‘Dönemin ruhuna uygun’ demokratikleşme

28 Şubat’ın 15. yıldönümü ile birlikte ihbar yağmurları da başladı. Savcılıklara suç duyuruları yağıyor, gazete köşelerinde “28 Şubat’ta sorumluluğu olanlar” listeleri yayımlanıyor.

Haberin Devamı

Benzer suç duyuruları bundan çok daha önce de yapılmıştı, Türklerin hafızası zayıftır belli ki kimse hatırlamıyor. O dönemin savcılarının ne kararlar vermiş olduklarına bir bakmak yararlı olur.

Şurası çok açık ki hukuk zorlanmadan bu tür suç duyurularında bir sonuç elde edebilmek o kadar kolay değil.

Anayasal bir kurum olan Milli Güvenlik Kurulu’nun kararları var, hükümet bu kararları uygulamak için kararlar almış, altlarında bakanların imzaları var. Hükümet 28 Şubat 1997 günü istifa etmedi, istifa tarihi 30 Haziran 1997. Necmettin Erbakan’ın istifa ederken düşüncesi hükümeti kurma görevinin Tansu Çiller’e verilmesiydi. Ama Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel “havada ikmal” hesabına uymadı, görevi Mesut Yılmaz’a verdi.

Bir “darbe” varsa, o zamanki anayasal düzenin içinde yer alan tüm aktörlerin, muhalifi ve iktidarıyla ortak olduğu bir darbe bu ve nasıl bir darbe ise hükümet altı ay daha görevine devam edebilmiş.

O tarihte görevli olan askerlerin bu girişimi “postmodern darbe” olarak nitelediklerini de biliyoruz. Ayrıca biz bireyler de bu olaylar dizisini bir “darbe” olarak tanımlayabiliriz.

Ama hukuk böyle yürümez. Anayasa’ya bakar, kanunlara bakar, o çizgi üzerinden yürür.

Bugün bu konuyu “şu gazeteci yaptı, bu gazeteci yaptı” meselesine ve ihbarcılığına indirgemenin ise bir tek amacı olabilir: Sevilmeyen gazetecileri topluca içeri tıkmak!

Bu da kuşkusuz ki “dönemin ruhuna uygun bir demokratikleşme hamlesi” olur.

Zaten hapse atılan gazetecilerin hangisi bir fikri savunduğu için hapiste yatıyor ki?

Haberin Devamı

Polisleri değil düzeni yargılayalım

KENDİSİNİ AKP’nin danışmanı olarak tanıtarak İzmir’den yola çıkıp, Aydın, Denizli, Burdur’dan geçerek Antalya’ya polis eskortu ile giden uyanık ile ilgili haberleri hatırlayacaksınız.

Bu kişi rolünü öyle iyi oynamış ki “bir işiniz düşerse arayın” diyerek verdiği telefon numarası (ki o da bir başka kişiye ait çıktı) polisler tarafından adeta kilitlenmişti. Zaten olayın ortaya çıkmasının nedeni de o telefonun sahibinin şikâyetçi olmasıydı.

Olay Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından da soruşturuldu ve sahte danışmana trafik eskortu veren illerin valilikleri, Trafik Kuruluşları Eskort Hizmetleri Yönetmeliği’ne uygun hareket edilmediği gerekçesiyle adli soruşturma izni verdi. İzmir, Aydın, Denizli, Burdur ve Antalya Trafik Denetleme Şube müdürleri verilen izin doğrultusunda yargılanacaklar.

Olay duyulduğunda da yazmıştım, tekrar yazayım. Bu polisler, o sahtekâra eskort verdiler çünkü adam gerçekten AKP danışmanı çıksaydı ve eskort verilmemiş olsaydı, o polisler başlarına neyin geleceğini çok iyi biliyorlardı.

Bu davaları ilgiyle izleyeceğim. Çünkü yargılanacak olan siyasi baskı korkusuyla hareket eden polisler değil, Türkiye’nin kamu yönetimi düzenidir.

Polisler bu olayda sadece “kurban” olabilirler, “fail” değil!

Haberin Devamı

Kavakçı da bir özeleştiri yapmalı

MERVE Kavakçı, 1999 seçimlerinde Fazilet Partisi’nden İstanbul milletvekili seçildi.

Türbanla yemin etmek istemesi, başını Bülent Ecevit’in çektiği milletvekilleri tarafından TBMM’de engellendi.

28 Şubat sonrasında ülkeye hâkim olan siyasal havanın bir kurbanı olduğunu söyleyebiliriz.

Kavakçı, mazbatasını 2 Mayıs 1999 tarihinde Yüksek Seçim Kurulu’ndan aldı. Seçim 18 Nisan 1999 tarihinde yapılmıştı.

Türkiye’nin Houston Başkonsolosluğu, Kavakçı’nın 5 Mart 1999 tarihinde yemin ederek ABD vatandaşlığına geçtiğini Dallas Göç ve Vatandaşlık Bürosu’ndan temin edilen belgeler ile tespit etti ve bu nedenle vatandaşlıktan çıkarıldı.

Yani Kavakçı, Türkiye’de milletvekili olmak için başvurduğunda “ABD’ye bağlılık yemini” etmişti.

Yemin şöyle: “Burada, önünüzde, şimdiye kadar tabiiyetinde bulunduğum her türlü devlet tabiiyeti ve egemenliğini reddettiğime; bundan böyle ABD Anayasası’nı ve yasalarını iç ve dış düşmanlara karşı savunacağıma; ABD’ye bağlılık ve sadakat göstereceğime; kanunun gerektirdiği hallerde ABD ordusuna hizmet vereceğime; kanunun gerektirdiği durumda sivil yönetim altında ulusal önemi olan işlerde çalışacağıma ve bu yükümlülükleri özgür bir şekilde, akıl sağlığım yerinde ve samimi olarak üstleneceğime yemin ederim! Tanrı yardımcım olsun.”

Durumunun en azından “siyasi ahlak kuralları” ile uyuşmadığını görmek gerekiyor.

Komplo teorilerini seven insanlar gibi Kavakçı’nın Türkiye’yi karıştırmak için bir ABD komplosu sonucu gönderildiğini iddia edecek değilim.

Ama hafızası zayıf bir toplumuz, bunu da tekrar hatırlayalım.

Merve Kavakçı’ya çok büyük haksızlıklar yapıldığı bir gerçek. Gece yarısı savcı tarafından evi basıldığında da bu uygulamanın hukuk dışı olduğunu o tarihte Radikal’deki köşemde yazmıştım. (Radikal, 20 Ekim 1999)

Ama milletvekilliğine adaylığını koyarken bir başka devlete bağlılık yemini ettiğini de biliyordu.

Sıradan bireyler için çifte vatandaşlık önemli bir sorun olmayabilir ama milletvekili olmak için de herhalde çok kabul edilebilir bir durum sayılmaz.

Özeleştiri yapmak günümüzün modalarından biri, Kavakçı’nın bugüne kadar bu konuda bir özeleştiri yaptığını da hiç duymadım.

Yazarın Tüm Yazıları