Bir zamanlar...

SİZE sahneye nasıl çıktığımı anlatmış mıydım diye düşünüyorum. Neyse anlattıysam bile hatırlatma olsun.

Bir gün arkadaşlarımla seyirci olarak matineye gittim. İzmir'de, Gaskonyalı Gazinosu'na. Eve döndüğümde şarkıcıydım. Yani biraz ani oldu.

Hiç aklımda yoktu, heveslisi değildim. Tiyatro oyuncusu olmak istiyordum. Hani seyircilere mikrofon uzatır ya sahnedeki sanatçı, bana da yapılan buydu. Bir şarkı söyledim, hayatım değişti.

Eski Türk filmleriyle dalga geçmeyin. Orada olan her şey Türkiye'nin gerçeğidir. Başıma geldi işte. Gerçi patron beni görünce, ‘‘Seni assolist yaptım kraliçem’’ falan demedi. Uvertür olarak başladım. Herkes öyle başlardı zaten. Çalışa çalışa pişilirdi.

O zamanlar kalça-göbek ikilisi de sanat dünyasında hak ettiği(!) yeri henüz bulamamış olduğundan... Ağırlığı şarkı söylemeye vermek gerekiyordu. Seyirciler de masaya çıkıp oynamazlardı zaten. Kısaca, Türklerin o zamanlar oynamakla zoru yoktu diyebiliriz.

* * *

Şimdi bu şarkıcılık anıları nereden çıktı?

Bu yaz bir yürüme ádeti çıkardım ya... Güzergáhım da Kuruçeşme ile Hisar arası. Vira gidip geliyorum. Bebek'ten de geçiyorum haliyle. Ve her gün anılarım tazeleniyor. Çünkü İzmir'de sahneye çıktığım gazinonun merkezi Bebek'teydi. Bebek Gaskonyalı. Ve İstanbul'a orada sahne almak için gelmiştim. Küçük bir kızken.

Bizde ádettir, bilirsiniz hep küçük yaşta başlanır, ben de ádeti bozmadım. Gerçi Küçük Pakize denecek kadar değil. Zaten o zaman modası yoktu. Tam tersine mahkeme kararıyla yaşım büyütülmüştü. İlaveten takma kirpiklerle falan üç otuzunda görünme gayreti içindeydim.

* * *

İstanbul'a Bekir Abi getirdi beni. Gazinonun her şeyi. Annemden babamdan izin aldı, bizimkiler de ona emanet ettiler.

Bilmiyorum şimdi böyle insanlar var mı, bana öyle bir sahip çıktı ki hakikaten babamı aratmadı.

Bir defasında kadrodaki sanatçılardan biri matineden sonra pizzacıya götürdü beni. Akşam sahneye çıkamadı kızcağız. İşine son verildi. Bugün pizzacı, yarın çorbacı derken beni olmadık bir dünyanın içine sokma ihtimaline karşı.

İstanbul'da ilk assolistim Emel Sayın'dı. Gazino adeta denizin içindeydi. Bugünkü Poseidon'un hemen bitişiği, şimdi yerinde üç katlı bir ev var. Program başladığında deniz sandaldan görünmez olurdu. Gazinoya gelemeyenlerin kiraladığı sandallardan. Tıpkı şimdi Laila'nın, Reina'nın önünden gezinti teknelerinin ayrılamaması gibi.

* * *

Bekir
Abi'yi o gazinonun başındayken tanıdım, başka bir yere gittiğini de görmedim, duymadım. Şimdiki gibi falanca gözde mekándan filanca trendy mekána gezip durmazdı işletmeciler, müdürler. Bilmiyorum, belki de denizde kum bolluğunda işletecek mekán olmadığındandı.

Gazino yıkılınca bile ayrılamadı oralardan Bekir Abi. Tam karşısına bir kafe açtı oğullarıyla. ‘‘Cafe Pate.’’ Oturduğu yerden gazinonun yerini gözlüyor hiç olmazsa. Ben de her geçişte uğruyorum. Beraber bakıyoruz her yana.

- Şurda bi bakkal vardı di mi Bekir Abi?

- Sen esas buradaki çınarı hatırlıyor musun? 450 yaşındaydı 10 sene önce yıkılıp gittiğinde.

Hiçbir iddiası yok Bekir Abi'nin ama Sakıp Sabancı'nın bile uğruyor olmasından da gurur duyuyor. Galiba benimle de gurur duyuyor. Aynı zamanda kendisiyle de. Çarçur olmadım diye. İstanbul'a o getirdi ya...

Sen çok yaşa Bekir Abi.


MIŞ-MUŞ


Ecevit ‘‘Görevimin başındayım’’ demiş.

Lakin görev yerde ikiseksen yatıyor.

Petek Dinçöz, ‘‘Denize bikinili girebilen başka assolist var mı?’’ demiş.

Uzun lafın kısası... Durum bundan güzel özetlenemezdi.

Rahşan Hanım'ın zaten sevmediği Hüsamettin Özkan'ı Ecevit de silmiş.

Onu bunu silme işlerine başladıysa eski sağlıklı günlerine dönmüş demektir.
Yazarın Tüm Yazıları