Ayşe'nin günlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Kafama bira döken arkadaş

Beni küçümsüyor olabilirsin.

Tabii benim senin gibi entelektüel olabilmeme imkan yok. Sen kültürlü, birikimli, kısa boylu, biraz fazla kilolu ama acayip akıllısın. Benim, senin yanında durabilmem için daha çoook çalışmam lazım. İnan çalışıyorum da. Senin çok önemli arkadaşların olabilir. Senin, o çok önemli arkadaşların, sadece beni değil, herkesi küçümseyebilir.

Ama...

*

Benim kafamdan aşağıya bira döktükten sonra, yani epey sonra, ayıldığında, en azından vicdan azabı duyduğuna inanmak istiyorum. Çünkü hepimiz insanız. Değil mi ama? Hepimiz bir sürü şey yapıyoruz. Bütün bu kötülüklerin içinde bizi insan kılan tek şey yaptığımız kötülüğün farkına varmak ve hesabını yine kendimize verebilmek.

Be küçük kadın!

Sarhoşken yapmanda hiç bir sakınca yok, istersen kafamdan aşağı rakı boca et, (daha kötü kokar ama olsun), demek istiyorum ki, ayıkken yaptığından utanç değil de, gurur duyuyorsan, senin adına ben üzülürüm.

Seni nasıl tanımlarlar bilmiyorum.

Ama ben kendime insan diyorum.

*

Müthiş kalabalıktı. Çok eğlenceliydi. Ben annemle birlikteydim. Taşınma faaliyetinin en yüksek aşamasına geçmiştik: Dağıtma! Ben onun içinden çıktığımda, o benim şimdiki yaşımda olan annemle birlikte dağıtabildiğim, dans edebildiğim için inanılmaz mutluluk duyuyordum. Bunu çevremdeki herkesle paylaşmak istediğim için bazılarının hışmını üzerine çektim. Daha doğrusu çekmişim. Ben hiç bir şeyin farkında değilim. Taa ki birileri, ‘‘Yazılarından iğreniyorum’’ diyerek başımdan aşağı bira dökünceye kadar. Ciddiye almadım çünkü Mami, ‘‘Baksana haline, onun herşeye hakkı var’’ dedi. Ben nasıl olsa, yarın yaptığından utanacak diye düşündüm. Ama ertesi ve daha ertesi günler yaptığı ‘‘kahramanlığı’’ anlatmaya başlayınca...

Ben ona, ‘‘ünlü’’ birinin arkadaşı olamazsın demedim.

Adam olamazsın dedim!

*

Bunlar herkesin başına gelir.

Hayatta dostunuz kadar ‘‘yılan düşmanlar’’ınız da vardır, değil mi ama?

Yine de, dost bildikleriniz, varsaydıklarınızın yılanlık etmesi insanı bir yerlerinden hançerlemesi...

Bunlar hep olacak.

Siz kim olursanız olun, onlar sizi parçalamaya çalışacak.

Tabii güçleri yeterse...

Yetmez canım!

Kaç kitap yazarsan yaz, adam olmadıktan sonra, yazdığın on para etmez. Bir gün foyan meydana çıkar. Komplekslerin de. Sıradan insanlar beklemesini bilir. Ben hiç sabırlı olduğumu da söylemiş miydim?

Romantik tamirat

Dübel...

Siz hiç bu kadar romantik bir kelime duydunuz mu?

Ev yerleştiriyoruz ya, bize dübel gerekiyordu, kelimenin ait olduğu o esas lisanında, ‘‘ü’’nün uzatılarak söylendiği, o küçük ama çok fonskiyonel beyaz solucanımsı şeylerden.

Ee her evde olmuyor.

Benimki gibi bir evde geri kalan tamirat, brikolaj aletleri de hiç bulunmuyor. Oysa o tür şeyler çok ilgimi çekiyor. Hep isterdim bir alet çantam olsun, içinde her türlü alet bulunsun.

Takım çantası!

Takım...

Babalarınki gibi.

*

Bauhaus'a gittik.

Tanrım ne romantiktik.

Elele, o rafların arasında yürürken inanılmaz hoş şeyler keşfettik.

Kargaburunların, İngiliz anahtarlarının, mengenelerin, çekiçlerin, kerpetenlerin, kıl testerelerin, matkapların ve maktap uçlarının, binbir türlü vidaların bu kadar çekicilerini, baştan çıkarıcılarını görmemiştim.

Rengarenk.

Farklı farklı boylarda.

Soğuk metaller.

Ama onların yardımıyla ortaya çıkacak şeyleri hayal etmek bile insanın içini ısıtıyor. Muazzamdı. Herşeyi topladım. Keşke evde ekstra bir oda olsa, onların hepsini bir bir assam istedim.

Babalar gibi.

Ve yazar olma hayallerinden vazgeçip, tamirci olmaya çalışsam...

Zaten bu günlerde herkes yazar ama iyi tamirci zor bulunuyor, biliyor musunuz. Bu arada, sevgilim bana dolu dolu dübel ve bir adet matkap aldı. Uzaydan düşmüş sanki, metalik bir şey, bin bir türlü ucu var, saç kurutma makinesi gibi, ama ondan bile az ses çıkarıyor. Çok romantikti hediyesi, beni kolumdan tutup Bauhaus'a götürmesi de. Sevgililer Günü'nde yeniden gitmeyi teklif etti. O zamana kadar matkapla idare etmemi söyledi.

Ben de bu arada zaten bütün duvarları delmiş olurum...

Okurum iş arıyor

Okurum iş arıyor.

Ve nedendir bilinmez ben ona kefilim.

*

Ve bunu size iletmeye karar verdim.

Biliyorum yapılmaz ama. Neden yapılmayacakmış bu arada? Sosyal vicdan denilen şey bunu gerektirmiyor mu? Takdir edersiniz ki, benim dünyayı değiştirmek, sistemi değiştirmek gibi iddialı laflar kullanmam olanaksız. Komik olur. Ama sanki sosyal vicdan denilen şey, yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım etmeyi gerektiriyor.

Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.

Gülseren Erdoğan yardıma ihtiyacı olduğunu, üç aydır iş aradığını söylüyor. Ben de ona inanıyorum. Bir insanın deli olması gerekiyor değil mi, CV'sini yollayıp, bir de mektup döşenip ‘‘Siz bana kefil olun, yüzünüzü kara çıkarmam’’ demesi için.

Farketmez ben, deli olsa da inanırım.

Değil mi ama, herkes aksi ispat edilinceye kadar güvenilirdir.

*

Aşağıda Gülseren Erdoğan'la ilgili bazı bilgiler yer alıyor.

Bilmem sanki gerisi de size kalıyor, vicdanınıza...

Doğum yeri: İstanbul

Doğum tarihi: 18.04.1957

Eğitim durumu: 1977-1978 öğretim dönemi Ferit İnal Lisesi

Katıldığı eğitim seminerleri: KALDER (Kalite Derneği) Eğiticinin Eğitimi

İş deneyimleri: Gameda Muhasebe Departmanı (1987-1989), Politika Gazetesi Muhasebe Departmanı (1981-1982), Gesan A.Ş Muhasebe Departmanı (1981-1982), Bahar Reklam Muhasebe Departmanı (1983-1985), Pasaport Ltd. İdari İşler Sorumlusu (1995-1996), Yaysat A.Ş İade Depo Departmanı Memur (1996-1998)

Bilgisayar: Merkez sisteme bağlı tüm PC'leri kullanabiliyor

Yabancı dil: Orta derecede İngilizce

Tel: 0216 331 10 93 / 0216 331 25 98

Aslında Onu Tanımayan Referansı'nın Hamişi:

Telefon numarasını yazıp yazamayacağımı sormak için aradım kendisini. Sesi inanılmaz hoş bir sesti. Bazı sesler insanı huzursuz eder ya, onun sesi etmiyor. Zaten burcu da Koç (bakınız doğum tarihi). Koç kadınları enerjik, arzulu, istekli, iyimser, neşeli tipler olurmuş. Yasemin'e (Boran) sordum, o söyledi. Ama Yasemin bir tür ‘‘büyücü!’’ olduğu için şöyle şeyler de ekledi: ‘‘Aslan gibi mücadeleci değildir, herşeye büyük bir arzu ve istekle başlar ama herhangi bir zorlukla karşılaşırsa hevesi kaçar’’. Belki de Gülseren Erdoğan için gerçekten de geçerlidir bu, çünkü iş deneyimlerine bakınca bir yerde iki yıldan fazla çalışmamış olduğu görülüyor.

Biliyor musunuz, kimbilir belki de iyi ediyor!

Zaten Yasemin de çok şey istiyor...

Allah'tan Gülseren Erdoğan'a iş verecek olan o değil.

Diyor ki ‘‘İnsan, herhangi bir işe bir Koç gibi başlamalı, Kova gibi sürdürmeli ve Başak gibi sonuçlandırmalı.’’

Yazarın Tüm Yazıları