Eda, yoğurt, Betina, altın, hepimiz güzeliz

EDA Taşpınar, aslında bilim için kendisini feda etmiş, alnından öpülecek ve de tarihe geçecek kadındır!

Güneş ışınlarının zararlı etkilerini halka anlatmaya çalışan bilim adamları, Eda Taşpınar’a bir nevi "intihar komandosu" olması için teklif götürdüler bence.

O da, Allah razı olsun, insanlık için hiç düşünmeden kabul etti teklifi. O gün bugündür güneşin altında yatıyor.

Üç vakte kadar ne olacağını görelim diye...

Ha, ölmez de sağ kalırsa bilim adamları kaçacak delik arasın bizden!

* * *

Yoğurdun da "alt başlıkları" oluştu sonunda.

Onun da "detay"ları var artık.

Bakkala tepsiyle, evlerin kapısına çömlekle geldiği günler zaten çok gerilerde kalmıştı da... Artık sadece "yoğurt" olduğu günler de mazi oldu.

Kimse "bi yoğurt" siparişi veremez artık.

Sorarlar adama...

Vitamin katkılısı mı, meyvelisi mi?

Kaymaklısı mı, kaymaksızı mı?

Doğalı mı, lightı mı?

Hacet gördüreni mi?

Sarmısaklısı mı?

Vay be!

* * *

Bakalım bu utancın altından nasıl kalkacak kadıncağız!

Yok, E5’te pazarlık yaparken yakalanmadı.

Hayır, porno kasedi falan da çıkmadı ortaya.

Hayır, hayır, mağazadan aldıklarının parasını ödemeden sıvışmaya çalışırken yakalanmak falan da değil.

Daha ağır bir şey!

Betina Hakko, üç davet üst üste aynı ayakkabıyı giydi.

Allah kimseyi bu duruma düşürmesin!

Ve kimseyi "sosyete" yapmasın!

Hadi üç kere aynı ayakkabıyı giyme gafletine düşmediniz diyelim... Aynı davette sizinle aynı elbiseyi giymiş olan bir başkasıyla pişti olmanız ihtimali her zaman mevcut.

Maazallah!

* * *

"İstanbul’un taşı toprağı altın"

Herhalde öyle.

Ki, eli kazmalı adamlar habire her yeri eşeliyorlar.

Ben sahiden bu sözün peşinde, altın aradıkları kanaatindeyim. Yoksa başka hiçbir nedenle bu kadar çok kazma işi yapılmaz bir şehirde.

Şu anda İstanbul’da kazılmayan bir sokak varsa inanın gözden kaçmıştır. Eli kazmalı adamların çıkıp gelmeleri an meselesidir.

Sakın bana "kanal", "su", "elektrik", "kablo", falan demeyin! İnanmam.

O işlerin hálá halledilmemiş, bitirilmemiş olması mümkün değil!

Bunca yıldır. Onyüzmilyon kere kazdılar zira.

Artık kesinlikle altın arıyorlar!

Evet, evet... İstanbul’un dibinde define var!

Eminim!

Herkes "Güzel ve Dáhi"deki kızlara taktı, ben de takanlara taktım.

Kızların dünyadan haberi yokmuş!

Bu kadar da olur muymuş!

Seyrederken saçlarını yoluyorlarmış!

Ayol, kızlar dünyadan habersiz oldukları için o yarışmadalar zaten. Özellikle seçildiler. Eğer onlar da dáhi olsalardı yarışma bu yarışma olmazdı. Ne bileyim, "Türkiye Dáhisini Arıyor" gibi bir şey olurdu.

Ha, ama feminist damarınız kabarır da "Neden kızlar dáhi, erkekler sadece yakışıklı değil?" diye sorarsanız bir şey diyemem. İleride o türlüsü de yapılır bakarsınız.

Kızların cehaletine şaşıran arkadaşlar hakikaten bu durumun farkında değillerse hepsi en az kızlar kadar "güzel" sayılır.

Yok, aslında her şeyin farkında iseler ve de laf olsun köşe dolsun ya da programın reklamı olsun diye yazıp çiziyorlarsa ve ben bu durumu anlamayıp konunun üstüne sazan gibi atlamış bulunuyorsam, hepsinden "güzel" benim o zaman.

MIŞ-MUŞ

Arkadaşı obez olan obez oluyormuş.

Bizimkiler zamanında "Kişi ’refik’inden azar" diyerek durumu ortaya koymuşlardı zaten.

Aysun Kayacı, Ozan Sevindik adlı gençle ilişkisi için "Biz pırıl pırıl, yetenekli iki genciz, lütfen bizi rahat bırakın" demiş.

Bak yetenekli değilseniz karışmayız ha!

Baykal’a kendi seçmeni bile inanmıyormuş.

Olsun, onun iman dolu kendi göğsü var!
Yazarın Tüm Yazıları