Canaydın bırakmalı

Galatasaray, marka değerini hızla kaybederken, ezeli rakibine, ‘Al kendi 100. yılında beni iyice geç’ diyor. Canaydın artık bir ‘dur’ demeli. Kime mi, kendine.

Galatasaray Lisesi’nde okumuş, Galatasaray’da basketbol oynamış, yıllarca yönetimde görev almış, seçildiği ilk yıl şampiyonluk görmüş bir başkan Özhan Canaydın.. Centilmen, beyefendi, kibar.. Ama başarısız..

Derbiden çıktım.. Herkesin ortak bir hedefi var, o da başkan.. Kameraların çektiği, ama ekrana getirmediği çok ağır küfürler ediliyor.. Dakikalarca..

Kritik soru şu.. Canaydın’a sabır gösterilmeli mi, gösterilmemeli mi?

Fener geçti gitti

Akla gelen pozitif ihtimal şu.. Aziz Yıldırım da ilk yıllarında sportif açıdan başarısızdı. Galatasaray onun döneminde 4 kez şampiyon oldu. Fenerbahçe Daum’la çıkışa geçti ve üç yıldır ligi domine etmeyi başardı. Niye aynı şeyi Canaydın başarmasın?

Aziz Yıldırım’ın başarısız bitirdiği her sezona bakın? Ya dünya çapında bir oyuncu gelmiştir ya da takım baştan aşağı yenilenmiştir..

Şampiyonlar Ligi’nde sıfır çekilen sezon stadın yapımına başlanmıştır.. Bütün bunların yeterli olmadığı bazı kritik dönemlerde Aziz Yıldırım gözyaşlarıyla bırakma kararı almış, camiayı duygulandırmayı başarmıştır..

Canaydın’a dönelim.. Ortada Fenerbahçe’nin önlenemez bir yükselişi var.. Galatasaray Tromso gibi takımlara, hem de 100. yılında elenmiş..

Statla ilgili hiçbir olumlu gelişme yaşanmamış.. 3 yıldız sözü, İliç, Heinz, Saidou ile geçiştirilmeye çalışılmış..

Borç kapanacağına, ikiye, üçe katlanmış.. Taraftarla yönetimin arası açılmış.. Her maç öncesi taraftar protesto alkışlarıyla maça başlamış..

Canaydın’ın televizyonlardaki ve gazetelerdeki hiçbir demeci camiayı tatmin edici olmamış..

Artık ‘Dur’ demeli.

Marka eridi gitti

Galatasaray bir marka.. Belki de dünya üzerinde en çok tanınan 10-15 Türk markasından biri.. En çok tanınan kulübümüz olduğu tartışmasız gerçek. Ama marka değerini son üç yıldır hızla kaybediyor.. Hem de bağıra bağıra en büyük rakibinin eline teslim ediyor..

‘Al kendi 100. yılında beni iyice geç’ diyor.. Canaydın artık ‘dur’ demeli.. ‘Dur..’

Kime mi, kendine.. Beyefendiliğinin ardındaki ihtirasına.. Kararı camiaya bırakmalı.. Biraz esnek olmalı.. Biraz dost olmalı.. Galatasaray’ın sadece kendine ait olmadığını kabul etmeli..

Ve bilmeli ki Galatasaray, Real gibi, Barça gibi, Juve gibi, Milan gibi, Chelsea gibi yönetilmediği sürece marka değerini yitirecektir..

Canaydın kendini, Galatasaray kongresi de liseli anlayışını aşmalı.. Dünya kulübü olduğunu hatırlamalı..


Favorim Trabzon




Bugün önemli bir maç var. Fenerbahçe kazanırsa ilk iki haftasına 4 puan kayıpla başladığı ligde üst üste 13 galibiyetle rekor kırmış olacak. Ama bu akşam benim favorim Trabzonspor. Çünkü Yattara, Ümit Özat’ı çok zorlayacak.. Çünkü geçen hafta iki asist yapan Szmykowiak Fenerbahçe savunmasının göbeğine yine etkili toplar atacak. Çünkü Fatih Tekke bu maçta kendini göstermek için canını dişine takacak..

Her şeyden önemlisi F.Bahçe’nin aynı Efes’in ruh halinde olması.. Kendi sahasında 21 maç üst üste kazanan, bu sezon hiç yenilmeyen, geçen hafta Avrupa şampiyonu Maccabi’yi deviren Efes, Litvanya temsilcisi R.Rytas’tan İstanbul’da 19 sayı fark yedi. Rakibi küçümsemek, rehavet ve sonuç..

O yüzden bu akşam Trabzonspor’un Süper Lig’in Efesi’ni yenmek için Galatasaray’ın aksine çok daha mücadeleci, agresif ve akıllı oynayacağını sanıyorum..


Babam ve oğlum


Milli maçtaki gerilim, Fenerbahçe-Milan maçındaki siklet farkı, Galatasaray-Fenerbahçe derbisindeki keyifsizlik kasım ayında olumsuz bir havaya soktu beni.. Futbol maçlarında bulamadığım havayı ise muhteşem bir filmde buldum.. Çağan Irmak’ın Babam ve Oğlum’unda.. Birçok siyaset yazarı, sinema yazarı, magazin yazarı spora bulaştı.. Ben o filmi seyrettikten sonra sinema yazarlarını kıskandım.. Yazamadan duramadım..

Babamı ne kadar özlediğimi fark ettim Çetin Tekindor’u izlerken.. Ve ağladım.. Belki de yıllar sonra doya doya ağladım.. Salonun en arkasında.. Eşimin yanında.. Ağladım..

Babam ve Oğlum’u izleyin.. VCD, DVD, video değil, sinemaya giderek izleyin.. Ağlayın.. Yaşadığınızı fark edin..

Ve ondan sonra kaldığınız yerden devam edin Gerets’i, Hakan’ı, Daum’u eleştirmeye, Erdoğan’a yol göstermeye, Picasso’dan bahsetmeye, karınızla kavga etmeye, arkadaşlarınızla içki içmeye..

Ama önce Babam ve Oğlum’u seyredin..


Medya sorumsuz

peki sorumlu kim?



Türkiye - İsviçre maçının yankıları sürüyor. FIFA karargahında olup bitenler hakkında tam bir bilgimiz yok. Ama ortada bir gerilim olduğu kesin.. Federasyon yetkilileri ve Fatih Terim medyayı suçluyor. Yaşanan olayları fazlasıyla gündeme taşıdığı için..

Önceki gün LİG TV’de Şansal Büyüka’ dinledim. Büyüka, ‘Hocamız medyayı suçlamayı bıraksın artık. Türk medyası daha hiçbir şey yazmadan Blatter maçtan 12 saat sonra çıkıp, Türkiye’yi 2010 Dünya Kupası’na alamayabiliriz, dedi’ şeklinde konuştu. Ve ekledi Büyüka, ‘Medya sorumluluğunun bilincinde.. Bazı kasetler ve fotoğraflar yayınlansa kim bilir neler olur?’

Evet hocam, bazı kasetler ve fotoğraflar yayınlansa kim bilir neler olur? Oysa siz hala beni, Erman Toroğlu’nu, sizi eleştiren yazarları suçluyor, hedef gösteriyorsunuz..

Karar açıklansın, dilerim takımımız, oyuncularımız ve siz ağır bir ceza almaz, ülkemiz altından kalkmakta zorlanacağı yaptırımların altına girmez.. Varsın biz hain olalım o zaman..

Ama hocam ya tersi olursa?

O zaman Arnavutluk maçı bitimi sizi omuza alanlara, Arnavutluk maçı bitimi milletin parasını prim diye dağıtanlara karşı bizim birkaç çift lafımız daha olacak..
Yazarın Tüm Yazıları