Hangi darbe?

Türkiye'yi sarsan bir hafta sonunun ardından başlayan yeni hafta ülkemizin tarihinde görülmemiş derecede kapsamlı bir "temizlik" harekatına sahne oluyor.

Haberin Devamı

Silahlı Kuvvetler bünyesinde darbeci unsurlardan oldukları, ya da onlarla birlikte hareket ettikleri gerekçesiyle  gözaltına alınan, tutuklanan ya da görevinden uzaklaştırılan general ve amiral sayısına bakıldığında, ordunun bu rütbelere sahip kadrolarının önemli bir oranını oluşturan bir rakamla karşı karşıya kalıyoruz.

 

Ürkütücü olan, sadece sayı değil aynı zamanda nitelik bakımından da Silahlı Kuvvetler'in en kritik noktalarında, özellikle de terörle mücadele konusunda uzman ve profesyonel olarak bilfiil görev sürdüren konumda olanların bu grubun içinde yer alıyor olması.

 

Silahlı Kuvvetlerimizin bu şekilde yıpratılmasına yol açan bu darbe girişiminin sebep olduğu sivil ve askeri tahribat yurttaşlarımız tarafından uzun yıllar boyunca unutulmayacaktır. Bu durumun herhangi bir güvenlik zaafiyetine yol açmayacağını ummaktan başka çaremiz yok. Ama bu endişe herhalde neye uğradığını şaşıran üst düzey komuta kademesinde de mevcut.

 

Haberin Devamı

Benzer bir durum kamu personeli için de söz konusu. Neredeyse "temizlik"ten nasibini almayan kurum kalmadı. Silahlı Kuvvetler, Emniyet Teşkilatı derken en büyük darbeyi Milli Eğitim Bakanlığı yedi. Görevlerinden alınan, sözleşmeleri iptal edilen öğretmen sayısına bakıldığında insanın inanası gelmiyor. Hele Yüksek Öğretim kurumlarındaki durum...

 

Bu durumda Türkiye'nin gelecek nesillerinin eğitim kalitesi konusunda ciddi kuşkular doğuyor. Son yıllarda eğitime o kadar çok müdahale yapıldı ve eğitim sistemimizle o kadar çok oynandı ki, üstüne bir de bu "darbe temizliği" gelince bu kuşkular ister istemez daha da artıyor.

 

Kamu personelini etkileyen temizlik harekatının kurbanı olan insan sayısının kısa zamanda elli bini geçtiği görülüyor. Bu insanların herhalde "darbeci" oldukları varsayılıyor. "Varsayılıyor" demekten başka yol yok, zira onların bu muameleye maruz bırakılmalarının hiç bir açıklaması, gerekçelendirmesi yok. Kendilerini savunma hakları da yok. Hatta görevlerine geri dönmelerinin önünü kapatacak önlemlerin bile alındığı görülüyor.

 

Haberin Devamı

Böyle bir uygulama hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülkede yaşanmaması gereken ve "yargısız infaz" anlamına gelen bir gelişmedir. Türkiye'de önlenemeyen darbelerden sonra dahi böyle bir uygulama görülmemiştir. Bu uygulamanın kamuda yaratacağı boşluk, kurumlarda yaratacağı zaafiyet ve uzmanlık eksikliği bir yana, bunca insanın bir çırpıda işsiz bırakılmasının yaratacağı sosyal yansımalar düşünüldüğünde tablo daha da ürkütücü bir görünüme bürünüyor.

 

Darbecilere dini hizmetlerin icra edilmeyeceği haberlerini duymak ise şaşırtıcı olduğu kadar yürek burkucu. Kimin talimat verdiği, asıl sorumluların kim olduğu bilinmeyen ve hukuki bir süreç yaşanmadıkça da bunların anlaşılması mümkün olmayan bir ortamda, hangi rütbede olursa olsun, askeri personel içinde aldığı emirleri yerine getirmek dışında bir uygulama içinde olmayan bu şahısları dini vecibeler yerine getirilmeksizin ebedi yolculuğuna göndermek nasıl bir din anlayışıdır?

 

Haberin Devamı

Dinimizde hesaplaşmanın Allah katında olacağı öğretilirdi. Şimdi bu konuda başka makamlarda hesaplaşmanın, kararın ve infazın yapılmaya başlandığı anlaşılıyor.

 

Bunlar Türkiye'nin içinde toplum yapısını ve dokusunu etkileyecek olan gelişmeler. Türkiye'ye dışarıdan bakıldığında göze çarpan ise daha da vahim.
Bütün bu hukuksuz uygulamalar Türkiye'nin son yıllarda yıpranan imajını ve Türkiye hakkında uluslararası toplumda beliren olumsuz algıyı daha da pekiştiriyor. Türkiye, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliğini yitirdikçe kendini giderek daha fazla tecrit ediyor, içinde yer aldığı ve almak için çabaladığı topluluklardan kendini daha fazla uzaklaştırıyor.

 

Haberin Devamı

Dışa kapanıyoruz. İçe dönüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat serbestisi uygulamasına artık bir hayal olarak bakmaları gerekiyor. Kaldı ki, vizeli seyahatin dahi önümüzdeki dönemde daha da zorlaşması mümkün.

 

Bu sonucun darbe girişiminden mi kaynaklandığı yoksa darbe girişiminin püskürtülmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni uygulamaların mı Türkiye'yi Avrupa'nın kamburu olarak gören çevrelerin artmasına yol açtığı tartışılması gereken en önemli soru olarak önümüzde duruyor.

 

Darbe Türkiye'yi çağın gerisine götürdü. Püskürtülemeseydi de götürecekti. Püskürtülmesi ülkede kaybolan demokrasi umudunun yeniden yeşermesine yol açmıştı. Üzerinden henüz bir hafta dahi geçmeden artçı şoklar Türkiye Halkı'nın geleceğe daha da karamsar bakmasına yol açacak şekilde evriliyor.
Şimdi halkın gerçek demokrasiye sahip çıkması gerekiyor. Bunun için meydanlarda demokrasi nöbeti tutmak yetmiyor. Demokrasinin gereği olan hukuk devleti ilkelerine de aynı özenle sahip çıkmak gerekiyor. Aksi takdirde meydanlar demokrasinin yeşerdiği, geliştiği ve ilerlediği yerler değil, gömüldüğü yerler haline dönecektir.

Yazarın Tüm Yazıları