Ayşe'nin gözlüğü

Sıcak erkeklerBu sıcaklar en fazla erkekleri vurdu. Allah belamı versin, onlara bir haller oldu. Nedense sıcaklardan en fazla etkilenen, en ‘‘hassas’’ en ‘‘narin’’ en ‘‘kırılgan’’ erkekler de bizi buldu!Bazen soruyorum kendime:Acaba sadece bizim ailenin erkekleri mi böyle?Bilmiyorum.Zaten bu konu üzerine fazla düşünmek ve moralimi bozmak istemiyorum.Kanaatkar olmak işte buna denir!Değil ama, insanın elindekiyle yetinmesi gerekir.Ama en azından söylemeden edemiyorum, sizin başınızdakilerin bizimkiler gibi olmamasını diliyorum!*Önce kendi erkeğimden söz edeyim:Benim erkeğim beyaz bir erkek, 80 küsür kilo.Gayet gürbüz.Hiç de sağlıksız görünmüyor.Bacaklarının üst kısmına bayılıyorum, futbolcularınkine benziyor.Kolları da kuvvetli.Çok iyi sarılıyor.Bana yapmaz, şiddete karşı, ama duruma göre bir başkasına vurabilir. Demek istiyorum ki, vurdu mu göçersiniz, vurduğu yer bir kapı önüyse alimallah kapıdan içeri girersiniz. Yani görüntüsü güçlü.Güçlü ama...Sadece görüntüsü! Kendisine gelince aslında, o kadar ‘‘hassas’’, o kadar ‘‘narin’’ ve o kadar ‘‘kırılgan’’ ki!*Bildiğiniz gibi değil...Bir kere sürekli hasta oluyor. Üflesem soğukalgınlığı kapıyor. Boğazı şişiyor, ateşi çıkıyor, ‘‘Ne oluyoruz, bir dakika hani bir yerlere gidecektik’’ demeden ben, ‘‘Kendimi hiç iyi hissetmiyorum eve yatmaya gidiyorum’’ diyor. Bütün ilaçları ezbere biliyor. Antibiyotik almaya bayılıyor. Evinde bir ecza dolabı bile var. Benimkinde olmadığı için de beni sürekli kınıyor.Yetmiyor... Herhangi bir şeyde soluğu doktorda alıyor.Allah için bedenindeki her ağrı için mutlaka bir doktora görünmüştür. Ayrıntılı bilgi almak için onları yemeğe bile götürmüştür.Yani o Tıbba benden daha fazla güveniyor.Ama olan bana oluyor!Hastalanma fobisi sürekli bedeniyle benim arama giriyor.*Şimdi bütün bunlar yetmiyormuş gibi...Bir de bu sıcaklar başladı.Benim sevgilim bu sıcaklarda tamamen çaresiz kaldı!Ne yapacağını bilmiyor. Çünkü ‘‘Beni soğutun’’ diye doktora gidemiyor.Soğuk havayı açmak ona hiç iyi gelmiyor. Aç, kapa, aç, kapa.Kafası karışıyor, düşünemiyor, kendisini hiç iyi hissetmiyor.Bu iklime uygun olmadığını söylüyor.Beni, 14 yıl yaşadığı, o gavur ellerine dönmekle tehdit ediyor.Yani bu havalar onu kesinlikle mahvediyor. Sürekli terliyor. Diyor ki, ‘‘Bu nem beni kahrediyor’’. Anlayacağınız, bizim bütün programlarımız da bu lanet olası sıcaklar yüzünden altüst oluyor. Sıcak değil benim için ‘‘lanet olası’’, programların altüst olması... İşin yoksa, başka program yap. Yoksa, sıcaklarda ben idare ederim. Bir de gariptir terlemem. Benim terlememem onun daha çok moralini bozuyor. İstiyor ki, ikimiz de deliler gibi terleyelim. Ekliyor, ‘‘Hiç terlemiyor olman bir sorun olabilir, bak istersen hemen yarın bir doktora gidelim!’’.Çünkü o terliyor ya...Ve sürekli evde baygın yatıyor ya...Oysa, yakında İsrail'e gidecektik.Vazgeçtik.Daha doğrusu vazgeçti!‘‘Kuzeyde bir yerler olsun 50 dereceymiş ölürüz’’ dedi.*Eskiden de, işyerinden ikide birde evine gidip duş alma tiki vardı.Şimdi doğal olarak arttı. Zaten oldum olası bir tuhaftı...Gün içinde insan duş alıyorsa, her seferinde söyler misiniz üstünü değiştirir mi, bu öyle yapardı, şimdi bu sıcaklarda tam çıldırdı.Bu aralar onun evine çok gitmiyorum biliyor musunuz, çünkü hasta olacak korkusuyla bir süre sonra soğuk havayı kapatıyor, sonra sıcak oluyor terlemeye başlıyor, ben de bu trafikten yoruluyorum, zaten bu sıcakta insan birbirine sarılamıyor, yapış yapış oluyor, ben istiyorum da o istemiyor...Ve Tanrım sürekli su içiyor!Su içmesinde değil sorun, su şişelerini sanki mum dizermiş gibi yatağın kenarına dizmesinde. Gece tuvalete kalkarken bütün sular yerlere devriliyor. Bu sefer de parkeler şişiyor.*Yani benim bu sıcaklarda başım onunla feci halde dertte...Diye anlattım hepsini anneme...- Sanki baban farklı dedi.- Nasıl yani dedim.Tutturmuş diyor ki, ‘‘Sağ kalçama dokun, bak sanki bir müzik kutusu var içinde’’. ‘‘Eee’’ dedim anneme, ‘‘Dokundun mu bari?’’. ‘‘Mümkün mü dokunmamak’’, dedi annem, ‘‘Yüz kere söyledi, dokundum tabii, gerçekten de bir ses çıkıyor. Ama Zafer gibi değil baban biliyorsun. Doktora gitmeye korkuyor. Şu aralar kendisine uygun bir baston arıyor. Bastonla yürüyeyecekmiş. O müzik kutusunu andıran sesler de sağ kalçasından gelmeye devam ediyor.’’*Annemden öğrendiğime göre bir de şöyle bir şey yapmaya başlamış babam:Oturduğu zaman, sağ tarafına elini koyuyormuş, yani kalbini tutuyormuş ama annem bakıyor mu diye de çaktırmadan onu izliyormuş. Sonra mı? Tuhaf! Nefesini tutuyor ve annem ‘‘Neyin var?’’ deyinceye kadar bırakmıyormuş.- Sen ne yapıyorsun dedim anneme.- Çıldırdın mı, sonunda nefesini tutmaktan ölecek, hemen soruyorum tabii, neyin var Mehmet diye.- Ne diyor dedim.- Her zamanki gibi, var der gibi: Yok, yok! Birşeyim yok!*Bir tek ablamın kocasından umutluydum.Ama taze haber geldi...O da çıldırmış.Onun da oldum olası şöyle bir tiki vardır:Eczaneleri çok sever.Her hangi bir şeyde, ‘‘Ben bir iğne olup geleyim!’’ der.Nedense, Kazım, biz Keko deriz, Lincosin'lere pek itibar eder.Bir de Aspirin.Bir de Novaljin.Bir de Apranax.Say say bitmiyor.Onların evindeki ecza dolabını da en çok eniştem kullanıyor.En son ayak parmaklarını bir yere çarpmış, takriben 15 gün önce ama hala sargı beziyle dolaşıp, hiç aksatmadan günde üç kez pansuman yapıyormuş.Ne diyeyim....Allah anneme, ablama ve bana yardımcı olsun!Bizi bu adamlardan değil de, haşa, sıcaklardan ve her türlü hastalıktan korusun. Sizi de...
Yazarın Tüm Yazıları