Damlalar...

BEN çabuk ağlarım, ama iyi ki çabuk susarım.

Oğuz Aral’ın öldüğünü duyduğumdan bu yana, hangi damla kimin içindir bilemiyorum.

(......)

Oğuz Aral o yaz gecesi telefonda çok mutluydu:

‘Beni de heveslendirdiniz, artık bir köpeğim var... Andree’ye haber ver, belgeselimi yaparsa bunu unutmasın...’

Oğuz Ağabey yazlıkta kapısına gelen köpeği muhtemelen erkek sanıyordu, çünkü ona ‘Oğlum’ diyordu.

Birkaç gün sonra kapıyı açtığında arkasında dokuz yavruyla oturmuş, öyle Oğuz Aral’a bakıyorlardı.

O gece bana ‘Oğlum’un doğurduğunu haber verdi.

Bebekler biraz büyüdüğünde ve Oğuz Ağabey her sabah kalktığında, artık kapının önünde bir sürü yazlık malzeme vardı.

‘Oğlum’ ve bebekleri ona hediyeler getiriyorlardı:

Komşuların havluları, paspaslar, terlik tekleri, güneş şemsiyelerinin sapları, termoslar, erkek ve kadın mayoları, kovalar....

Oğuz Aral bu durumda, günün ikinci yarısını gelen eşyaların sahiplerini bulup sokak sokak iade etmekle geçiriyordu ve elbette gece beni arıyordu, küfür etmek için.

Plaja arkasında anne ve dokuz yavrusuyla gitmesine gidiyordu ama, biraz sonra yavrular çevreden ona güneş yağı şişelerini taşımaya başladıklarında canı sıkılıyordu.

O da ön kapıdan kemikleri onlara atıp, arka pencereden plaja doğru var gücüyle koşmakta bulmuştu çareyi.

Zaten plaja varıp ‘Oh...’ dediğinde, anne ve yavrular çoktan onun havlusunu sereceği yerde oturmuş oluyorlardı.

Ve birazdan güneş yağı şişeleri ile terliğinin teki kaybolmuş insanların sesleri gelmeye başlıyordu.

Elbette o gece kesinlikle bana telefon açıyordu Oğuz Aral, en içten dileklerini bildirmek üzere.

Sonra Müşfik Kenter’in oynadığı ‘Huysuz İhtiyar’ tiyatro oyunu ‘Bekir’in itleri’ diye başlıyor, öyle bitiyordu.

*

Dün odamda Oğuz Ağabey’in beni çizdiği ve imzalayıp gönderdiği karikatüre bakarken tüm bunları düşündüm.

Yazgıya bakın; peş peşe giden iki dostum yüzünden, bu kez yanaklarımda onlar adına damlalar birbirine karışıyor.

Yüreklerimizi söküp götüren ayrılıklar karşısında, kimseyi üzmemek için işi şakalara boğmak istesek de boşuna sanki...

Artık hangi damla, kimin için bilemiyorum.
Yazarın Tüm Yazıları