‘Devlet Gazetesi'ne kim sızdırdı

ÜZERİNDEN tam 21 yıl geçti...

Aşağıda anlatacağım olayın perde arkasındaki ismi ilk defa açıklayacağım.

Haberin Devamı

11 Mart 1991 Pazartesi günü...

Türk Hava Yolları’ndan kiralanan Airbus uçak Moskova’ya gidiyor.

Uçakta Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal var. Gorbaçov’la görüşmeye gidiyor.

Yanında çok sayıda ünlü gazeteci var.

Gazeteciler daha uçağa binerken ortalığa büyük bir bomba düşmüş vaziyette.

O günkü Hürriyet’te benim köşemde büyük bir haber patlamış.

Kuzey Iraklı Kürt lider Talabani Türkiye’ye geliyor...

* * *

Tabii ki olay uçaktaki gazetecilerden en çok Cengiz Çandar’ı ilgilendiriyor.

O günlerde Talabani ve Barzani ile görüşüp bazı mesajlar getirdiği halde, böyle bir ziyaretten haberinin olmaması canını sıkıyor.

Asıl merak ettiği de bu haberi bana “kimin sızdırdığı”...

Uçağın koridorunda önce Özal’ın danışmanlığını yapan Büyükelçi Kaya Toperi’ye soruyor.

O yemin billah edip “Benden çıkmadı” diyor.

Çaprazda oturan Devlet Bakanı Güneş Taner’i işaret ediyor ve soruyor:

Güneş. Ertuğrul’un iyi ahbabıdır. Birçok bilgiyi ona verir. Turgut Bey boşboğazlık edip Güneş’e bu gizli geziden söz etmiş olabilir mi?”

Toperi hiç tereddüt etmeden “Olabilir” diyor.
  
* * *

Haberin Devamı

Uçak Moskova’ya doğru inerken, Çandar da bu soruyu direkt Özal’a soramadan yerine dönüyor. İşte ne oluyorsa o sırada oluyor.

Uluç Gürkan, “Talabani Türkiye’ye gelip gitmiş” diyor.

Çandar “Nereden öğrendiniz” diye sorunca Gürkan, “Hasan Cemal biraz önce Turgut Bey’e söylemiş” diyor.

Gerçekten de Hasan Cemal, “Bugün Ertuğrul’un yazısında yazdığı doğru mu” diye  sorunca Özal şu cevabı vermiş:

Geldi gitti bile. Haberi atladınız. Ne biçim gazetecisiniz.”

Yani haberi atladıkları gibi, bir de Özal’dan fırça yemişler.

Tabii içlerinde en zor durumda olanı Cengiz Çandar’dı. Arabuluculuğunu yaptığı bir görüşmenin haberini atlamıştı.

Biraz sonra Özal, Gorbaçov’la tarihi bir basın toplantısı için gazetecilerin karşısına geçerken, uçaktaki gazetecilerin hiçbirinin orada olmadığını fark etti.

Çünkü hepsi o sırada Gorbaçov’u unutmuş, “Talabani’nin gizli ziyaret haberini” geçiyordu.
  
* * *

Gazetecilerin en çok merak ettiği soru şuydu: Haberi bana kim sızdırmıştı?

Çok iyi ilişkiler içinde olduğum Özal mı?

Yoksa...

Hürriyet’i “devletin gazetesi” olarak gördükleri için, “devletin içinden bu görüşmeleri torpillemeye çalışan bir kanat mı?”

Aradan 21 yıl geçti ve ben şimdi hem onlara hem size, “Talabani’nin gizlice Türkiye’ye gelişi haberini kimden aldığımı” açıklıyorum.

Sıkı durun...
  
* * *

Haberin Devamı

Bunun için bir gün önceye, yani 10 Mart’a dönüyoruz...

10 Mart bir pazar günüydü ve her pazar olduğu gibi kahvemi keyifle içip aryalar dinlerken gazeteleri okuyordum.

Sıra Milliyet gazetesine gelmişti. Birinci sayfayı okudum. Önemli bir şey yoktu.

İç sayfalara geçtim. Nur Batur’un yazısının sonuna geldiğimde gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Açık açık, “Talabani’nin gizlice Türkiye’ye geleceğinden” söz ediyordu.

Hemen telefona sarılıp Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü aradım. Rahmetli Özal’la ilişkilerim çok iyiydi.

O sırada müsait değildi. İki saat kadar sonra aradı ve ben de direkt olarak “Talabani geliyormuş” diye sordum.

Bir an durdu, sonra “Nereden duydun bunu” dedi. Bir kaynaktan duymuş olsaydım söylemezdim. Ama istihbaratım açık kaynaktı. “Nur Batur’un yazısında
okudum”
dedim.

Allah Allah o nereden duymuş” deyince heyecanlandım.

“Doğru mu yani” dedim. “Nereden duymuş olabilir” diye devam etti, kısa bir süre durdu ve şunu söyledi:

Mamafih doğru olabilir. Ama sakın yazma”.

Haberi başka bir yerden duymuştum. Doğrulattığım için off the record kapsamına girmezdi.

Yine de çok temkinli yazdım.

Ertesi sabah Hürriyet’in sürmanşetinde benim yazım vardı.

Herkes dehşetengiz komplo teorileri peşinde koşuyordu.

Bense bunu haberi, rakip bir gazetenin Ankara temsilcisinin yazısında okumuştum.

Haberin Devamı

- Uçaktaki olayı Cengiz Çandar’ın yeni kitabı “Mezopotamya Ekspresi”nden aktardım. İletişim Yay., s. 158-161

Acaba Çandar’ın ve benim yaptığım gazetecilik ileride nasıl görülecek

CENGİZ Çandar’ın kitabı, özellikle Birinci Körfez Savaşı yıllarına ait çok ilginç perde arkası bilgileri veriyor.

O dönemde ikimiz de rahmetli Özal’a çok yakındık ve bu yakınlığımız nedeniyle de özellikle sol çevrelerin hışmına uğruyorduk.

Bana “Özköşk” lakabı o dönemde takıldı. Çandar, andıca kadar giden suçlamalarla karşı karşıya kaldı.

Genç gazetecilere, Cengiz Çandar’ın bu dönemi de anlatan “Mezopotamya Ekspresi” kitabını  okuyup tartışmalarını tavsiye ederim.

O benden çok farklı bir durumdaydı. Olayların direkt içindeydi. Ortadoğu’nun etkili aktörleri arasında “go between”, yani bir tür arabuluculuk yapıyordu.

Bunların bir bölümünü yazıyor, bir bölümünü yazmıyordu.

Bense Özal’la olan çok yakın ilişkim nedeniyle birçok haberi önceden alıyordum. Ama bilin ki, çok çalışıyordum. Gece gündüz çalışıyordum.

Aldığım bilgilerin bazılarını Çandar’a sorarak zenginleştiriyordum.

Çandar’ın kitabına baktığımda, bugüne ne kadar önemli perde arkası bilgileri aktardığımızı daha iyi görüyorum.

İkimizin gazeteciliği de aynı kişiler tarafından, farklı açılardan çok eleştirildi.

Ama Türkiye birçok olayı da bizden öğrendi.

Mesela, Çekiç Güç ve uçuşa yasak bölge ilanı haberini dünya Hürriyet’ten öğrenmişti.

Cumhurbaşkanı Özal, Amerikan Büyükelçisi Abramowitz’le görüştükten sonra beni aramıştı.

O sırada Antalya’dan Ankara’ya arabayla geliyordum. Araba telefonları yeni çıkmıştı.

Haberi bizzat o vermişti.

Şimdi geriye baktığım zaman, benim ve Hürriyet’in rolü hakkında ortaya atılan komplo teorilerini hayretle okuyorum.

Bizi yerden yere vuran insanların ideolojik saplantılarının yarattığı mesleki körlüğü anlıyorum.

Mesleğe sonradan gelen bizlerin ihtirasını ve zekâsını kabullenememelerini de anlıyorum.

Ama bu duygunun üzerine bir iftira ve etiketleme kampanyası inşa etmelerini anlayamıyorum. İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmasa da üzüyor.

Haberin Devamı

Genç gazeteci arkadaş sana iki-üç hayat bilgisi dersi

BU olayı genç gazetecilere şu tavsiyeyle bitirmek isterim.

- Pazar günleri, tatil günleri iyi gazete okuyun.

Çünkü böyle günler, gazetelerin yazıişlerinin, istihbarat servislerinin rehavet anlarıdır.

- Şüpheci olun.

- En aptalca gibi görünen soruyu bile sormaktan çekinmeyin.

Hakikat çoğunlukla çok yakındadır ve çok basittir.

- Şüpheci olun, ama komplo teorilerinin batağına saplanmayın.

Çünkü şüphecilik araştırmaya yöneltir, derin komplo teorileri ise körleştirir.

Dibinizdeki gerçeği göremezsiniz.

- Kıssadan hisse, pazar günü, akıllı gazeteciler için balıkçılık günüdür.

Avlamak için çok derine gitmek gerekmez... Gazeteci için en iyi balık sığ sulardadır...

Yazarın Tüm Yazıları