Bir yanlışlık yok mu?

BİZİM çok bilmiş medyamızın pek belirgin bir huyu vardır. Çoğu kez sokaktaki adamın gördüğü tehlikeyi göremez. Başına taş düşmeden ayılamaz. Yine de çalımından yanına yanaşılamaz.

Hoş, futbol yorumcusuna mikrofonu uzatıp, terörle mücadelenin askeri metotları hakkında görüş açıklattırmada da sakınca görmez.

O nedenle her konuda ahkám kesen dirayetli kalemlerin son Anayasa Mahkemesi Başkanı seçimi üzerinde durmamalarına hayret etmemek gerekir.

Lakin onların durmaması, olayın önemini azaltmaya yetmiyor.

Çünkü Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na Sayın Haşim Kılıç’ın seçilmesiyle, hukuk sistemimizin en önemli kurumu, Cumhuriyet’in temel felsefesine karşıt görüş sahibi bir zihniyetin egemenliğine girmiş oluyor.

Hem de Cumhuriyet’e her yönüyle bağlı görünen birkaç üyenin desteğiyle...

Neden? Sayın Kılıç bizim belirttiğimiz görüş ve düşüncelerini değiştirdi, "Cumhuriyet’in temel felsefesiyle uyumlu" görüşler benimsedi ve bunu açıkladı da ondan mı, yoksa bu desteği veren üyeleri o -hadi sözü inceltelim- "ikna" ettiği için mi?

Açık konuşalım, hem bu son olayda görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi’nde yapılan seçimlerde, hem de Yargıtay’da, Danıştay’da ve üniversitelerde yapılan "Başkan"lık, "Rektör"lük ve "Başkan Vekilliği" seçimlerinde bu kurumlara hiç de yakışmayan gerçekler yaşanmaktadır.

Makamlar, adaylar ve onlara oy verebilecek kişiler arasında yapılan seviyesiz pazarlıklara konu olmaktadır. "Sen bana oy verirsen ben de istediğin yere seni seçtiririm" alışverişi, özellikle oy verecek sayısının az olduğu seçimlerde vicdan kanatan sonuçlar doğurmaktadır.

Hepimiz 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin gerekçelerinden birinin yüz küsur tur oylama yapılmasına rağmen TBMM’nin yeni Cumhurbaşkanı’nı seçememesi olduğunu anımsarız.

Sadece Cumhurbaşkanlığı konusunda değil, öteki seçimlerde de aynı sorunları yaşıyoruz. Eski olaylardan örnekler verelim... Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Başkanlığı’na Sayın Ramazan Taşan ancak 51’inci turda seçildi. Yine Yargıtay’ın Sekizinci Daire Başkanlığı’ndan emekliye ayrılan Sayın Naci Ünver’in yerine Sayın Zeki Aslan’ın seçilmesinden önce tam 259 kere oylama yapıldı. Sayın Nuri Alan’ın Danıştay Başkanlığı’na seçilmesinden önce 57 tur seçim yapıldı. Danıştay Başsavcılığı’na Sayın Zafer Kantarcıoğlu 12’nci turda seçildi. Şimdiki Danıştay Başkanı Sayın Sumru Çörtoğlu’nun seçilmesinden önce üyeler tam 68 kere oy kullandılar.

Bazı rektör seçimlerinde de hiç de şık olmayan pazarlıklar yapıldığını bilmeyenimiz yoktur.

Bir yanlış anlama olmasın diye belirtelim:

Yukarıda verdiğimiz somut örneklerin kirli pazarlıklar ürünü olduğunu katiyen söylemiyoruz. Sadece bu yüksek kurumlarda yapılan seçimlerin daha seviyeli bir anlayışla cereyan etmesi gerektiği yolundaki ortak dileği su yüzüne çıkarmak istiyoruz.

Aksi halde kötü paranın iyi parayı kovması gibi, yeteneksizler yeteneklileri kovuyor.
Yazarın Tüm Yazıları