Gülün adı

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Yazıya Umberto Eco romanının başlığını verdim, fakat Rahip William olarak çömez Adso'nun elinden tutup ortaçağ Avrupası'nda dolanacak değilim.

Gül simgesinden yola çıkarak, yaşadığımız post - modern zamanlarda aynı Avrupa'yı kateden ve laik bir manzara sunan diğer yolda gezineceğim.

Sosyal demokrasiyi kastediyorum...

* * *

SEVGİ ve hümanizma çağrıştıran çiçek sembolünü ilk kez hangi kurumun kullandığını hatırlamıyorum ama biliyorum ki, Fransız Sosyalist Partisi'nin bu amblemi seçmesiyle birlikte ‘gülün adı’ Batı'da demokratik solla özdeşleşti.

Mitterrand seçim kazandığında ‘Liberation’ gazetesi mis kokulu yayınlandı. Gonzales, Franco defterini tam dürdüğünde ‘La Rambla’ bulvarı çiçekle yıkandı.

Schröder'in son Almanya zaferiyle de İspanya ve İrlanda hariç on beş AB devletinden on üçünde ‘güllü iktidarlar’ iş başına gelmiş oldu.

Avrupa ezici çoğunluk olarak sol partilerin rotasına girdi.

* * *

İYİ güzel de, bu gül nasıl bir gül? Bu sol nasıl bir sol? Cevap net:

Bu gül kızıl değil pembe bir gül ! Bu sol antika değil modern bir sol!

Alın Portekiz'den Yunanistan'a ve alın Belçika'dan İtalya'ya, iktidar olan bütün sosyal demokrat partiler eski lafazan retoriklerle maval okumuyorlar.

Kendilerine ‘sol’ yaftası yapıştıran ama aslında egemen ideoloji varyantı sunan bizimkiler gibi ne otuzlu yılların arkaik sloganlarını sayıklıyorlar, ne de yine aynı dönemin bir o kadar arkaik ‘altı ok’ simgeleriyle avunuyorlar.

Ama hiç şüphesiz, amblemde gülü seçmiş olanlar muhafazakar ve liberal kurumlara oranla daha insancıl ve daha dayanışmacı bir projeyi savunuyorlar.

Lakin, çağın dönüşümünü ve hayatın gerçeğini yakaladıkları için bu projeyi Jakoben veya Marksizan kalıplar doğrultusunda değil genel piyasa ekonomisi çerçevesinde, fakat bu piyasanın vahşi çıkıntılarını törpüleyerek üretiyorlar.

Zaten, beğenelim ya da beğenmeyelim ‘güllü partiler’in yönetime tırmanması ancak yukarıdaki gerçekçilik ve pragmatizm sayesinde mümkün olabiliyor.

Neden İngiliz İşçi Partisi ‘solcu’ belagatle asla iktidarı yakalayamadı da Blair gibi bir merkez yönü çok ağır basan bir lideri beklemek zorunda kaldı?

Niçin Alman SPD'si sendikal söylemle politika kurduğu müddetçe hiç seçim kazamadı da ‘patronların yoldaşı’ lakaplı bir Schröder'le bunu becerebildi?..

Çağımızda sol gülün rengini kızıldan pembeye dönüştüren aşıyı icad ettiği ve bu aşıyı uygulayacak cevval bahçıvanı yarattığı ölçüde iktidar olabilir.

Diğer renklerde hava alır ve bir ayağı çukurda bahçıvanlarla armut toplar.

* * *

EVET, ya bahçıvanlar ? Yani, ya modern sosyal demokrat liderler!

Demokrasi geleneğinin bekçisi olan ‘güllü partiler’ tıpkı diğerleri gibi, ilelebet yöneticilerin sultası altında yaşamazlar. Seçim yitiren ve yenilgi sergileyen her hangi bir önder istifa eder. Yapmadı mı, acilen sepetlenir.

Sayın bakalım, Helmut Schmidt'ten Gerhard Schröder'e kadar olan süreçte ve her sandık yenilgisinden sonra Alman sosyal demokratları kaç önder yeniledi...

Hesaplayın bakalım, İngiltere'de Tony Blair'e veya Fransa'da Lionel Jospin'e gelene kadar bu ülke sosyalist kurumları kimleri elemeden geçirdi...

Sorun bakalım, İspanya'nın ufkunu enginlere açmış Felipe Gonzales kendi rızasıyla parti yönetimini terkederek daha da büyümedi mi ?

Ve sonra lütfen etrafınıza bir bakın, izafi olarak en çok oy alan familya kurumundan en marjinal Maocu ajan - provokatörlere kadar uzanan ve Türkiye'de kendilerine ‘sol’ diyen hazin yelpazenin değişmez parti liderlerini, onların sayısız ve sayısız hezimetlerine rağmen kaç zamandan beri tanıyorsunuz ?

Belki bebekliğinizden, belki çocukluğunuzdan, belki gençliğinizden beri...

Onlar kim, sosyal demokrasi kim, toplum projesi kim ve ‘gülün adı’ kim!













Yazarın Tüm Yazıları