Hoyrat demokrat

TAMAM, darbeye karşısın.

Tamam, asker bir daha düdük çalmasın istiyorsun.
Tamam, tank sesiyle uyanmaktan nefret ediyorsun.
Tamam, darbe planları ortaya çıktıkça mutlu oluyorsun.
Tamam, generallerin yargılanıyor oluşunu bile kazanım olarak değerlendiriyorsun.
Tamam, askeri bildirilerden bıktın.
Tamam, paşa tantanası istemiyorsun.
Hepsine tamam...
Ama lütfen söyler misin demokrat arkadaş...
Bütün bu arzular, temenniler, talepler, istekler, özlemler...
Tertip yaparak, sahte belge üreterek, dinlemek bile istemeyerek, çok önemli hukuk ihlallerini görmezden gelerek, mağdurlar yaratarak, iftira atarak, “Burada bir sorun var” diyenin üzerine çullanarak mı gerçekleşecek?
¡¡¡
Eğer adamın biri çıkıp da...
“Ben araştırdım, bu davada birtakım dalavereler dönmüş” diyorsa...
Sen tutup da, bunu diyen adamın ırkını ve dinini diline dolarsan...
Senin yaptığın ile darbecinin yaptığı arasında fark kalır mı?
Böyle mi çıkaracaksın karanlıkları aydınlığa...
¡¡¡
Görmüyor musun?
Birileri ellerindeki somut belgeleri sallayarak, senin “Türkiye tarihinin en önemli hesaplaşması” olarak gördüğün bir dava hakkında hiç de yenilir yutulur olmayan şeyler söylüyorlar.
Bu durumda sana düşen “Dinlemek bile istemiyorum”, “İnanmak bile istemiyorum”, “Bunlar ayrıntı, Türkiye iyi yolda” gibi laflar etmek midir?
Söyler misin?
2003 yılına ait bir CD’nin içine 2009 yılına ait bilgileri kimler soktu?
Hiç mi merak etmiyorsun?
Kimdir bu tertibi yapanlar?
Kimdir bu karanlık odak?
Hiç mi mesele etmeyeceksin?
Madem “Türkiye tarihinin en önemli hesaplaşması” söz konusu...
Bu hesaplaşmayı kirletmeye kalkanlarla da hesaplaşman gerekmez mi?
¡¡¡
Hoyratlık demokratlara yakışmaz.
Faşistlere yakışır.
Darbecilere yakışır.
Elindeki silaha güvenenlere yakışır.
Ama sen böyle yapmaya devam edersen...
Korkarım sana da yakışacak.

2010’da kişisel keşifler

? İstanbul Unkapanı’nda geceleri tezgâh açan ve önünde sıra olan seyyar pilavcıyı keşfettim.
? Nişantaşı City’s’de yeni açılan “Ottoman Antakya Antep Mutfağı” adlı mekân...
? Geceleri B sınıfı Amerikan filmlerine bakarak uykuya dalmanın dayanılmaz rahatlığını...
? “Küçük Aptalın Büyük Dünyası” adlı kitabıyla büyük sükse yapan internet fenomeni Pucca’nın çok sayıda taklidinin ortaya çıktığını...
? Erken yatıp erken kalkmanın insan ruhunda yol açtığı dinginliği...

Kemal Bey’in hakkını teslim

CHP Genel Başkanı olarak...
Çıkmış televizyona...
Her kesimden her fikirden kişinin her türlü sorusuna cevap veriyor.
Küsmece yok, darılmaca yok, “Böyle soru mu olur kardeşim” diye çıkışmaca yok, tahammülsüzlük yok, böbürlenme yok, burundan kıl aldırmamaca yok.
“Kimler katılıyor” diye sormamış...
Veto etmemiş.
O olsun, bu olmasın dememiş.
Doğru ya da yanlış, okkalı ya da okkasız sabırla cevap veriyor.
Dikkat! Dikkat!
Kemal Kılıçdaroğlu bu tavrıyla yeni bir kriter geliştirmiştir:
Bundan böyle her kim...
Danışıklı dövüş programlarda borusunu öttürmeye kalkarsa, sadece seçtiği gazetecilerin karşısına çıkarsa, al gülüm ver gülüm yaparsa, soru beğenmezse...
İyot gibi açığa çıkar.

Zülfü’nün Züleyha’sı

BU topraklarda sadece iki dil yok.
Arapça var, Farsça var, Rumca var, Gürcüce var, Ermenice var, Hemşince var, Lazca var, Kürtçe var...
Züleyha adlı genç sanatçı, Zülfü Livaneli’nin en güzel şarkılarını işte bu toprakların dillerinde söylemiş.
“Etnik Dillerde Livaneli Şarkıları”na bayıldım.
“Memik Oğlan”, Arapçaya ne kadar yakışmış.
“Nefesim Nefesine”nin Gürcücesi süper olmuş.
Farsça bir “Leylim Ley”... Harika!
“Dağlara Küstüm” Zazacada da etkileyici...
Hele Züleyha’nın bambaşka dillerde o şarkıların hakkını vermeyi başarmasına şapka çıkarılır.
Kısacası...
Bu toprağın dilleri, bu toprağın sesi olabilecek bir sanatçıyı çıkardı ortaya.
Züleyha’nın yolu açık.

Bize özgü tuhaflıklar

? Kültür emperyalizmini protesto etmek adına şişme Noel Baba kuklasının bıçak darbeleriyle tarumar edilmesi...
? Nişantaşı’nda yerlere serilen kırmızı halının, serildikten yarım saat sonra çamur içinde kalması...
? Kırmızı ışığın yeşile dönmesiyle birlikte kornaya yüklenilmesi...
? Oynadığı dizide canlandırdığı karakterin ölümü üzerine ağlayan aktör...
? Başka bir ülkeye sığınan bir adamın magazin sayfaları aracılığıyla bize her gün “ceee” yapması...
? Her şeyin değişirken “yılbaşı ekranı” sıkıcılığının milim değişmemesi...

Nazlı Hanım’a başsağlığı

NAZLI Ilıcak’ın annesi İhsan Hanım, ilk dönem cumhuriyet kadınlarından biriydi.
28 Şubat sürecinde Nazlı Hanım’ın evinde düzenlenen ve bir tür “demokratlar meclisi” toplantılarına dönüşen o buluşmalardan birinde tanışma fırsatı bulmuştum...
Müdanasız görünüyordu.
Debdebeyi de, düşüşü de yaşamış insanlara özgü bir kayıtsızlık vardı her halinde.
Adnan Menderes’ten “Adnan” diye söz etmeye hakkı olanlardandı.
Görmüş geçirmişti.
Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.
Annenin yaşı ne kadar ilerlemiş olursa olsun kaybının doğurduğu acı değişmez.
Benim için hep saygıdeğer olan Nazlı Hanım’a bütün kalbimle başsağlığı diliyorum.

Saygılı ol ki genç kalasın

? Hindi yiyene de saygı, kurban kesene de...
? Eğlenceye tavan yaptırana da saygı, erkenden yatana da...
? Başını örtene de saygı, mini etek giyene de...
? Sabaha kadar dans edene de saygı, sabaha kadar zikir çekene de...
? İçki içene de saygı, damlasını ağzına koymayana da...
? Noel Baba’ya da saygı, Nasrettin Hoca’ya da...
? Maklubeye de saygı, suşiye de...
? Çam ağacı süslemeye de saygı, çaput bağlamaya da...
Yazarın Tüm Yazıları