Dikkat, vicdan içerir!..

Sürekli değişen fiziki çevre ve bu çevrenin ana unsuru olan yapılar... Çoğu adeta gökyüzünden yer kapmış, güneşimizin, bulutumuzun, manzaramızın önünü kapamış dikey engeller. Öte yandan ekonomiyi ayakta tutan en belirgin unsurun, yani inşaat sektörünün ifadeleri. Konut ihtiyacını karşılıyor gözüküyor, emlak piyasasını ayakta tutuyor, iş hayatını canlandırıyorlar... Peki bu uzaktan bakıldığında bir siluetin ifadesinden başka bir şey olmayan bu yapıları diken, inşa eden, ortaya çıkaran emekçiler ne yapar, ne eder, nasıl bir sistemin ürünüdür?

Haberin Devamı

Festival turlarını tamamlayan ve birçok yerden ödüllerle dönen ‘Babamın Kanatları’, temel olarak bu dertlerin peşine düşüyor. Genç yönetmen Kıvanç Sezer, birkaç yıl önce gazete sayfalarında, inşaatta çalışırken düşüp ölen bir üniversite öğrencisinin haberine ilgi göstermiş ama tekil bir hikâyeden ziyade sistemin genel bir fotoğrafına soyunmak istemiş ve ‘Babamın Kanatları’, böylesi bir çabanın ifadesi olmuş. Film, lüks bir şantiyede çalışan İbrahim ve yeğeni Yusuf’un ayakta kalma ve tutunma çabaları ekseninde düzenin ne tür dinamikler üzerinde yükseldiğini, emeğin nasıl sömürüldüğünü, işyerlerindeki koşulları, usta-ustabaşı-müteahhit ilişkilerini, kısacası ‘fıtrat’ diye aslında neyin kastedildiğini anlatıyor.

 

Haberin Devamı

ÖDÜLLÜ KADRO...

 

Sezer, senaryosunu da kendisinin kaleme aldığı filminde ana ve yan karakterlerini derinlemesine çizerken sosyal çevre resimlerine de benzer dokunuşlarda bulunuyor. Filmin artılarından biri de duygu sömürüsüne kaçmadan soğukkanlı bir bakış açısına sahip olması.

 

İbrahim rolünde deneyimini konuşturan ve canlandırdığı karaktere derinlik ve gerçekçilik kazandırmanın üstesinden ustalıkla gelen Menderes Samancılar, Adana ve Antalya’da ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülüne uzanmıştı. Keza Adana Film Festivali’nde, Yusuf rolünde izlediğimiz Musab Ekici’yle Nihal’de karşımıza gelen Kübra Kip de ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ ve ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ dallarında ödülün sahibi oldular.

 

Böylesi bir filmle yönetmenliğe “Merhaba” diyen Kıvanç Sezer’in imzasını taşıyan ‘Babamın Kanatları’, içinden geçtiğimiz dönemin gidişatına ve gerçeklerine ilişkin zekice gözlemler ve vicdan içeren bir ilk yapım. Hayata ilişkin benzer dertleri olan herkese tavsiye ederiz.  

 

BABAMIN KANATLARI

 

Haberin Devamı

Yönetmen: Kıvanç Sezer

 

Oyuncular: Menderes Samancılar, Musab Ekici, Kübra Kip, Tansel Öngel, Mustafa Kırantepe, Sarp Aydınoğlu, Cüneyt Yalaz,

 

Türkiye yapımı

 

ONLARA AYRILAN SÜRENİN SONUNA GELMİŞLER

 

Len Wiseman-Kevin Grevioux ikilisinin yarattığı ‘Karanlıklar Ülkesi’nin (‘Underworld’) beşinci adımı ‘Kan Savaşları’ (‘Blood Wars’), adeta “Artık uzatmaları oynuyoruz” diyor. Belleği güçlü sinemaseverler serinin temel aritmetiğinin aslında aynı soydan gelmelerine karşın vampirlerle kurt adamlar (ki serinin jargonunda onlara ‘Lycan’ deniyor) arasındaki bitmez tükenmez mücadelede kurulduğunu hatırlayacaklardır. Bu mücadeleyi zaman zaman ‘Romeo ve Juliet’ tadında bir aşkla süsleyen, kimi adımlarında da ‘Spartacus’vari kahramanlar üreten seri, bu hamlesinde vampirlerin son kalesi niteliğindeki merkeze Marius adlı bir liderin öncülüğündeki Lycan’ların saldırısı üzerine kurulu bir öyküye sahip. Vampirler kanadında da yönetimi ele geçirmek ve kendi sultasını kurmak için çabalayan Semira’nın iktidar iştahıyla yanıp tutuştuğunu görüyoruz. Serinin ana karakteri Selene ise bu çatışma düzleminde hem geleneksel dengeleri korumak hem de ‘akil’ görünümlü vampir Victor’un yok etmesi sonucu kendisine yaftalanan ‘Hain’ imajını yıkmak için mücadele edecektir. Bu yolda en büyük yardımı David ve babası Thomas’tan görür.

 

Haberin Devamı

‘Kan Savaşları’, geride kalan dört filmi hatırlamayanlar için ‘Çıkan kısmın özeti’ niteliğini taşıyan kısa bir bölümle başladıktan sonra öyküsüne giriyor. Lakin bu kez ne öykü ne de aksiyon tatmin edici. Zorlama bir senaryo, sıradan bir reji, kötü oyunculuklar derken karşımızda serinin en vasat adımıyla baş başa bırakılıyoruz.

 

Bence Kate Beckinsale de Selene karakterinden sıkılmış; zaten tek farklılığı, belli bir noktadan sonra ‘Meç’ havası veren beyazlaşmış saçları oluyor. Klas oyuncu Charles Dance’in dokunuşları, ‘Merlin’ dizisinde Kral Arthur olarak izlediğimiz Bradley James’in Varga rolündeki performansı, ‘Uyumsuz’ serisinden hatırladığımız Theo James’in David karakterindeki çabaları vs. hiçbiri filmi kurtaramıyor. Lara Pulver ise Semira’nın iktidar tutkusuna biçim verirken bazı sahnelerde karikatür düzeyinde bir performans sergiliyor.

 

Haberin Devamı

Senaryonun yanı sıra özel efektlerin ve görselliğin de pek işe yaramadığı ‘Kan Savaşları’, kendi adıma sevdiğim (özellikle ilk üç adım gayet iyiydi) bir seri olan ‘Karanlıklar Ülkesi’ne artık nokta koymanın zamanı geldiğini itiraf ediyor gibi.

 

KARANLIKLAR ÜLKESİ: KAN SAVAŞLARI

 

Yönetmen: Anna Foerster

 

Oyuncular: Kate Beckinsale, Theo James, Lara Pulver, Tobias Menzies, Bradley James, Charles Dance

 

ABD yapımı

 

OYNAMIYOR GELİN ‘GÖRÜMCE’

 

Erkek kardeşine aşırı düşkün ve onun her ilişkisinin önüne ket vuran bir abla. Kardeş bu kez kararlıdır, kız arkadaşına evlenme teklif etmiştir. Ablayı zor bir süreç bekler... Konusu kısaca böyle özetlenecek ‘Görümce’, sezonun en vasat işlerinden biri. Sözde komedi filmi ama ben (saatime baktım da söylüyorum) ancak 54. dakikada tebessüm edebildim (ki montlarının içinde çocuk taklidi yapan iki ‘hafiye’, bence öyküdeki tek parlak espriydi).

 

Haberin Devamı

Kötü yazılmış bir senaryo, derinliksiz çalakalem karakterler ve zorlama durum komedileri çabası... Televizyon ekranının başarılı oyuncusu Gupse Özay’ı sinemada ilk kez izledim, fazla Demet Akbağ buldum (ki gerçeğinin de filmde üç-dört dakikalık kısa bir rolü var). Performanslar açısından da evin hizmetçisi rolündeki Zeynep Kankonde dikkat çekiciydi.

 

Yönetmen Kıvanç Baruönü’nün önceki işleri (örneğin ‘Kocan Kadar Konuş’ serisi) gayet iyiydi, ‘Görümce’ bence onun açısından da geri bir adım olmuş.

 

Yönetmen: Kıvanç Baruönü

 

Oyuncular: Gupse Özay, Eda Ece, Buğra Gülsoy, Danilo Zanna

 

‘VATAN’IM SENSİN

 

Ve hakkında, Brad Pitt’le Angelina Jolie’nin evliliğini bitirdiğine dair söylentiler çıkan film huzurlarımızda. ‘Müttefik’, İkinci Dünya Savaşı ortamında aşk yaşayan Fransız direnişçi Marianne Beausejour’la Kanadalı istihbaratçı Max Vatan’ın öyküsünü anlatırken ‘Casablanca’ya, John le Carré romanlarına ve Hitchcock gerilimlerine selam yolluyor.  

 

Geçen hafta ‘Frantz’ ve ‘Hacksaw Ridge’, bu hafta da ‘Müttefik’ (‘Allied’)... Savaşın direkt etkilediği ya da gölgesini düşürdüğü öyküleri, sinema perdesinde izlemeyi sürdürüyoruz. ‘Geleceğe Dönüş’ serisinin yanı sıra ‘Forrest Gump’, ‘Contact’, ‘Cast Away’ ve ‘Flight’ gibi yapıtlarıyla tanıdığımız Robert Zemeckis’in imzasını taşıyan ‘Müttefik’, ‘klasik savaş filmleri’ formatından uzakta ilginç bir bileşimin ürünü.

 

Kanada istihbaratından bir subayla (ismi Max Vatan) Fransız direniş örgütü üyesi bir Fransızın (ismi Marianne Beausejour) ‘görev’ sırasında başlayan tanışıklıklarının aşka (ve de evliliğe) dönüşmesi üzerine bir öykü anlatan film, geçmişteki kimi yapımlardan ve türlerden sanki küçük fragmanlar
barındırıyor.

 

Senaryosunu ‘Dirty Pretty Things’, ‘Eastern Promises’, ‘Locke’ gibi yapımlara da imza atan Steven Knight’ın kaleme aldığı ‘Müttefik’, ana karakterini 1942’de çöle paraşütle indiriyor ve sonrasında lüks bir otelin barında savaşa rağmen eğlenceli hayatını sürdüren insanların arasına sokuyor. Bu bölüm ister istemez insanın aklına ünlü klasik ‘Casablanca’yı getiriyor. Nerdeyse barın bir köşesinde piyanoyla ‘As Time Goes By’ söylenecek, Rick bir yerlerden çıkacak ve Elsa’yla muhabbet edecek diye bekliyorsunuz. Lakin burası Max ve Marianne’ın sahnesi ve ikili, yöredeki en üst düzey Nazi’yi suikast sonucu yok etmek için bir süreliğine Parisli evli çift rolüne soyunuyor. Planı gerçekleştirme sürecinde aralarında aşk ilişkisi doğuyor ve eylem sonrası, Londra’da evlenip yeni bir hayata uzanıyorlar. Her gece Alman uçakları tarafından bombalanan bir şehirde minik Anna doğuyor ve ‘mutlu aile’ fotoğrafının konturları daha bir perçinleniyor. Ve fakat merkezden gelen bir telefonla güzelim denklemde problemler başlıyor.

 

SAVAŞ GÜNLERİNDE AŞK

 

‘Müttefik’, çok parçalı bir yapı barındırıyor. Fas’ta geçen ilk bölüm, daha önce de belirttiğimiz gibi ‘Casablanca’yı andırıyor. Öykü Londra’ya taşınınca filme John le Carré romanlarının tadı ve Hitchcock’vari bir gerilim hâkim oluyor. Ve atmosfer giderek gözyaşlarımızı teslim
almaya yönelik bir limana doğru yelken açıyor.

 

Temel olarak ‘Savaş günlerinde aşk’ teması etrafında inşa edilen ‘Müttefik’, kimi yerlerde inandırıcılığı yitirse de izlenmeye değer bir yapım. Ama ‘Zemeckis filmografisi’ içinde üst sıralarda yer almayacağı kesin. Marianne’ın, Casablanca bölümünde evli çifti oynarken kuruma ilişkin yaptığı esprilerin Londra’daki gerçek süreçte yer yer başına gelmesi, filmin ‘Evlilik kurumu’na ilişkin taşlaması olarak da kabul edilebilir ama senaryonun bunun üstesinden başarıyla geldiğini iddia etmek zor. ‘Müttefik’ ayrıca iki ana karakteri arasındaki aşkın tutkusal boyutunu da etkileyici bir şekilde yansıtmaktan uzak.

 

Öte yandan filmin magazin boyutu açısından önemi var. Malum, Brad Pitt’in Angelina Jolie’yle evliliği yakın bir zaman önce sona erdi. Ayrılığın ardından evliliğin sona ermesine çekimler sırasında Max ve Marianne’ı canlandıran Brad Pitt ve Marion Cotillard arasında yaşanan ilişkinin neden olduğuna dair söylentiler çıktı. Sonrasında Cotillard bu söylentileri yalanladı vs. Ara not: Ne gariptir, aşkları ‘Mr. & Mrs. Smith’ filmiyle başlayan Jolie ve Pitt, son olarak geçen yıl ilişkileri sorunlu bir çiftin öyküsünün anlatıldığı ‘By the Sea’de birlikte rol almışlardı.

 

Toparlarsak Pitt, ‘Inglourious Basterds’ ve ‘Fury’den sonra ‘Müttefik’le bir kez daha İkinci Dünya Savaşı ortamına dönerken filmdeki performansı için ‘özel dokunuşlar’dan uzak diyebiliriz. Marion Cotillard ise Marianne’da, Pitt’e göre daha dikkate ve seyre değer bir kompozisyon çiziyor. Öte yandan Max’in komutanı Frank Heslop’ta Jared Harris (ki kendisi efsanevi aktör Richard Harris’in oğludur) ve kız kardeşi Bridget’te Lizzy Caplan, performanslarıyla öne çıkıyor.           

 

Sonuç?.. ‘Müttefik’, temposunu ikinci yarısında kaybetse ve açıldığı sularda yüzeyde kalmakta zorlansa da görselliği ve finaliyle etkileyici olmayı başarıyor.

 

MÜTTEFİK

 

Yönetmen: Robert Zemeckis

 

Oyuncular: Marion Cotillard, Brad Pitt, Jared Harris, Lizzy Caplan, Camille Cottin, Daniel Betts, Sally Messham, Vincent Latorre 

 

ABD yapımı

 

DİĞER SEÇENEKLER

 

Haftanın diğer yapımlarına gelince: Ümit Köreken’in yönettiği ‘Mavi Bisiklet’in başrollerinde Selim Kaya, Eray Kılıçarslan, Nursen Çetin Köreken ve Fatih Koca gibi isimler var. Film, bu yılki Antalya’da ‘En İyi Film’, ‘En İyi Yönetmen’ ve ‘En İyi Senaryo’ ödüllerini kazanmıştı. Haftanın animasyonu ‘Kahraman Ördek’i (‘Quackerz’) Victor Lakisov yönetmiş. Oyuncu Ufuk Bayraktar’ın ilk yönetmenlik deneyimi ‘Kümes’in oyuncu kadrosunda ise Bayraktar’ın yanı sıra Hasibe Eren, Selen Domaç, Mehmet Dere ve Turgay Karakaya gibi isimler yer alıyor. Bir başka seçenek olan ‘Sevdam Gözlerinde Kaldı’nın yönetmenliğini Ahmet Yenilmez üstlenmiş, oyuncular Ahmet Yenilmez, Burak Alp Yenilmez, Hümeyra Çetin, Mehmet Ali Tuncer, Nejat Yıldız.

 

Dikkat,  vicdan içerir..

Yazarın Tüm Yazıları