Gölgem İstanbul Sokaklarında

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Başlıktaki gölge bana değil, şair Refik Durbaş’a ait. Ama İstanbul hepimizin sevgili İstanbul’u.

Refik Durbaş, İstanbul üzerine yazılarını bir kitapta toplamış. Adını da başlıkta görüldüğü üzere, 'Gölgem İstanbul Sokaklarında' koymuş.

Miş, muş dediğime bakmayın. Kitap tastamam iki yıl öncesinin yayını. Ben hikayedeki İhtisap Ağası gibi yeni gördüm. Hani Museviye kızan ağa dükkanını basıp adamcağızı falakaya yatırınca 'suçum nedir?' sorusuna, 'siz Hazreti İsa’yı çarmıha germişsiniz' demiş de, adam, 'aman ağam o bin beşyüz yıl önceydi' diye itiraz edince, 'ne yapalım ben yeni duydum' diye cevap vermiş. Refik Durbaş’ın kitabına ben de bir haftasonu kitapçı gezintisinde rastladım. Ne kadar mutlu oldum, anlatamam demiyeceğim, basbayağı yerimin yettiğince anlatacağım.

Şairlerin Kenti İstanbul

İstanbul, en azından benim bildiğim kadarıyla, bütün bir imparatorluk hayatı boyunca şairlerin sevgilisi olmuş. Bizans’ta nasıldı bilmediğimi şimdi fark ettim. Ne büyük eksiklik! Bizanslı şairlerin kitaplarını da Refik Durbaş’ınki gibi ben mi bilmiyorum acaba?

Türk şairler arasında en çok Nedim’de hissederim İstanbul sevgisini. Bir taşını bile bütün Acem ülkesine değişmeyeceğini söylediği İstanbul için yazdığı, 'Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır' mısraı nasıl unutulur?

Şüera kıskançtır derler ama olsun. Nedim’i o kadar sever, o kadar beğenirim ki, şair de olsa birilerinin onu kıskanacağını düşünmem. Ne de olsa şairler 'ehl-i dil'den sayılır. Birbirlerini anlarlar. Refik Durbaş’ın da bunu anlayışla karşılayacağına eminim.

Tarihe Kayıt Düşmek

Durbaş’ın kitabının önemi, bir bakıma tarihe bir kayıt düşmesi olmuş. Hangi tarih derseniz, biraz modern bir tarih yorumundan, sıradan insanların gündelik hayatlarına önem veren tarih okulundan söz edeceğim. Ben bu okula birçok tarih öğrencisi gibi sempatik bakarım. Çünkü tarihin büyük adamların büyük işlerinden ibaret olmadığını öğrenecek kadar uzun yaşadım ve yeterince tarih okudum.

Yine de Refik Durbaş’ın böyle bir zorlama ile yazmadığı ortada. O gündelik hayatımıza şairane bir yaklaşımla giriveriyor. Bizi kentin dört bir yanında gezdiriyor. Hiç görmediğimiz bir İstanbul’u tanıtıyor çoğu zaman. Unutmayın, biz genellikle kentin sadece küçücük bir parçasında yaşıyoruz. Oysa İstanbul o kadar büyük ki!

Size kitabı anlatacağım yerim elverdiğince demiştim ama, yer dar, konu kavi, tali’ zebun...

En iyisi siz Sabah Kitapları’ndan çıkan Refik Durbaş’ın Gölgem İstanbul Sokaklarında adlı kitabını alın ve okuyun. Bu kentte böyle bir şairle birlikte yaşamış olmaktan mutlu olacaksınız.

Küçük Keşifler

Haftasonunu küçük lezzet keşifleri ile geçirmek isteyenlere bu haftaki önerilerim iki mağazayı gezmeleri olacak.

Bunlardan ilki Ulus’ta. Karen ve Mustafa Denizel çiftine ait. Bu emlakçı çift kendi işleriyle ilgili olarak Milas’a gitmişler. Orada Cumhuriyet Köyü’nde yetişen yiyeceklere hayran kalmışlar. Sonunda bu köyün lezzetli yiyeceklerini 'sağlıklı beslenme' adına İstanbul’a getirtmeye karar vermişler.

Ulus’taki 'City Farm' adlı mağazanın kuruluş hikayesinin özeti böyle.

Sağlıklı beslenme ve ekolojik ürünler üzerine söyleyeceğim çok şey var. Yani bazı itirazlarımı şimdilik saklı tutmak kaydıyla, bu mağazanın ağzının tadını bilir İstanbulluları ilgilendireceğini umuyorum.

İkinci mağaza ise Bebek’te Cevdet Paşa Caddesi 342 numarada. Adı, 'Diğer Lezzetler.' Havyar, füme balıklar, diğer deniz ürünleri, şarap, zeytinyağı, sirke, marmelat ve reçeller ile bazı sair özel lezzetler üzerine uzman bir mağaza olma iddiasında.

Eleştiriye hiç girmeksizin, buranın da aynı ağzının tadını bilen kişiler için ilginç olacağını düşünüyorum.

İyi keşifler!

İlginç Bir Yorum

Yeni Şafak gazetesinde Dücane Cündioğlu’nunu yazısının başlığı hemen dikkatimi çekti. 'Yerlilik, köylülük değildir' diyor yazar.

Yazının ilerleyen satırlarında şöyle bir soru var: 'İslamcılık niçin, nasıl ve ne zaman yoldan çıktı?' Kendinizi bu kesime yakın hissetmiyorsanız bile devamını okuyun. Çünkü cevap ilginç: 'İstanbul’u kendisine merkez almaktan vazgeçtiği, dünyaya İstanbul’dan bakmayı reddettiği için ve vazgeçtiği-reddettiği zaman yoldan çıktı.'

Yazının ilerleyen satırları ancak bir siyaset bilimi öğrencisi için ilginç. Her ne kadar bir siyaset bilimi öğrencisi isem de, bu köşede siyaset yazmadığım için bu bölümleri kendime saklayacağım.

Yalnız yazının sonunda yine İstanbul’la ilgili küçük bir not var ki, onu sizinle paylaşmak isterim. Cündioğlu, 'siz hangi İstanbul’dan sözediyorsunuz diye soracaklara sadece şunu diyebilirim: İstanbul izzet’tir, İstanbul vakar’dır, İstanbul tarih’tir' diye not düşmüş.

Sizce de ilginç bir İstanbul yorumu değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları