Arafat’ta işadamına ameliyat mucizesi

GEÇEN nisan ayı başları Koton, İpekyol ve İnci’nin mağaza açılışları için Atina’dayız... Kaldığımız otelin lobisinde Kiğılı Giyim’in patronu Abdullah Kiğılı’nın başını çektiği sohbet ortamı var.

Konu bazı işadamlarının umreye, hacca gidişlerine geldi. Söz hacdan açılınca geçen yıl hacı olan İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi Prof. Dr. Demir Budak, Arafat’ta yaptığı ameliyatı anlattı.

Demir Budak, Arafat’ta dua ederken, turizm şirketinin yetlilileri nefes nefese yanına gitti: "Hocam yetiş, bir hacımız neredeyse ölüyor."

Prof. Budak, hemen hastanın yanına gitti: "Acilen en yakın hastaneye götürün. İltihaptan kaynaklanan septik şok yaşıyor. Müdahale edilmezse hayati riski var."

Hasta en yakın hastaneye götürüldü, dönmeleri uzun sürmedi. Turizm şirketi yetkilileri soluğu yine Prof. Demir Budak’ın yanında aldı: "Hastanede müdahale edecek ekip yok."

Budak, bu kez, "Bu hastaya hemen müdahale etmeliyim" dedi ve hızla aynı hastaneye koştular. Hastanede Mısırlı genç bir doktor vardı. Budak, önce doktorla konuştu:

- Narkoz malzemesi var mı?

- Hayır.

- Ameliyatta kullanabileceğimiz ne malzemeniz var?

- Alkol, penset, makas, pamuklu gaz, bir de sizin elinize biraz küçük gelebilecek eldiven var.

Demir Budak, bu kez hastaya ve yakınlarına döndü:

- Hemen müdahale etmem lazım. Aksi halde hayati tehlikesi söz konusu. Ancak, bu şartlarda müdahale etmek de benzeri riskleri taşıyor.

150 kiloluk hastanın apış arasında kavun büyüklüğünde iltihap oluşmuştu. Budak, işe koyuldu:

- İhramının ucunu dişlerinin arasına al, acıya dayanmaya çalış. Başka çaremiz yok.

Budak, yılların ustalığıyla ameliyata başladı. Makasla iltihaplı bölgeyi açtı, yarım eldivenli elini daldırıp, temizledi. Budak, operasyonu bitirince yine hastaya döndü:

- Ameliyat ipliği de yok, yarayı açık bırakacağım. Böyle kapanmasını beklemek durumundayız.

Hasta iki saat kadar hastanede dinlendi, krizi atlatmış, acısı dinmişti. Hasta, "Artık Arafat’ta sizlerle birlikte dua etmeye dönebilirim" dedi.

Bu durum Demir Budak için mucizeydi. Ameliyat ekipmanı olmadan, sağlıksız ortamda operasyon yapmış, hasta iki saatte ayağa kalkmıştı: "Mollalıktan, riyakarlıktan uzak, samimi inancın karşılığında Allah’ın bize bahşettiği bir mucize yaşadık."

Budak, olayı anlatınca Abdullah Kiğılı hastayı tanıdığını belirtti: "O hasta tekstil sektöründen bir arkadaşımız. Ellerine sağlık."

Arkadaşımız Fatma Aksu’nun Mekke’den geçtiği, "Kabeye nazır yatak odası", "VIP hacıya özel şeytan taşlama" haberlerini görünce, Prof. Budak’la hastasının yaşadığı mucizeyi hatırladım...

Suudi Arabistan, hac turizminden büyük gelir elde ediyor, hacıları kurtaracak hastaneyi düşünmüyor...

Hacı olmak için çırpınan insanların hayatını böyle hiçe saymak olur mu?

İyi bayramlar, iyi yıllar...

Dağıstanlı’nın ilkel hac yolculuğu ve 14 bin kasap

ÖNCEKİ cumartesi sabahı Gaziantep Havaalanı’ndan Halep’e doğru yola koyulduk. Kilis Öncüpınar Kapısı’na vardığımızda çok çarpıcı görüntüyle karşılaştık. Önce 30-40 yıl önce köy yollarımızda gördüğümüz döküntü otobüsler ve kamyonlar dikkatimizi çekti. Kapalı kamyon kasalarına baktık, içinde yolcu vardı.

O döküntü otobüs ve kamyonlarla yolculuk edenler, Dağıstanlı hacı adaylarıydı. Hepsi birkaç aydır yollardaydı. Yolculukları inanılmaz ilkel koşullardaydı. Kimi tuvalet ihtiyacı için tarlaya yönelmiş, kimi dökme suyla abdest alıyor, bazıları da yemek hazırlıyordu.

Sonra Türkiye’nin çeşitli illerinden kiralanmış otobüslere takıldık. Onlar da hacca kasap taşıyordu. Tam 14 bin kişi "kasap" kimliğiyle hacca gidiyordu. O günlerde Kilis’teki camiler, onların yatacak yer ihtiyacı için geceleri açık tutulmuştu.

Pasaport kuyruğunda bekleyenlerle konuşunca, 14 bin kişiden sadece 4 bininin gerçekten kasaplık yapacağını anladık. Geri kalan 10 bin kişi 1.100’er Euro verip, "kasap kontenjanı"ndan hacı olma yolunu seçmişti. Karayoluyla hacca gitmek yasaktı ama onların adı "kasap"tı...

Umarım yolda ’sefiller’i oynayan Dağıstanlılar ile 14 bin Türk kasap zamanında ulaşmıştır...

Hepsinin ibadetlerini Allah kabul etsin...
Yazarın Tüm Yazıları