Burası Türkiye

Galada yangın çıktığını duyunca hiç şaşırmadım. Bekliyordum zira. Bir gün olacaktı. Bilmiyorum hiç yolunuz düştü mü bu tip organizasyonların yapıldığı yerlere... Kendinizi yatıra geldim zannedersiniz. Yer gök mum.

Geçenlerde de oluyordu aynı şey... Fakat vuku bulandan farklı olarak ben tek başıma yanıyordum.

Şimdi şöyle... Davetlerde adet oldu, yere girişten itibaren kırmızı halı seriyorlar, kenarına da mumları diziyorlar. İnsan altında kırmızı halıyı görünce ister istemez salınarak yürümeye başlıyor. İşte bu salınma esnasında eteğim bir o mumu, bir öbür mumu yalıyormuş meğer.

Hayır, halı dediğiniz 80 santim genişliğinde bir şey... Tam ortasından asker ciddiyetinde yürüyeceksiniz ki mumlara değmeyesiniz. Hani neredeyse sirkte gösteriye çıkmışsınız gibi, ateşe değmeden geçeni alkışlayacak etraftakiler.

Hadi buraya kadar neyse. Yani yangın bu, mumdan çıkmasa elektrik kontağından çıkacak. Esas bundan sonrası ‘Burası Türkiye’ dedirtiyor insana. Efendim yangın çıkışları kilitliymiş, iyi mi?

Annem geldi aklıma. Hırsızın gözüne sıkılacak spreyi elbise dolabının en ücra köşesinde saklıyor. Hırsızı gördüğünde ‘Bi dakika evladım’ deyip bir sandalye çekecek dolabın önüne, üstüne çıkacak, bir torbaya koyup kaldırdığı spreyi arayıp bulacak, sandalyeden inip adamın gözüne sıkacak.

Ama yangın çıkışlarına bakınca, annemin yaptığı normaldir.

*

Buyurun, ‘Burası Türkiye’ dedirten bir hikáye daha...

Bir gün bir bakıyorsunuz ki böbreğinizin biri yok. Yani yokmuş meğer. Yok, doğuştan değil, bir ara biri almış gitmiş.

‘Nasıl olur?’ demeyeceksiniz, oluyor işte.

Siz siz olun, bir sebeple hastaneye düştüğünüzde, çıkarken böbreklerinize bir bakın yerinde duruyor mu... Artık en yakın röntgenciye mi koşarsınız... Etinizin, böbreğinizin üstüne denk gelen yerinde yara izi olmaması bir maná ifade etmiyor, söyleyeyim. Cerrahi aletler çok gelişti şimdi. Kaba etinden girerek kalbe kadar gidip işini gören aletler var.

Gerçi yerinde olmadığını anladığınızda ne olacak, o da var. Getirip yerine koyacak halleri yok. Mahkeme deseniz üç-beş sene sürer. Sonunda da büyük ihtimalle sizi böbreğinize sahip olmamakla suçlarlar. Çok zayıf bir ihtimal olarak ufak bir tazminat alabilirsiniz. Bu durumda ‘Hiç olmazsa bedavaya gitmedi’ diye sevinin!

Neyse ki her organın nakli olmuyor. Yoksa evlerimize içi boşaltılıp kurutulmuş av hayvanları gibi dönecektik demek.

*

Sevgili okur!

Yakın zamanda sizin ya da bir yakınınızın başına bir felaket geldiyse... Ne bileyim kaçırılma olur, iftiraya uğrama olur, tecavüz olur... Her neyse, sakın dert etmeyin! Aslında başınıza devlet kuşu kondu demektir.

‘Gülay Yaman’ adını duymayan kaldı mı?

Kaldıysa da yakında kalmaz. Kapak kızı olması için teklif almış zira. Ayrıca dizi oyuncusu, sunucu, şarkıcı vs.

Belki politikaya da girer. Bir heyet gider Ereğli’ye, ‘Sizi aramızda görmekten şeref duyacağız’ der, kucağına bir demet de çiçek bırakır... İçlerinden biri ezilen kadınların hakkından falan bahseden bir konuşma yapar... İşte bu. Kadıncağızın bir kabahati yok, sistem böyle.

Neydi o... ‘Önce hüplet, sonra gümlet’ miydi?.. İşte onun gibi bir nevi... Kadın önce dul, güzel ve özgür olduğu için milletin diline düştü, şimdi aynı sebeplerden aynı milletin başının tacı olmak üzere.

Evet, burası Türkiye arkadaşlar!


MIŞ-MUŞ

Evlilik erkeğe ilaç gibi geliyormuş.

Sonra aşırı dozdan zehirleniyorlar, o başka.

Dolmabahçe Sarayı’nın eklentisi olan Musahiban Dairesi’nin, Erdoğan’a çalışma ofisi olarak tahsis edilmesi üzerine CHP ‘Erdoğan padişah mı?’ demiş.

Hayır, ‘Canlandırma’ yapıyor.

‘İnleten lezzetler’ sloganlı sucuk reklamına isyan varmış.

Esas firmanın sahibi isyan etmeli... Kadınlar bakkaldan o sucuğu istemeye utanıyorlar.

Anneler oğullarını sevgilileri sanıyormuş.

Olsun... Bir süre sonra kadınlar da kocalarını oğulları sanıyorlar zaten.

Emeklilik ikramiyesi kalkıyormuş.

Sonunda işini bilmeyen memur kalmayacak hakikaten.
Yazarın Tüm Yazıları