Güneydoğu işlerini ulema nasıl tanımlıyor?

GENE aynı senaryo: Maksadını aşmış demeç(ler), maksadını aşmış yorum(lar).

Türban fesadı konusunda iyice sıkışan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Danimarka’nın Kopenhag kentinde yaptığı ve AİHM’yi eleştiren sözleri İslamcı basın ve yazarlar tarafından alkışlanmış, ‘Halkın yüzde doksanı Erdoğan’ın arkasında!’ gibi abartılı manşetler atılmıştı. Ama Başbakan, gerçek ‘yüzde doksan’ın tepkisi üzerine ‘Ben böyle bir şey demedim!’ açıklamasıyla geri adım atarak İslamcı yandaşlarını yalnız bıraktı. ‘İki adım ileri, bir adım geri!’ taktiğini bir kez daha uyguladı.

UYDUR UYDUR SÖYLE

Başbakan’ın Kopenhag’da yaptığı konuşmayı Anadolu Ajansı bülteninden aktarıyorum: ‘...Benim kızım.... inancı böyle olduğu için başını örtüyor. O halde saygı duymak lazım. Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır. Açarsın o dinin mensubuna, Musevi ise o dinin mensubuna, Hıristiyan ise o dinin mensubuna sorarsın, bunun dinde gerçekten emredici hükmü var mı? Varsa saygı duymak zorundasınız...’

Bültenin altındaki imza: (SU-MEH-ALŞ). Tarih: 15/11/05. Saat: 15.20.

Devletin haber ajansının doğruluğundan, gerçekliğinden kuşkuya düşemem. Düştüğüm an artık bu mesleği yapamam.

İslamcı basın ve yazarlar hemen kolları sıvadılar, güya Başbakan’ın konuşmasını bir başka türlü yorumlamak gerekirmiş. Edebiyatta buna çoğul okuma denir ki çoğul okumanın sonu yoktur. Uydur uydur söyle! Politik söylemde çoğul okuma geçersizdir; bir tek okuma vardır. Ama, işin içine saptırıcı yorumlar girdiği anda benim yorumum öteki yorumların hepsinin üzerindedir. Bilmem anlatabildim mi? Demek ki Başbakan’ın konuşmalarının yoruma izin vermeyecek saydamlıkta olması gerekiyor.

ANAYASA SUÇU

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin karar verirken İslam alimlerinin görüşünü aldığını ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin de AİHM’nin aracılığı ile şeriat kaynaklı görüş ve kararları kabul ettiğini varsayalım. Aynı yöntem aşağıdaki ayet ve benzerleri için de geçerli olmayacak mı?

‘Ey inananlar! Öldürülenler hakkında karşılıklı ödeşmeler size yazıldı: Hüre hür, köleye köle, kadına kadın’ (Kuran, Bakara, 178).

Kuran ‘kısas’ yöntemini, yani öldüreni öldürme, yaralayanı yaralama yöntemini emrediyor. İmdi ve şimdi, AİHM bir Müslüman TC vatandaşının davasını görüşürken İslam hukuku alimlerinden mi görüş alacak? Bunun tevil edilecek tarafı yok. Tevilli hali de tevilsiz hali de TC Anayasası’na aykırı. Suç!

YA AYAKLANMAYSA?

Sıra yazımın başlığındaki soruya geldi. Hakkári vilayetinde olanları hükümetin anladığı kanısında değilim. Acaba Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zait Kotku’dan mesajlar getiren emekli Prof. Dr. İsmail Tuncay Uslu’ya mı, yoksa ulemaya mı sormalı? Olanlar terörizm olarak mı, ayaklanma provası olarak mı, yoksa dostluk yürüyüşü olarak mı tanımlanacak? Muhalefet böyle bir soru sorsa AKP hükümeti nasıl cevap verir? Ayaklanma provası ise ne yapacak?
Yazarın Tüm Yazıları