Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Kim haklı? Ahmet mi Gülay mı?

Yaşasın.

Sevinçten ölüyorum.

Çünkü e-mail'leriniz arasında boğuluyorum.

Her zaman böyle olmuyor.

Her ortaya attığımız soru, insanları bu kadar yakalamıyor. Ama ‘‘Gülden Kale Düştü’’ insanların ilgi alanlarının ortasına taş gibi düşmüş olmalı ki, sepetle (gazeteci abartması değil, harbi!) yanıt geldi, gelmeye de devam ediyor.

Devam da etsin...

Çünkü bu hafta sonu, bu tartışma Cumartesi Hürriyet'in ekinde bir sayfa olarak yayınlanacak.

Modern zamanların sorunu

Bu tartışma, yazar Ahmet Karcılılar ile eski eşi Gülay Çiçek arasında bir mesele gibi algılansa da, aslında ucundan kıyısından hepimizi ilgilendiriyor demek ki.

Modern zamanların sorunu bu.

Gün geçmiyor ki, ‘‘yazan’’la ‘‘yazılan’’, ‘‘anlatan’’la ‘‘anlatılan’’ arasında kıyamet kopmasın.

Tabii ille de, böyle bir tartışmanın yaşanması için kitap yazılması gerekmiyor.

Yaşananlar anlatıldığı zaman da böyle sorular yaşanıyor.

Özel yaşanan şeyler özel kalsın isteniyor, başkalarının gereksiz insanların, okuyucuların, dinleyicilerin, hatta dedikoducuların araya girmemesi isteniyor.

Ama bu meselenin sadece bir yanı, bir de, yaşayanların anlatma isteği açısından olaya bakmak gerekiyor. Dünyaya ilan etmek istiyor, yaşadığı şeyi söylemek istiyor, ben öyleyim mesela, kendi aleyhime olsa bile anlatmak istiyorum. Anlattıklarım beni zor durumda bırakacak olsa bile, karşımdaki beni dinlemese bile, car car konuşup rahatlamak istiyorum.

Her iki taraf da kendine göre haklı...

Ya da haklı olabilir.

Herkes aynı şekilde düşünmek zorunda değil.

Zaten katılım çokluğundan anlaşılıyor ki, Ahmetçiler, Gülaycılar, hatta farklı sonuçlar çıkaranlar var.

Onlar hala birbirlerini seviyorlar gibi.

Ya da, meseleyi bu bir kitap sattırma yöntemi gibi değerlendiriyorlar.

Her görüş bir zenginlik

Bu görüşlerin, düşüncelerin herbiri bir zenginlik bence.

‘‘Allah Allah, Ahmet Karcılılar'ın tabii ki anlatma özgürlüğü var’’ diyen Arda'ya kulak vermek gerekiyor, çünkü bir takım gerekçeler sıralıyor. Ama aynı zamanda ‘‘Benim yaşadıklarımı herkes yaşıyor diye işin içinden çıkamaz Ahmet Bey. Evlilik bir paylaşmadır. Yok öyle, ayrıldıktan sonra satmak. Alçaklıktır. Gülay Hanım'ı destekliyorum’’ diyen İbrahim Bey'in görüşünü de dikkate almak gerekiyor.

Özgürlüğün başı ve sonu

Bir de iki tarafı irdeleyenler var.

İfade özgürlüğüne kıyamayıp değer veriyorlar ama bir taraftan o özgürlüğün nerede başlayıp nerede biteceğini tartışmaktan da geri durmuyorlar.

Onların bulduğu ve önerdiği ilginç bir çözüm de var:

Evet, anlatmalıydı.

Ama Gülay Hanım'dan da izin almalıydı şeklinde.

Tabii şu da var:

Gülay Hanım, Gülden Kale benim demeseydi, yakın çevresi dışında kimse onun o olduğunu bilmeyecekti ki...

Kitap daha çok satacak

Bir de şöyle bir açıklama var:

‘‘Bu kitabı henüz okumadım ama Yağmur Hüznü'nü çok başarılı bulmuştum. Gülden Kale Düştü'yü de hemen bugün alacağım. Mahkeme sonucunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki bu kitap çok satar, biz de bu merak olduktan sonra! Yani bütün gelişmeler Ahmet Bey'e yarayacak!’’

Doğru söze ne denir?

Nitekim Gülay Çicek de söyleşide bu konuyu vurguluyordu, insanlar kitaba değil, dedikoduya meraklı diye.

Tabii ki, buna karşılık, Gülay Çiçek'i, kitabı toplatacaksan, toplat, ne diye bir milyon satan bir gazetede derdini anlatıp, haberi olmayanı da haberdar kılıyorsun diye eleştirenler de yok değil.

Kısacası bu tartışma bütün renkleriyle sürüyor.

Duyanlar duymayanlara anlatsın

Benim istediğim, duyanların duymayanlara anlatması, oyunun daha genişlemesi ve herkesin bu inter-aktif tartışmaya katılması, görüşlerini bildirmesi.

İşte böyle. Tartışmak iyidir. Beyin jimnastiğidir. Üstelik eğlencelidir. Görüşlerinizi bekliyorum. Sevgiler, saygılar.

Yazarın Tüm Yazıları