Ecevitler’in aşkı

Çok güzeldi, bakmaya doyamadım...

Bir tek Hürriyet, ilk gün ve birinci sayfadan Bülent-Rahşan Ecevit çiftinin birlikte fotoğrafını kullandı.

Haberin Devamı

O kadar doğru, o kadar isabetli, o kadar olayı anlatan bir yorum ki. Sadece Ecevit’in fotoğrafı, durumu anlatmaz ki. Onları tek başına düşünebilmek mümkün değil. Daha doğrusu değildi...

Bence, yüzyılın aşkı bitti.

Ecevitler’in ilişkisi, aşkın da ötesine geçmişti. Bağımlılık, tutku, ne derseniz deyin. "Aşk, bir insanla bütünleşmektir" denir ya, zamanla bu "bütünleşme", "birbirinin içine geçme", "birbirine teslim olma" lafları bize geyik gelir. Ama Ecevitler’inki hakikaten öyleydi, bir olmadan, diğerinin var olması mümkün değildi.

Haklısınız, tartışılır...

Siyam ikizleri gibi bu kadar birbirine yapışık yaşamak, hastalıklı bir şey de olabilir. Marazi de denilebilir. Ama aşk da böyle bir şey değil mi zaten, hastalıklı...

Allah, herkese bu hastalıktan nasip etsin!

***

Kim ne derse desin, ben onların bu biraz eski, bu biraz naftalin kokan hallerini seviyordum. Onlar birbirini satmaz, onlar birbirini aldatmaz, onlar birbirini terk etmez. Bunu bilmek beni rahatlatıyordu. Ama aynı zamanda şaşırtıyordu. Rahşan Hanım’ın etek boyu gibi. Etekler kısalıyor, uzuyor, onunki hep aynı boy, oracıkta öylece duruyor. Zamana direniyor.

Onların aşkı da, benim gözümde öyleydi. Koşulsuz şartsız birbirlerini sevdiler, zamana direndiler. E buna saygı duyulmaz da, ne yapılır?

Onların halinin, sadece çaresizlikle, zayıflıkla filan da açıklanabileceğine inanmıyorum. İki kişinin gönüllü olarak, bu kadar uzun zaman birbirine yapışık yaşaması söz konusuysa, işin içinde müthiş bir teslimiyet olduğunu düşünüyorum.

Bakın bakalım etrafınıza, birbirine bu kadar teslim olabilmiş kaç çift görüyorsunuz?

Sevenlerinin başı sağ olsun.

En çok da en büyük seveninin, Rahşan Ecevit’in...

HAMİŞ: CNN’de Karaoğlan belgeselini bir kere daha seyrettim, bir kere daha beğendim, bir kere daha içimden Can Dündar’ı tebrik ettim. Şimdi de dışımdan ediyorum.

Karambole gelmesin

Bizzat benim de araştırıp soruşturduğum, hatta ortaya çıkarttığım taciz, tecavüz ve sapıklık olayları dahil... Hiçbirinden sonuç alınamadı. Sapık taksici vardı hatırlarsınız. Kadın müşteriyi arabasına alıyor, kapıları kilitliyor, bir güzel mastürbasyon yapıyordu. Pek çok kadın, bana hikayesini anlattı. Yazdım. Hepsiyle birlikte tek tek Gayrettepe’ye gittik, adamı teşhis ettik, şikayetçi oldular, korkmasınlar, vazgeçmesinler diye kendi adresimi, telefonumu verdim. Ama ne oldu? Kimi "Ben azınlığım başıma iş gelir bu ülkede" dedi, kimi "Benim çocuğum küçük" dedi, kimi "Kocam diretmemi istemiyor, bu işin peşini bırakıyorum, ne olur beni anlayın" dedi.

Ve ve ve...

Hepsi şikayetlerini geri aldı. Bir kişi dışında. O da avukat bir hanımdı ama yeterli olmadı. Taksici birkaç ay içerideydi, şimdi ellerini kollarını (umarım sadece o kadardır) sallaya sallaya ortalıkta dolanıyor. Aynı Lada’yla, aynı plakayla. İnanmayacaksınız ama bazen de karşılaşıyoruz. Yüzünde donuk bir ifadeyle etrafa bakıyor...

Bir de tecavüzcüsünün çocuğunu doğuran vardı. Şahane bir kadındı, güçlü, cesur, "Gözlerime bant atma" dedi, "Ben utanacak bir şey yapmadım." Onun da tecavüzcüsü belli, her şey belli, peki herhangi bir gelişme var mı? Yok. Birkaç ay da bir beni arıyor, "Ayşe abla, zor durumdayım, bana yardım eder misin?" diyor.

Böyle bir ülkede yaşıyoruz.

O yüzden N.N.B olayında, benim de içimden 17 aylık bir bebeğe bütün o rezillikleri yapanları parçalayalım, idam edelim, keselim, biçelim demek geldi, geliyor ama...

Bir gerçeklere bakınca da, ümitsizliğe kapılıyorum. Önce bir travma yaşıyoruz. Müthiş bir duygu patlaması. Nefret kusuyoruz. Ortalığı ayağa kaldırıyoruz. Sonra bir hafta geçiyor. Pssssssssssssssss. Sessizlik. Başka bir olay gelmiş, onun üzerine geçmiş, o arada kaynayıp gitmiş. Dünyanın en normal şeyi gibi alışıp, onunla birlikte yaşıyoruz. Ben de işte buna isyan ediyorum. Duygu patlaması bu kadar mı? Göstermelik tepkiler ve normal hayata dönmek mi doğal olan? En azından bu defa unutmayalım olur mu? Takipçisi olalım...

Haberin Devamı

 OKTAR Babuna- Adnan OKTAR İsim benzerliği tesadüf mü?

Bir süre önce Babuna Ailesi’yle röportaj yaptım. Ardından da pek çok mail aldım. Aralarında, Adnan Oktar-Oktar Babuna isim benzerliğinin tesadüfi olamayacağını, mutlaka bir sebebi olduğunu ileri süren mail’ler de vardı. Cevat Babuna’ya sordum, cevabı aşağıdadır:

"Oğlumun ismi ile Adnan Hoca’nın soyadının aynı olması tamamen tesadüf! Oktar doğduğunda, Adnan Oktar 7 yaşında. İkisi de çocuk. Nasıl bir bağlantı olabilir ki? Bizim aile, tarihi isimlere meraklı. Bizde Mihri Enver, Mihri Naz, Hüma gibi enteresan isimler de var. Bu gibi eski isimlere tutkun bir aileyiz. Yani öküzün altında buzağı aramamın bir manası yok..."

Yazarın Tüm Yazıları