Dudaktan kalbe

İNSAN vücudunda 600’den fazla ana kas bulunuyormuş ve sadece 240 tanesinin bir adı varmış.

Haberin Devamı

Bunu internetteki sitelerden öğrendim. Sadece bunları değil, kemikler ve özellikle de son günlerde beni esir alan “diz eklemi” ile ilgili bir şeyler öğrenmek isterken, internette dolaşan yalan yanlış her türlü şeyi okudum sayılır.
İnternette gezinirken bir sanatçının yaptığı (not etmediğime pişman oldum, çünkü tekrar aradım ama nereye saklandıysa bulamadım) bazı resimlere de gözüm takıldı.
Çok güzel kadın fotoğraflarını almış, anatomi atlasındaki görüntülere benzer şekilde kaslarını belirgin hale getirmiş.
Sanki kadının derisi soyulmuş da altından kasları görünüyor gibi!
İskeletimizi ayakta tutan ve hareket etmemizi sağlayan kaslarımız aynı zamanda vücudumuza da bir şekil veriyorlar.
Böyle bakınca bir kadını ya da erkeği beğenmenin aslında iskeletini ayakta tutan kasları beğenmek olduğunu düşünüyor insan.
Öyle düşününce de işin bütün romantizmi kaçıyor tabii.
Kim “karkas halinde” bir insan vücudunu beğenip hayranlık duyabilir ki?
Ama kaslarımızdan en az bir tanesinin “romantik duygular için” de önemli bir görevi olduğunun tespit edildiğini New York Times’taki bir makalede okudum.
O yazıyı okumamın nedeni de yazının başlığıydı: Bir öpücük, yalnızca bir öpücük değildir!
Başlığı böyle olan bir yazıyı 10 yıl önce Milliyet’te yazmış, geçen eylül ayında da uçağı kaçırma telaşı içinde aynı yazıyı Hürriyet’te de bir kez daha yayımlamıştım.
Meğerse romantik hayatımızın en önemli kası “orbicularis oris” isimliymiş.
Dudaklarımızı kapatmamızı, ağzımızı büzmemizi sağlayan ve derin iki tabaka halinde ağız girişini çevreleyen kas lifleri grubu!
Oxford Üniversitesi’nde bir grup psikolog romantik ilişkilerde öpüşmenin fonksiyonu üzerine bir araştırma yapmışlar. Orbicularis oris’in bu alandaki şampiyonluğunu tespit edenler onlar.
18–63 yaş arası Kuzey Amerikalı ve Avrupalı 308 erkek, 594 kadın ile yapılan araştırma, öpüşmenin hem yeni eşi bulmak için hem de mevcut ilişkiyi korumak için çok önemli bir eylem olduğunu gösteriyor.
Araştırmayı yürüten Dr. Rafael Wlodarski, öpüşmenin kalıcı bir ilişki için vazgeçilmez olduğunu söylüyor.
Cinsel ilişki öncesinde zannedildiği kadar çok önemli bir rolü yok ama romantik bir öpücüğün birbirine iki uzaylı kadar yabancı olan kişileri bile yaklaştırabildiğini belirtiyor.
Kadınlar, erkeklere göre kendilerini bu sırada daha çekici hissediyorlarmış.
Birçoğu için cinsel ilişki kadar önemli ve hatta “daha mahrem” sayılan bir davranış.
Birçok fahişenin öpüşmek istememesinin nedenini de bu “his” ile açıklıyorlar.
Wlodarski, öpüşmenin mutluluğu taşıyan bir konveyör olduğunu söylüyor.
Bunu okurken, “evlilik danışmanlarının”, ilişkileri sorunlu çiftlere öpüşmeyi ne kadar tavsiye ettikleri sorusu aklıma takıldı.
İnternette gezindim, genel olarak “Birbirinizle konuşun, birbirinizi daha yakından tanımaya çalışın, birbirinizi anlamaya çalışın, ortak zevkleriniz olsun” gibi öneriler var.
Acaba “durduk yerde öpüşün” önerisinde bulunsalar, daha mı çok işe yarardı diye düşünmedim de değil.
Wlodarski, “Pek çok kültürde öpüşmek bireyler açısından yakınlaşmanın daha kabul edilebilir bir yolu” diyor ki belli ki Ankara’da metroya binme fırsatını hiç bulamamış!
Evrim ve İnsan Cinsel Davranışları” kitabının yazarlarından biri olan Dr. Garcia da “öpüşmenin uzun vadeli bir ilişki için çok önemli olduğunu” vurguluyor.
Katy Perry’nin “I kissed the girl” diye bir şarkısı var, şöyle diyor:
“Bir kızı öptüm ve hoşuma gitti / kirazlı rujunun tadı / bir kızı öptüm, sadece denemek için / umarım erkek arkadaşım kafaya takmaz / çok yanlış hissettirdi / çok doğru hissettirdi”.
Erkek arkadaşı kafayı takar mı, takmaz mı bilemem ama Katy’nin “denemek için öpüşme” eylemi içgüdüsel olarak da olsa “birisini tanımak için” gerekliymiş, öyle diyorlar.
Eğer ilk öpüşmeden sonra duygularınızda bir hareketlenme olmuyorsa ilişkiyi uzatmaya çalışmanın bir sonucu olmuyormuş.
Tabii öpüşmek gibi bir eylem için, böyle soğuk bilimsel çalışmalardan söz etmek size olduğu kadar bana da anlamsız geliyor.
Normal olarak birisiyle ilk kez öpüştüğünüzde aklınızdan bunların geçebilmesinin olanağı yok.
O özel anda sadece bir yumuşak dokunuş hissedersiniz dudaklarınızda. Teninin ve saçlarının kokusunu içinize çekersiniz.
Sarıldığınız insanın kalp atışlarını hissedersiniz, o da sizinkini duyumsar.
Kalpler benzer bir ritimle atıyorsa, tekrar öpüşmek istiyorsanız, doğru yoldasınız demektir, belki de aradığınız ruh ikizini bulduğunuzu düşünürsünüz.
Gerçeküstücülüğün (sürrealizm) önemli ressamlarından Rene Magritte’in “The Lovers” isimli bir tablosu var.
“Benden selam söyleyin bütün aşklarıma” (Detay Yayıncılık) isimli kitabımın kapağında yer almıştı. Daha sonra, editörler için mutlu mu, mutsuz mu olduğunu bilemediğim bir tesadüf sonucu aynı tablo, Zülfü Livaneli’nin “Kardeşimin Hikâyesi” (Doğan Kitap) isimli romanının da kapağı oldu.
Bu tabloda yüzleri bir çarşafla örtülmüş bir erkek ve bir kadın öpüşürken görülüyorlar. İkisinin de yüzü tamamen sarılı olduğu için birbirlerini görebilmelerine olanak yok.
Saint Exupery, (Katy Perry ile kafiyeli oldu!) Küçük Prens’te şöyle diyor:
“Sevmek, birbirinin yüzüne bakmak değil, birlikte aynı yöne bakmaktır. Gerçeğin özü gözle görülmez, yürekle görülür. Yüreğinizle bakın.”
Magritte
bu tabloya “Âşıklar” adını vermemiş olsaydı da, yüzlerini görmediğimiz bu çiftin aslında birbirlerine âşık iki insan olduğunu kolayca anlayabilirdik.
Hatta resimdeki kadının yüzü kapalı olmasına rağmen, öpüşürken gözlerini hafice kapattığını da görür gibiyim.
Magritte, bu gerçeküstü tabloyu yaparken âşık olan kişinin dünya karşısında duyduğu gerçek yokluğu vurgulamak istiyor gibi geliyor bana.
Bunu bize düşündüren tek şey de çiftin öpüşüyor olmaları.
Melih isimli bir okuyucum bana yazdığı bir mektupta Şebnem isimli bir kız ile adını tam olarak koyamadığı bir ilişki yaşadığından söz ediyordu.
Bütün bu yazıyı aslında o ilişkiye gelmek için yazdım:
Öpüşün. Dudaklarınızdan yüreklerinize akacak duygular, yaşadığınız şeyin tam olarak ne olduğunu gösterecek!
Bu vesileyle Reşat Nuri Güntekin’i de rahmetle analım, “Dudaktan Kalbe” romanını yazarken, bütün bu çalışmalardan haberi yoktu ama temel bir gerçeğin farkındaydı!

Yazarın Tüm Yazıları