Gözaltı...

KENDİ özgürlük alanlarımız daraldı.

Kimsenin olmadığı, kendimizle baş başa kaldığımız alanlar...

Canımızın istediği bir türküyü mırıldanabileceğimiz, canımız istiyorsa oturduğumuz yerde kafamızı iki yana sallayarak bir rock figürü yapabileceğimiz, yok eğer canımız istiyorsa ‘gergedan’ sesi çıkartabileceğimiz...

Özgürlük alanları daraldı...

İşte; ben türkümü söylemeyi düşünürken yandaki radyodan Metin Milli başlıyor.

O ambulansların alanlarımıza acı taşıyan sesleri...

Tam siz ‘dans eden tül giysili kızı’ düşünürken, bir anda ambulansın içinde burnuna hortumlar sokulmuş, kalp krizi geçirmekte olan yaşlı bir adam ‘dans eden tül giysili kızın’ yerini alıveriyor.

Özel alanlar bitiyor.

Tuvalette çişini yaparken dahi ‘cepten’ arayan sevgilisinin ‘Şu anda yanında olup sana şiir okumak isterdim’ gibi romantik sözcükleri karşısında çaresiz insanlar.

*

İki gündür medyada haberi patladı; tüm ülkedeki telefonlar mahkeme kararı ile aylardan beri dinleniyor.

Ben karıma telefonda özel sevgi sözcükleri söylerken, aslında üç kişi olduğumuzu bilirim.

Bu her zaman böyleydi. Bizim muhabir arkadaşımız, karısı ile telefonda kavga ettiğinde, dinleyen memur araya girip barıştırmıştı onları. Kavganın en cazgır yerindeyken memur ‘Lütfen yapmayın... El alem ne der?..’ diye girmişti araya ve arkadaşımız sormuştu:

‘Sen kimsin?..’

‘Hüseyin...’

(.......)

Giderek özel alan kalmadı.

En özel sözcükler-fısıltılar artık çok tanıklı.

En gizli davranışlar çok seyircili...

Seyircili çünkü; aynı zamanda fotoğraf makinesine dönüşen ‘cepler’ yüzünden özel görüntü alanlarımız da yok oldu. Bulvarda bir düşün, ayaklarınız havadayken kaç fotoğrafınızın çekildiğini göreceksiniz, siz tam silkelenip ‘Oh kimse görmedi...’ derken...

Kendi dünyalarımız daralıyor.

Bu içimizdeki insanın ölümüdür.

Çünkü insan, gerçek kimliği ile kendi özel alanında vardır. O alan yok oldukça, aslında yok olan insandır.

Bizden geriye bir avuç fiş-kablo kalır.
Yazarın Tüm Yazıları