Adalet, demokrasi ve insan hakları reformu...
Tabii bu reform aynı zamanda ifade ve haber alma özgürlüklerinin de çerçevesini çizecek...
İşte böyle bir günde ben de size Türkiye’nin “haber coğrafyasını” anlatan bir çalışmadan söz edeceğim.
*
Hürriyet İnternet’in eski yöneticisi Emre Kızılkaya dün ilginç bir çalışmanın sonuçlarını açıkladı.
Kızılkaya ve arkadaşları 2 hafta boyunca Türkiye’de yayınlanan 1.1 milyon haberi inceleyip analizini yapmışlar.
Türkiye’de 19 ulusal, 165 ise yerel TV kanalı var...
Devlet kontrolünde ise 13 TV kanalı bulunuyor...
Yıllarca önünden geçtiğim efsanevi Atlas Sineması yeniden açılıyordu.
*
Atlas Sineması’nın açılış tarihi 1948...
Yani benimle aynı yaşta sayılır...
Gelen haberler şunlardı:
*
SABAH HABER 1: Biden yönetiminin CIA’in başına getireceğini açıkladığı William Burns yaptığı açıklamada Çin’i “otoriter düşman” olarak niteledi.
Bu kavramı ilk defa işitiyorum... Demek ki artık dünyanın gündeminde “otoriter düşman” diye yeni bir kavram olacak.
*
SABAH HABER 2: İspanya geçmişin acımasız diktatörü Franco’nun son heykelini de indirmiş.
Franco
“FinTech”, “Bitcoin” ve “Blockchain”...
İtiraf edeyim, üçünün de ne olduğunu tam olarak bilemiyorum.
Oysa bunlar giderek günlük hayatımıza şuradan buradan girmeye başladı.
Özellikle de “FinTech...”
Belki inanmayacaksınız, aramızdan 2 milyon insan bu teknoloji üzerinden alışveriş yapıyor. Pandemi sırasında online ödemelerde çok öne çıktı.
Bu ödeme sistemi hayatımızın belki de en önemli kavramlarından birini yavaş yavaş tarihe gömüyor.
Parayı...
Yani bir zamanlar cebimizde en çok gördüğümüz şeyi artık görmüyoruz.
Hem de iki yüksek yerden aldığım izinle...
Biri “devlet başkanı”ndan...
Öteki “patron”dan...
İkisi de bana “Döneklik ve hainlik artık bütün dünyada şerefli bir payedir. Çık göğsünü gere gere halkın arasına gir” dediler.
Dün gece sabaha karşı cep telefonuma Deadline Hollywood haber sitesinden bir haber düştü.
ABD’nin eski başkanı Barack Obama ile ABD’nin en büyük rock şarkıcısı Bruce Springsteen Spotify üzerinden ortak bir podcast’e başladılar
Yani yaptıkları sohbeti şarkı gibi Spotify üzerinden streaming olarak yayınlıyorlar.
Vallahi dinlerken yıkıldım...
Bir kere daha söylüyorum...
Cem Yılmaz pandemi dolayısıyla çekilince, stand-up sahnesi Cübbeli Ahmet Hoca’ya kaldı...
Yani kavuk ona geçti...
Allah için o da acayip bir performans sergiliyor...
Geçen hafta iki gelişme oldu.
Geçen perşembe akşamı NASA Mars’a
Ekinoks, her yıl gündüz ile gecenin eşit olduğu güne verilen isim.
*
Yılda iki ekinoks var...
Biri 21 Mart ilkbahar ekinoksu...
Öteki ise 23 Eylül sonbahar ekinoksu...
Sözünü ettiğim cadılar dizisi bir sonbahar ekinoks günü başlıyor.
*
1. Ülke olarak başımızda büyük bir sorun patlamak üzere...
Ve bu sorunun adı “Brezilya poposu...”
Ama yavaş yavaş bu deyimin yerini “Kim Kardashian poposu” alıyor.
*
Bunun ilk işareti de dün İngiliz Guardian gazetesindeki tam sayfa bir haberle geldi...
Üstelik haberi New York Times gazetesi de duyurdu...
Diyeceğim “Kardashian’ın poposu” deyip dudak bükmeyin, konu ciddi konu.
*
En iyi okuduğum şey de bakanlık sitesine konan fotoğraflar...
Bu etkileyici fotoğrafı da dün Savunma Bakanlığı’nın web sitesinde gördüm.
*
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın makamını ilk defa bu kadar geniş bir kadrajla görüyoruz.
Fotoğrafta bakanın sağında Türk bayrağı, solunda ise NATO bayrağı görünüyor.
Arkada ise bir Atatürk portresi var.
Zaten sitenin sayfası da sol üste bir Atatürk fotoğrafı ile açılıyor.
Bir de “82’nci gibi” olanı...
Bir Türkiye şehri değil, ama bir Türk şehri gibi olmaya doğru hızla gidiyor.
Burası Suriye sınırları içindeki Afrin...
Bilmiyordum, meğer Türkiye bir süre önce bazı yabancı gazetecileri Suriye içinde Türk ordusunun kontrolündeki Afrin’e götürmüş.
Giden gazetecilerden ilk yazı dün New York Times’ta yayınlandı.
Bu şehir hakkında bilmediğimiz bazı şeyleri bu yazıdan öğrendim.
Ve öyle bir yazı ki...
Nereden üzerine düştüyse durup dururken bir anayasa tartışması başlattı...
Allah’tan ne Cumhurbaşkanlığı, ne iktidar partisi ne de Diyanet bu tartışmaya girdi...
Ama baktım bugün muhalif diye bilinen bazı eski liberal yazarlar da “Anayasa’nın değişmez maddelerini tartışamazsak buna demokrasi denmez” demeye başladılar
Ben de diyorum ki:
İyi hadi gelin tartışalım... Tartışalım da neyi tartışacağız...
*
Madde 1 diyor ki: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir...
Bunu mu tartışacağız?
Tabii ki konu, onun için yazdığım şu sözlerdi:
“Seçim gecesi üç-beş saati yönetemeyen bir siyasetçi bir partiyi 360 gün nasıl yönetecek...”
Allah için Muharrem İnce’nin rahmetli Süleyman Demirel’e benzeyen bir tarafı var.
Alınmıyor, kızmıyor, küsmüyor...
Türk siyasetinde artık unutmaya başladığımız güzel bir meziyet bu.
Neyse, hemen söze girdi:
“Seçim gecesi için bana haksızlık ediliyor”
Türkiye’de geçen hafta V.I.P köpekler dönemi açıldı.
Size bu haberin hikâyesini ve perde arkasını yazayım.
*
Son yıllarda Türkiye’de en beğendiğim yeni markalardan biri Les Benjamins...
Gümüşhane kökenli bir ailenin çocuğu olan Bünyamin Aydın’ın yarattığı bir giyim markası.
Başlarda “Ottoman Punk” tarzı deniyordu.
Lüks sokak modasının önde gelen isimlerinden biri oldu.
Özellikle fesli James Dean desenleri falan bütün dünyada tutuldu.
- 73 yaşımdayım...
- Bugüne kadar oy verdiğim hiçbir parti iktidara gelemedi.
- Bugün “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi” sitesine girip TC Anayasası yazdığım zaman karşıma çıkan metnin üzerinde şu yazıyor:
“Kanun numarası: 2709
Kabul tarihi: 18/10/1982”...
Güzel isim ama itirazım var.
İngilizce veya başka Hint Avrupa dillerinde telaffuzu sorun yaratabilir.
“Kakabey” olarak söylenir ve bu da yanlış anlamalara yol açar...
Onlar eğlenir biz üzülürüz...
Ama önce size önemli bir haber vereyim.
*
Türk “Silikon” dünyasında geçtiğimiz günlerde önemli bir gelişme daha oldu.
Dünyanın önde gelen dijital araştırma kuruluşlarından YouGov, Türkiye’de “Wizsight” adlı online araştırma şirketini satın aldı.
Wizsight 2017 yılında N. Özge Akçizmeci adlı genç bir girişimci tarafından kurulmuş bir startup şirket.
Böylece BluTV’nin yüzde 30 hissesinin bir dünya devi olan Discovery’ye satılmasından sonra ikinci bir Türk startup’ı daha dünya piyasasına girdi.
YouGov ilginç alanlarda online araştırmalar yapan bir şirket.
“Bazen bir ülkede bir adam gelir...”
Sonra birasından bir yudum alıp devam ediyordu:
“Bazen o ülkede bir adam daha gelir...”
Geçenlerde bu tiradı yazmıştım...
Amerika Birleşik Devletleri’nde bir adam geldi...
Ülkeyi tam ortasından ikiye böldü...
Şimdi bir adam daha geldi....
‘Hiç’ diye karşılık verdim. ‘Kendimce bakıyorum, burnuma, şu burun deliğimin içine basınca biraz acıyor da’...
Karım gülümsedi...
‘Ben de ne yana doğru çarpık diye bakıyorsun sandım’ dedi.
Kuyruğuna basılmış köpek gibi döndüm:
‘Çarpık mı? Benim burnum mu?’
Karım dingince:
‘Elbette canım, İyi bak: Sağa doğru çarpık...”
*
Derin devlet sözünün mucidi
‘‘Derin devlet’’ kavramı ilk defa bu sütunda yer aldı. Şimdi herkesin ağzında.
İsterseniz, bu kavramın nasıl ortaya çıktığını anlatayım. Çünkü bunun ilginç ayrıntıları var.
Siyasetimizde ‘‘Derin’’ kavramını ilk defa kullanan kimdir biliyor musunuz?
İLKİ AKŞENER
Ben söyleyeyim. Eski İçişleri Bakanı Meral Akşener. Bunun hikâyesi de şöyle.
1995 seçimlerinden hemen önceydi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, Saraybosna'ya gidiyordu.
O gün Saraybosna'ya savaştan sonra ilk sivil uçak inecekti.
Bu da, Türk Hava Yolları'nın bir Boeing 737'siydi.
Gezinin asıl amacı, iç siyasete yönelikti. Çiller bu ziyareti, seçim kampanyasının parçası olarak görüyordu.
O resmi görüşmeler yaparken, biz de Özer Çiller ve Meral Akşener'le birlikte yemeğe gittik.
Yemekten sonra şehirde biraz yürümek istedik. Yürürken bir ara Meral Akşener'le sohbet ettim.
Akşener, henüz milletvekili değildi. Bir fakültede öğretim görevlisi olarak çalışıyordu ve Çiller'in çevresinde yıldızı yükselen kadınlardan birisiydi.
O gün bana, DYP olarak, ‘‘Derin Türkiye'yi incelediklerini’’ anlatmıştı.
Aslında ‘‘Derin’’ kavramı, Fransız sosyologlarının sevdiği bir kavramdır. ‘‘La France Profonde’’ yani Derin Fransa kavramı, Fransız toplumunun temelindeki özellikleri ve unsurları anlatmak için kullanılır.
MEHMET AĞAR
Sanıyorum Akşener de bu kavramı oradan çevirmişti.
O da Türkiye'nin temel unsurlarını ortaya çıkarıp, DYP'nin yeni hükümet politikasını bunun üzerine kuracaklarını söylüyordu.
Ben bu konuşmayı ertesi gün ‘‘Derin Türkiye’’ başlığı ile yazdım.
Bu arada ilginç bir ayrıntıyı da aktarmadan edemeyeceğim. O gün Saraybosna'dan dönerken Çiller uçakta bize şunları söylemişti:
‘‘Refah Partisi'ni Bosna'ya sokmamalıyız.’’ Bu sözler ertesi gün Hürriyet'in manşetindeydi.
Ama kadere bakın ki, o gün Refah'ı Bosna'ya sokmamaktan söz eden Çiller, daha sonra bu partiyi Türkiye'de iktidar koltuğuna oturttu.
Bu kavramın ikinci kullanılışı da yine bir DYP'liden geldi.
Hem de hiç tahmin edemeyeceğiniz bir DYP'liden. Mehmet Ağar'dan.
Onun hikâyesi de şöyle.
Refahyol Hükümeti'nin kuruluşundan kısa süre sonraydı.
O sırada Libya olayı patlamış ve Mehmet Ağar da, Erbakan'ın Libya'ya yapacağı gezinin kararnamesini imzalamamakta ısrar ediyordu.
İşte o günlerde bir akşam Ankara'daki Santini Restoran'da Ağar'la yemek yemiştik.
SANTİNİ'DEKİ YEMEK
Ağar o günlerde Çevik Bir'le yemek yemişti. Yemeğe MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen de katılmıştı.
Biz bu yemekle ilgili bilgi almak istiyorduk. Ancak, Ağar bize yemeğin ayrıntısı hakkında en küçük bir detay dahi vermedi.
Sadece şunu söylemekle yetindi:
‘‘Derin devlet bu işi öyle kolay kolay bırakmaz.’’
Ama bu kavramı, öyle düşmanca değil, tam aksine taraf olduğu bir kavram olarak kullanmıştı.
Onun anlattığı derin devlet içinde askerler de vardı, Cumhurbaşkanı da.
Ben bu yemeği, Ağar'ın adını vermeden yazmıştım. O yazının başlığı da, ‘‘Derin Devlet’’ti.
Bu kavram o yazıdan sonra birden siyasi literatürümüze girdi.
Yani ‘‘Derin’’ kavramını ilk kullanan Meral Akşener, onu Derin Devlet haline getiren de Mehmet Ağar'dı.
ÇİLLER ÖĞRENDİ
O sıralarda henüz Susurluk olayı ortada yoktu. Mehmet Ağar ise Refahyol Hükümeti'ne karşı içten bir mücadeleyi başlatmak üzereydi.
Ama sonradan her şey değişti. Önce Çiller, Ağar'ın bu niyetini öğrenip, ona savaş açtı ve Susurluk olayını bahane edip, bakanlıktan istifa ettirdi.
Ve bugüne gelindi.