Paylaş
Misman her ne kadar sanatçıların kategorize edilmesini doğru bulmasa da, Türkiye’de gravür denilince ismi akla gelen ilk sanatçılardan birisi. Ama Misman’ı sadece gravür sanatçısı olarak tanımlamak doğru bir değerlendirme olmaz. Yağlıboya çalışmaları da bulunan Misman, “Gravür sanatçısı” olarak tanınmasını, “Gençlik yıllarımdan beri daha çok baskı ile uğraştığım için herkes beni baskı sanatçısı olarak biliyor” diye açıklıyor.
ÖNEMLİ OLAN SANAT
Oysa ona göre bir sanatçının olayları hangi teknikle yorumluyorsa o teknikle anılması doğru bir şey değil. Sanatçı bir gün gravür, bir başka gün yağlı boya, farklı bir günde de karşısına aldığı objenin heykelini yapma modunda olabilir. Misman, bir sanat eseri yaratılırken kullanılan tekniğin neden çok önemli olmadığını, “İnsanın bir şeyi sanat haline getirebilmesi için teknik o kadar önemli değildir. Sinemayla, şiirle de sanat yapabilirsiniz. Önemli olan sanat yapmaktır, teknik değil” sözleriyle anlatmaya çalışıyor. Objeleri olduğu gibi, optik olarak nasıl görünüyorsa öyle resme yansıtan bir sanatçı değil Misman. Objeyi çıplak gözle görünür halinden çıkarıp kendisine göre yorumlar getirerek, eserini bir başka biçime sokup, soyutluyor.
AYNI ZAMANDA ZANAATKAR
Misman gravürde işin içine çok teknik girdiği için gravürü yapan kişinin aynı zamanda, zanaatkâr olması gerektiğine vurgu yapıyor. Sanatçı kimliğinin yanısıra zanaatkâr kimliği de taşıdığı için Ankara Sanayi Odası dergisine konuşmayı da borç bilmiş isimlerden birisi Misman. Bakın o söyleşide sanatını icra ederken etkilenmesini de özetle şöyle açıklıyor:
“Bir şeyi yaratma, üretme sürecinde sanatçıyı etkileyen birçok koşul var. Bu etkilenme doğadan olabilir, toplumsal olaylardan olabilir, içinde yaşadığı
koşullardan olabilir. İkliminden tutun da ekonomik koşullara kadar her şeyden etkilenebilir. Sanatçı, içinde yaşadığı toplumdan esinlendiği, onlardan
algıladığı, içinde bulunduğu koşullara yorum getirdiği, kendi ideolojik bir yapısı varsa onun savaşını verdiği bir durumu kendine göre yorumlayıp tekrar topluma sunan kişidir. Bu yorumlama kişiden kişiye o kadar değişir ki. Kültür yapısından, içinde bulunduğu ruh haline kadar farklıdır...”
GRAVÜR MAKULDÜR
Misman, gravürün sanatseverler açısından avantajlarını da şöyle sıralıyor:
“Gravür, sanatçının yapmış olduğu ürünü birden fazla çoğaltıp sanat izleyicisine, sanat takipçisine değişik mekanlarda sunma imkanı verir. Mesela, aynı sanat eserinin bir kopyasını aynı anda hem İstanbul’da, Ankara’da hem de yurt dışında sergileyebilirsiniz. Bunun çoğaltılabiliyor olması da fiyatını daha uygun hale getiriyor. Gravürün yağlıboya, heykel gibi tek üretilen eserlerden farkı burada. Gravür daha az sanat içerdiği için değil, çok sayıda basılabildiği için makuldür. Ulaşılabilirliği bakımından önemli bir resim türüdür. Bunun sanattan ayrılır bir tarafı yoktur.”
Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’ndeki öğretim üyeliği görevinden bu ay sonunda ayrılacak olan Misman, Türkiye’de sanatçıların sadece sanat yaparak geçinmelerinin mümkün olmadığını düşünenlerden. Bu nedenle özellikle büyük kurumlara genç sanatçıları destekleme çağrısı yapmadan edemiyor.
KENTTE NE VAR?
AKRD Nostalji Sergisi (26 Mayıs’a kadar-La Galeria/Hamamönü), Yüz Yüze sergisi (15 Mayıs’ta açılacak-Peker Sanat/Yıldız), Sade karma sergi (30 Mayıs’a kadar-1Sanat/Çankaya), Fotoğraf ve Ebru sergisi (21 Mayıs’a kadar-Vakıf Eserleri Müzesi/Ulus), Özüm Ünlü (18 Mayıs’a kadar-Antigone Sanat/Çayyolu), Serap Emmungil (27 Mayıs’a kadar-Konutkent2), Mustafa Cinel (Bugün açılacak-Fırça Sanat/Hilal Mah.), Semra Yücel (24 Mayıs’a kadar-Galeri Akdeniz/Yıldızevler), Mutlu Dölek (28 Mayıs’a kadar-Galeri Polart/Yıldızevler), Kayhan Aybatlı (16 Mayıs’a kadar-Onur Sanat/Yıldızevler), Gülsüm Karamustafa (31 Mayıs’a kadar-Galeri Salt/Çankaya), Karma sergi (Çankaya Sanat/Güvenevler).
Paylaş