Irkçının kan bankası

Faşist-ırkçı ‘Altın Şafak’ partisi Yunanistan’ın görmezlikten gelemeyeceği, gelmesi halindeyse zarar göreceği yeni bir realite.

Haberin Devamı

Adamlar, şiddet örgütü olarak yola çıktılar, şiddetten uzaklaşmadan siyasi partiye dönüştüler ve hem 6 Mayıs hem de 17 Haziran’daki seçimlerde yaklaşık 450 bin oy toplayarak “Biz de varız” dediler.
Partinin lideri Nikos Mihaliolakos, çoğunun CV’lerinde fazlasıyla şiddet eylemleri bulunan 17 milletvekilinin, kavgaya karışırlar ya da kendilerine hâkim olmayarak ona buna saldırırlar düşüncesiyle parlamentodaki kantine ve spor salonuna uğramalarını yasakladı. Çünkü daha son seçimlerden birkaç gün önce Altın Şafak milletvekili İlias Kasidiaris televizyonda canlı yayında kadın mevkidaşı Komünist Partisi’nden Liana Kaneli’yi defalarca tokatlamış, bir başka kadın mevkidaşı, Radikal Sol’dan Rena Duru’ya da bardağındaki suyu fırlatmıştı. Lider Mihaliolakos’un kızı Urania da yolda gördüğü siyahi bir göçmeni öyle nedensiz dövmüştü.

Haberin Devamı

TÜRK VEKİLLERE SAYGI YOK

Seçimlerden sonra, parlamentodaki yemin töreninde üç Türk milletvekili Ahmet Hacıosman, Hüseyin Zeybek ve Ayhan Karayusuf, Kuran-ı Kerim’e el basarak yemin ederken Milaliolakos ve palikaryaları 17 milletvekili ayağa bile kalkmadı. Hem mevkidaşlarına hem de Yunan parlamentosunun geleneğine saygısızlık ettiler.
Altın Şafak geçen hafta da iki ilke daha imza attı: Ekonomik kriz nedeniyle mağdur insanlar için gıda ürünlerinin bedava verildiği bir süper market açtı. Ancak, marketten bir şişe su almak için bile anadan babadan Yunan olmak şart.
Ayrıca bir ‘kan bağışı kampanyası’ da başlattılar. Kampanyada kan bağışında bulunmak isteyenden öncelikle kimlik kartı soruluyor. Anadan babadan Yunan ise kan alınıyor. Giderken de bağışta bulunana “İhtiyacı olan safkan Yunan için kullanılacak” garantisi veriyorlar.
Kampanya için hazırlanan afişte de “Yunanlılara dayanışma. Sadece yardıma muhtaç Yunanlar için kan ve trombosit bankası” diye yazıyor. İnşallah yanılırım ama ırkçı-faşist ‘Altın Şafak’ Yunanistan’ın başını epey ağrıtacak gibi...

Siyah-beyaz bir fotoğraf

Takvimler 1980’li yılların ikinci yarısını gösterirken bendeniz ve A Haber’in bugünkü Ankara Temsilcisi Murat Akgün Anadolu Ajansı muhabirleri olarak çektiğimiz siyah-beyaz fotoğrafların banyosunu Yunan başkentinin Taksim’i diyebileceğimiz Omonia Meydanı’ndaki bir pasajın bodrum katında dükkânı bulunan dönemin tartışmasız ‘1’ numaralı foto muhabiri rahmetli Fotis’de yaptırırdık.
Koca göbekli, dev cüsseli, ağzını hiç sigarasız görmediğim Fotis karanlık odadan hep “Yahu ne zaman öğreneceksiniz fotoğraf çekmeyi?” diye bağırırdı. Sonra ofise döner telefoto denen ömür törpüsü cihazın önünde bir fotoğraf geçmek için saatlerce uğraşırdık.
Anadolu Ajansı Atina Bürosu’nun kurucusu ve ilk temsilcisi rahmetli hocam Ahmet Uran Baran bir gün arka odalardan birinin camlarını koyu renk kâğıtla örttü. Alışverişe gitti. Koskoca bir agrandizör, leğenler ve kimyevi maddeler alarak döndü. Artık siyah-beyaz fotoğrafların banyosunu kendimiz yapacaktık. Makineden filmi yakmadan çıkarmayı, agrandizörü kullanmayı ve banyoyu gösterdi defalarca.
Kabiliyet meselesi, ne ben ne de Akgün pek beceremedik o işi.
Neyse ki renkli filmin kullanılmaya başlanması, renkli telefoto cihazının gelmesi ve en önemlisi ofisten birkaç metre ötede şipşak baskı yapan bir fotoğrafçının açılması gecikmedi.
Arka odaya yine güneş ışığı girdi. Agrandizörü bir köşeye kaldırdık. Renkli fotoğrafların banyo derdinden kurtulmuştuk ama telefotodan üç ayrı renk ayrı ayrı geçildiğinden kaybettiğimiz saatler siyah-beyazın üç katına çıkmıştı.
Siyah-beyaz fotoğraf tarihe karıştı çoktan. Artık devir dijital devri. Çek, bilgisayara aktar, üzerinde biraz oyna, e-mail ile geç. Murat Akgün’ü bilmem ama ben hâlâ bu işi de iyi beceremiyorum.
Geçenlerde bir haber ilişti gözüme: Siyah-beyaz fotoğraf dalında endüstrinin en önemli etkinliği ‘Black and White Spider Awards’ın Vahşi Yaşam dalında birincilik ödülünü Yunan Nikos Lotsos kazandı.
Fotoğraflara baktım, sanat işte. “50 yıl sonra torunlarımız vahşi doğayı ya fotoğraflarda ya da müzelerde görebilecek. Objektifimden bu korku ve endişeyi yansıttım. Kaybolmakta olan bir güzelliği korumaya çalıştım” diyor sanatçı. Ödül kazandığı fotoğrafın adını da ‘Safari’ koymuş. Bize de sizinle paylaşmak kalır.

Yazarın Tüm Yazıları