Etkisel ya da tepkisel

İçinde yaşadığımız toplumu iyisiyle kötüsüyle kabul edip sevmekten yanayım.

Haberin Devamı

Diğer türlüsü içinden çıkılamaz bir psikolojik ve sosyal sorun olarak görünür bana. Kendini sevmeyen insanın, başkasını sevemeyeceği gibi içinde yaşadığı kültürden nefret eden birinin de, kendisinden nefret ettiğine, hadi nefret değilse de kendisiyle sorunları olduğuna inanırım. Nasıl ki, kişiliğimizde zaman zaman öne çıkan bazı özelliklerimiz varsa, yaşadığımız toplumda da öne çıkan özellikler vardır. Bazılarını severiz bazılarını ise görmek ve duymak bile istemeyiz.
Kendimizi ve yaşadığımız toplumu sevmemek ne kadar kötüyse, kendini ya da yaşadığı toplumu aşırı sevmek de bir o kadar kötüdür. Aslında ikisi de hastalıklı bir ruh halinin farklı yansımalarıdır.
Son yıllarda karşıma çok fazla çıkar oldu bu durum. Kutuplaşmanın hızla arttığı bir dönemde yaşıyoruz.
*
Bu durum da kendimizden farklı gördüğümüz kişi, siyasi grup, toplumsal yapıya karşı düşünce ve tavrımızı da keskinleştiriyor. Hal böyle olunca kendimiz olmaktan çıkan, ya da kendimizin en ilkel ve karanlık noktalarındaki haliyle tepkiler veren insanlara dönüşüyoruz.
Çok uzun yıllardır etkisel düşünmek ve tutum almaktan yanayım. Tepkisel bir insan olmanın çok kolay ama bir o kadar basit ve cahilce kaldığı ortadadır. Yaşadığımız toplumda tepkisel insan popülasyonu artınca, toplumun kendisinin verdiği kollektif kararlar da tepkisel olabiliyor. Hatta toplumu bu tepkisellik üzerinden güdülemek de kolaylaşıyor.
Bizim gibi olmayan hain, düşman, kötü, cahil, kendini beğenmiş vs... olabiliyor. Bunu kutupların her iki tarafına da uygulamak mümkün.
Ama sandığınız gibi asıl derdim olayın siyasi kutupları değil. Onları evirmenin en mümkün yolunun etkisel düşünen insan sayısının artmasıyla mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu da doğru eğitim görmüş, felsefe, sosyoloji ve psikoloji ile bir parça da olsa haşır neşir olmaktan geçiyor.
*
Bu kadar uzun bir girizgahı, aslında Marmara Denizi sorununa kutupların iki ucu tarafından bakışın verdiği dehşeti anlatmak için yazdım. Buradaki kamplaşma bile, bizim ne kadar etkisel düşünmek ve tavır almaktan uzak olduğumuzu gösteriyor. Yanlışı ya da doğruyu söylerken sorun temelli değil, kendimizi ait hissettiğimiz kutupta durarak konuşmak bizi daha da büyük çözümsüzlüklere itiyor. Bilim insanlarımız bile (Bazılarını tenzih ederim), bu angajmanların içinde olunca ‘vay halimize’ diye düşünüyorum. Sanırım ilk öğrenmemiz gereken tepkisel insan olmamak. Eğer etkisel olabilirsek, gücün bizde olduğunu, sorunu çözme potansiyeline sahip olduğumuzu anlayabiliriz. Etkisel olursak Marmara Denizi’nin kirlenebileceğini bunun nasıl önlenebileceğini baştan hesaplayıp ona göre çözümler üretiriz. Başkalarını suçlamayı düşünmeyip daha plan aşamasındayken sorunları görüp çözümler üretiriz.
*
Tavlacılar kızmasın ama tepkisellik bir bakıma yenilgiyi kötü atılan zarlara bağlayan tavlacıların ruh halidir. Etkisellik ise satranç oyuncularının durumunu tanımlar. Her hamlenin sorumlusu hamleyi yapandır.
Hayatınızı her yerine etkiselliği uygulayın derim. Göreceksiniz daha berrak bir algıya kavuşup çözümleri de oluşturabileceksiniz. Ancak, kutupların iki noktasına yığılan insan sayısı fazla olduğu için size mutlu olma sözü veremem. Matrix’te Morpheus’un Neo’ya, kırmızı ve mavi hapı verirken söylediği sözle noktalayalım yazımızı; “Unutma sana vaat ettiğim tek şey gerçek. Fazlası değil,,,”
Kalın sağlıcakla.

Yazarın Tüm Yazıları