Yazı yazarken özgürüm

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Duygularını fazlasıyla dışa vuran bir insanım.

Gibi sevimsiz bir cümleyle yazıya başlamamın sebebi, işi yumuşatmaya çalışıyorum, hastayım ben, demek yerine böyle bir girişi daha uygun ve daha anlamlı buluyorum.

Nerede kalmıştık?

Evet, ben duygularımı fazlasıyla dışa vuruyorum.

Bunun haber değeri belki yok ama...

Zaman zaman büyük sıkıntılar yaşıyorum.

Bir Allah‘ın kulu öğretebilir mi bana, bu duygular nasıl geri içime geri sokulabilir, onları hissettiğim nasıl anlaşılmayabilir, yüzümden herşey nasıl okunmayabilir, duyguları eyleme dökmemek nasıl mümkün olabilir?

Çok mu geç kaldım?

Artık değişemem mi?

30‘umdan sonra kendime yeni bir kişilik inşa edemem mi?

Ben burada son derece ciddi bir meseleden söz ediyorum arkadaşlar!

* * *

Heyecanlandım mı mesela?

Bir türlü gizleyemiyorum.

Alnımda yazıyor.

Yüzümden akıyor.

Özledim mi?

Hiç utanmıyorum, cart diye söylüyorum.

Zaten gözümde ‘Seni özledim‘ tabelaları asılı oluyor.

Onlar, öyleee, özgürceee rüzgarda sallanıyor.

Anlamamak için sersem olmak gerekiyor!

Kızdım mı?

‘Sinirden kolunu ısırmak istiyorum şimdi!‘ diyorum.

Dokunmak mı istiyorum, çok fena ama, beni hiç bir şey durduramıyor dokunuyorum.

* * *

Tabii ki, kendimden utanıyorum.

Mesela asansörde önümde güderi ceket giymiş hiç tanımadığım bir kız mı duruyor? Hiç farketmiyor. Burada mesele o kız/ o adam/ o kişi değil, güderi, güderi! Oldum olası, güderi bende dokunma hissi uyandırıyor. Birden aklım başımdan gidiyor. O anda parmak uçlarımın, o yumuşacık güderiyle buluşmasından başka hiçbir şey düşünemiyorum.

Omuzuna dokunduğu kız ise, önce ‘Efendim?‘ der gibi bakıyor, ‘O kadar güzel ki ceketiniz!‘ deyince, kendimden geçtiğimi de farkedince, ne bileyim neden zair inanıyor samimiyetime, gülüyor, anlatmaya başlıyor, ucuzlamasını beklemiş, yarı fiyatına almış, daha önce çok pahalıymış, çok çok severek almış, beğenmem hoşuna gitmiş, istersem daha fazla dokunabilirmişim filan falan diyor.

Bazen saçlar da benzer bir his uyandırıyor.

Katur kutur jölelenmiş kısa saçlara dokunmak için fena halde arzu duyuyorum. Ya da arkada sımsıkı topuz yapılmış saçlara. Zaman zaman, izin isteyerek bir kaç saniyeliğine dokunuyorum.

Biliyorum ayıp, kesinlikle yapmamak gerekiyor.

Çünkü çoğunluk böyle davranmıyor.

İyi de, insan kendini nasıl kontrol ediyor?

* * *

Bu tür hadiseler, yani içimden nasıl geliyorsa öyle davranmam, zaman zaman aile kavgalarına da yol açıyor.

Biraz önce yaşadık bir tane!

‘Kocam değil misin, sıkıştırmak istiyorsam, sıkıştırırım kime ne...‘ diyorum, sürekli yolda ellerimi tutuyor, sonunda da kıyameti koparıyor! Evde ne istersem yaparmışım, sokakta yapamazmışım. Neden? Kimseyi rahatsız etmiyoruz ki! Ben sarmaş dolaş sürekli bir birine dokunan, öpüşen bir çift görsem, ay ne iğrenç demem ki, hoşuma gider, içimden helal olsun be derim, ya da bu zamanlarınızın kıymetini bilin geçiyor diye eklerim.

Mesela ben yürürken, yanımdaki adamın arka pantalon cebine elimi sokmayı çok seviyorum. Ama kocam bundan hoşlanmıyor. Ya da sürekli kafasını, ensesini okşamak istiyorum. Hep engelleniyorum, daha fazla ileri gitmemem için, (nedense gidebileceğime dair bir korkusu var, yanılmıyor!) ellerim indiriliyor, tutuluyor.

Oysa ben bunları sevdiğim için yapıyorum.

Dokunmak bir sevgi göstergesi değil mi?

Neden her bir duygumuzu içimize bastırmamız gerekiyor!

* * *

Zaten bu adam benimle istediğim gibi kavga da etmiyor.

Kavga dediğin şey de, açık olacaksın, içindekiler neyse boşaltacaksın, değil mi ama, gerekirse bağırıp çağıracaksın.

Bizimkiyle kavga da edilmiyor.

Ben kendi kendi kendime konuşup duruyorum, o yüzüme bakıyor ama beni delip geçiyor, uzaklara dalıyor...

Sinirim de içimde kalıyor.

Haliyle ben de bilgisayarın başına oturup yazı yazıyorum.

Yaşasın be, en azından yazı yazarken özgürüm!

Yazarın Tüm Yazıları