiremiyorum. Ankara’da dosyaların, mektupların, vatandaşlar tarafından iletilen yüzlerce yakınmanın, en yoğun haber trafiğinin, ülkemizde yaşanan pisliklerin arasında boğuşup duruyorum...

Çünkü gazetecilikte inancım şudur: İşini ya en iyi biçimde ve hakkını vererek yapacaksın, ya da hiç yapmayacaksın.

Bazılarınız bu yazdıklarımı şimdi tatil beldelerinde, plajlarda okuyacaksınız. İçimden geldiği için yazıyorum: Sizden ricam, bugün denize bir kez de benim için girmenizdir.

‘BÖYLE BASINA BÖYLE BAŞBAKAN’

Recep Tayyip Erdoğan
tatilde. Nerede olduğu günlerce gizlendi ve ben burada birkaç gün önce ‘kayıp aranıyor’ diye yazdım. Sonunda Tekirova’da, cuma namazına giderken ortaya çıktı. Namaza giderken bile gazetecilerle kovalamaca oynadı, hangi camiye gittiği son anda belli oldu.

Tatil yapmak ayıp mı? Cuma namazına gitmek ayıp mı? Neyi kimden saklıyor?

Namaz aşamasında gazetecilere yakalandığında, arkadaşlarımız kendisine kısaca sordular: ‘Neredeydiniz, basından niçin saklanıyorsunuz?’ Verdiği yanıt tarihe geçecektir. Aynen şöyle:

‘Böyle basına böyle başbakan.’

Belki de hayatının en ‘doğru’ sözünü, bilmeden söylemiş oldu!

Bunu acaba basını aşağılamak için mi söyledi? Eğer öyleyse kendisini de aşağılamış olmuyor mu?

O bazı gazeteler ki - korkudan veya başka nedenlerle - kendisinin en büyük destekçisidir. Onu ve iktidarını eleştiren köşe yazarı sayısı inanın ki, iki elin parmak sayısını geçmez.

Böyle gazetelere böyle başbakanmış!

Yarın belki kendisi de basını eleştirmek zorunda kalacak. Eleştirdiğinde birileri bu sözü tersine çevirip kendisine ‘böyle başbakana böyle gazeteler’ derse ne olacak?

Ne diyecek?

Tatil yapıyor, toplumdan gizleniyor.
Denize girdiğinin bile görünmesini istemiyor. Namaza gidiyor, işine gelmiyorsa yine gizleniyor. Ayıbı olan gizler. Acaba bunları niçin yapıyor!

BİR AB GERÇEĞİ DAHA

Cuma günü akşam saatlerinde devletin Anadolu Ajansı tarafından geçilen bir haberi bizim medyamız yine görmezden gelmek zorunda kaldı!

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Papadopulos, Atina’da Yunanistan Başbakanı Karamanlis ile görüşmeler yaptı. Konu, Türkiye’nin AB ile müzakere süreci öncesinde bu iki ülke nasıl davranmalı, ne yapmalıydı. Varılan karar şu oldu:

‘Türkiye’nin üyelik süreci devam etmelidir. Bu, Kıbrıs ve Yunanistan’ın ortak stratejik tercihidir. Çünkü ancak böyle bir süreç içerisinde Türkiye’ye baskı yapılabilir.’

Bunun Türkçesi şu:

‘Kızı iyi koruyalım, kucaktan indirmeyelim. Kendi haline bırakırsak ya davulcuya kaçar, ya zurnacıya. O zaman bize posta koyar, altından kalkamayız.’

Türkiye Cumhuriyeti bu durumlara düştü!

AB hayalleri uğruna ülkemizi böylesine küçültenler, minnacık Kıbrıs Rum devletinin bile oyuncağı yapanlar acaba şu olanlardan ders alıyorlar mı?

Utanıyorlar mı?
Yazarın Tüm Yazıları