Arkamda 45 rüzgâr önümde 7 deniz

ARKADAŞIM çok iyi bir denizcidir.

Haberin Devamı

Kulağındaki en büyük denizcilik küpesini okyanus dönüşü yazdığı kitapta Rahmi Koç vermiştir ona:
“Denizin şakası olmaz...”
Arkadaşım büyük sözü dinler.
Tecrübelere kulak verir.
Saatlerce Poseidon denilen hava raporu sitesini inceledi.
Benim yüzümde ise şeytani ile şehvetli arasında bir ifade...
Gitmek, açılmak, dalgalarla boğuşmak istiyorum.
Önceki gün sabah saat 07.30...
Yola çıkmakla çıkmamak arasında karar vermemiz gerekiyor.
İçimdeki provokatör tam kapasite çalışıyor.
“Kalkın gidin, cebelleşin” diyor...
Onun Poseidon yorumu benim provokatörle ittifaka girince, demir alıp kalktık...

*

Mikonos Adası’nın ucunu dönüp, İkarya Adası’na doğru denize çıktığımızda durum şuydu:
Önümüzde 7 şiddetinde bir deniz...
Arkamızda 45 nat rüzgâr...
Tepemizde, karşımızda, arkamızda, her tarafımızda çelik gibi bir yağmur..
Ve karşımızda durmadan çakan şimşekler...
Teknemizin önünde patlayıp tepemizden aşan dalgaları saymıyorum.
Perfect olmasa da mükemmele yakın bir fırtınanın içindeyiz.
Sonbahar Ege’si bomboş...
Belli ki bizden başka manyak yok...
Yüzlere bakıyorum...
Kaptanın yüzünde her zamanki gibi hiç ifade yok... Okumak mümkün değil.
Akşam her şey Woody Allen’ın ‘Whatever Works’ filmi gibiydi.
Her şey yoluna girmişti.
Sakin bir limana demirlemiştik.
Aşçıbaşı kızımız bize harikulade bir yemek yapmıştı.
Tekne pırıl pırıldı.
Madeleine Peyroux çalıyordu.
Arkadaşım her zamanki gibi Yasin okuyordu.
Bense...
Tabii ki, harikulade bir Hırvat şarabını içiyordum.

*

Kaos karıştırır...
Sonra her şey yeniden yoluna girer...
Allah benim istediğimi bir kere daha vermişti.
İçimde büyük isyanlar, büyük hüzünler, büyük kaçma tutkuları vardı.
Cebelleşmek, içimdeki bu kötü enerjiyi atmak istiyordum.
Beş saat boyunca dışarıda kaldım.
Mor yağmur fırtınalarında ıslandım, 45 nat rüzgârda üşüdüm.
Midem altüst oldu...
Tehlikeleri göze alarak teknenin ucuna yürüdüm geldim, yürüdüm geldim.
Açılmamış yelken direklerine sarıldım.
Avaz avaz haykırdım, öfkemi Ege’nin sularına boşalttım.

*

Sonra...
Whatever goes...
Kaos biter, herkes yeni duruma alışır, içindeki gerçeği kabullenir ve yeni düzen başlar...
Hayat güzeldir.

Haberin Devamı

Cehalet çoğu zaman kötüdür, bazen ise iyidir

Haberin Devamı

MÜKEMMEL fırtınadan kurtulan bir adam iflah olur değil mi...
Ben olmadım.
Ege’nin ortasında kendi kendime kurduğum hayat bilgisi derslerini yeniden gözden geçirdim.
-BİR: Büyük sözü dinlemem...
Çünkü, dinleseydim hep küçük kalırdım.
-İKİ: Tecrübe iyi bir şey değildir.
Çünkü geçmişte kalan hiçbir bilgi mükemmel değildir, yeni her zaman daha vaatkârdır.
-ÜÇ: Temkin insanın ayağındaki prangadır.
O pranga ile ileriye, uzaklara gidemez, okyanuslara açılamazsınız.
-DÖRT: Cehalet, her zaman kötü bir şey değildir.
Cehalet bazen, üzerine tek satır yazı yazılmamış bembeyaz bir kâğıttır.
Geçmişin yanlışının yazılamadığı yere, siz geleceğin doğrusunu yazabilirsiniz.
-BEŞ: Her şeyle dalga geçebilmek, maymunluk yapabilmek iyidir.
Çünkü maymunlar olmasaydı, başarı taklit edilemezdi.
Dünya çok sıkıcı olabilirdi.
İşte son 24 saatlik “perfect storm” derslerim bunlar...

Haberin Devamı

Yaşasın artık hepimize ‘Mor Külhani’ okumak da serbest

-DEMEK Kİ diyorum, artık hiç korkmadan X, Q, W harflerini yazabileceğim.
Artık Washington yazmak da serbest Washington portakalı da...
-DEMEK Kİ diyorum, Mor Gabriel Kilisesi’nin arazisi sahiplerine iade edildiğine göre, Ece Ayhan’ın ‘Mor Külhani’ şiirini de bizlere iade edecekler.
Sokaklarda haykıra haykıra söyleyebileceğiz... Ayrıca bundan böyle benim gibi mor yağmurlarda sırılsıklam ıslanmak da serbest.
-DEMEK Kİ Artık sokaklara Kürtçe isimler vermek serbest.
Demek ki, McCarthy dönemindeki gibi takma isimlerle yazmak zorunda kalan yazarlara da eski isimleri eski yerlerinde iade edilecek.
-DEMEK Kİ diyorum memleketime demokrasi paketi geldiğine göre, paketin içindeki de geldi...
Yani bugünden itibaren istediğimi özgürce yazabileceğim.
-DEMEK Kİ diyorum, paketi hazırlayanlar demokrat olduğuna göre, onun destekçileri de demokrat olacak, Artık “Ama şöyle” dediğim an, bir talimatla üzerime “Darbeci”, “Ergenekoncu”, şucu bucu diye gelinmeyecek.
-DEMEK Kİ diyorum artık, demokrasi paketi hazırlandığına göre, paketi hazırlayanlar, onu yerlere göklere sığdıramayanlar da demokrat olacak.
-DEMEK Kİ dindar insanların hayat tarzları korunduğuna, namazını kılmak isteyeni engelleyen hapse atılacağına göre, başka türlü hayat tarzları da savunulacak... Mesela ramazanda oruç tutmayana saldıran da hapse atılacak, içkisini içene mani olmaya kalkan da...
-DEMEK Kİ demokrasi paketinin açılması iyi bir şeymiş...

Haberin Devamı

Paketi demokratlaştırmak demokrasiyi paketlemek

TÜRK Dili Sözlüğü’ne baktım.
“Paketlemek” fiilinin karşısında üç anlam yazılı:
-Bir şeyi kâğıda sarmak, yani ambalajlamak.
-Yakalamak, ele geçirmek, derdest etmek.
-Birini baştan savmak, atlatmak.
Herkesin havai fişekler atarak kutladığı
demokrasi paketinin sözlük anlamını okuyunca kafam karıştı.
Sizce “İleri Demokrasi” sözlüğün hangi anlamıyla “paketlenmiştir”?

Yazarın Tüm Yazıları