Uğur Ergan

Mustafa Ayaz’la sezona veda

23 Mayıs 2022
Bu sezonu, Ankara’nın çıkardığı usta ressam, Türk resim sanatına kendi adına kurduğu bir müze hediye etmeyi göze alacak kadar cesur, gerektiğinde isyanını söze ve tuvale yansıtmaktan çekinmeyen Mustafa Ayaz’ın yeni sergisinden bahsederek kapatıyorum.

Ayaz’ın, Balgat’ta kendi ismini taşıyan müzesinde geleneksel olarak her yıl mayıs ayında açtığı sergisi 12 Haziran’a kadar sürecek. Sergi, sanatçının “İlişkisizlerin ilişkisi” adını verdiği seçkinin üçüncü ayağını oluşturuyor. Ben sergiyi açılmadan gidip gezdim. Sergide Ayaz’ın yağlı boya büyük boy yapıtlarının yanı sıra, hayalden ve modelden çalıştığı karışık teknik eserler, pastel resimler ve desenleri görüyorsunuz. Sayabildiğim kadarıyla 92 eser sergilenmiş. Sergide Ayaz’ın 80 ve 90’lı yıllarda yaptığı ve sosyal olayları yansıttığı, muhteşem desenleri de görebilirsiniz. Nü eserlerin de bulunduğu çalışmaları izlerken, Ayaz’ın ustalığına bir kez daha şapka çıkartıyorsunuz.
Serginin manifestosuna şunları yazmış Ayaz:



“Sanat bana göre aşkın, yaşama sevincinin ve geleceğe yönelik isteklerin plastik değerlere dönüştürülmesidir. Kompozisyon şemasının oluşmasında sanatçının kişiliği ve sanatsal düşünme biçimi önemli olduğuna göre, yapıtlarım kişiliğimin bir aynası ve göstergesidir. Sanatçı kendini tanımadan, kendine teorik bir sanat empoze edemez, etmemeli. Yaptığım tek şey, kendime özgü yeni bir plastik düzen kurmak. Son dönemde yaptığım resimler çoğu kişiye ters geliyor. Bir yüzeyde birçok ve birbirinden çok uzak, çok farklı nesneleri hep birlikte gösteriyorum. Yapıtlarımda yer alan nesne ve geometrik biçimlerin birlikte gösterilmesi de farklı bir sentez aslında. Evrene bir objektiften değil, 360 dereceden bakıyorum. Bu da benim kişiliğime göre yeni bir sentez oluşturuyor: “İlişkisizlerin ilişkisi...”
Yazının başında belirttiğim gibi, sezona veda ediyoruz. Umarım sonbaharın ortalarında yeniden buluşuruz. Veda yazısını da, Ayaz’ın günlüklerinden, “geleceğe ve mutluluğa” vurgu yapılan bir kesitle noktalayalım:

Yazının Devamını Oku

Ataç Elalmış’ın 'Günlüknameler'i

16 Mayıs 2022
Galeri Soyut’ta (Yıldız) sergisi 1 Haziran’a kadar sürecek olan Ataç Elalmış’ın, özgeçmişini okuduğunuzda karşınıza ilginç bir sanatçının çıktığını görüyorsunuz.

1946’da İstanbul’da doğan Elalmış, aslında diş hekimi. Ülkemizde ve dünyada genç kuşağın değişim rüzgarlarını estirdiği 1968 yılında Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olmuş. Anlayacağınız Elalmış, 68 kuşağının canlı bir örneği. Düşünsenize 24 Ocak 1988’de, merhum Mustafa Ekmekçi Cumhuriyet’teki köşesinde Elalmış’ın Güzel Sanatlar Galerisi Eşref Üren Salonu’nda Tuncay Kaymaz ve İsmet Mirza ile birlikte açtığı sergiden bahsediyor. Ekmekçi’nin “Karabasan resimleri” başlıklı yazısında Elalmış’ın sergisiyle ilgili değerlendirmeyi okurken, insan “34 yıl önce de sanki bugünü yazmış” diye düşünmeden edemiyor. Ekmekçi, şu değerlendirmeyi yapmış:
“Ataç Elalmış beyaz dışında renk kullanmamış gibi. Kişilerin yüzleri ya belirsiz ya maskeli havasında. Ayaklar ya sakat ya yere basmıyor. Araç olarak en çok sargı bezi kullanmış. Diz boyunu aşan bir alçı bile var. ‘Kullanılmış alçı, nasıl olsa atılacak, bir işe yarasın bari!’ diye düşünmüş olmalı ressam. Neden beyazı seçmiş? Kefen de ak diye mi? Resimler, ‘Karabasan resimleri’ gibi geldi. İnsanımızın içindeki bunalımı, karamsarlığı dışa vuruyor, öyle bir izlenim bırakıyor.”
1970 yılında resim yapmaya başlayan Elalmış, şimdiye kadar 30’dan fazla kişisel sergi açmış. Ankara’da özel atölyesinde çalışmalarını devam ettiren sanatçının eserleri birçok kamu kuruluşu ve özel koleksiyonlarda bulunuyor. Elalmış’ın eserleri Sivas katliamında yitirdiğimiz şair-yazar Metin Altıok’a da konu olmuş. Altıok sanatçının çalışmalarıyla ilgili şöyle yazmış:
“Yalın bir stil benimsemiş Elalmış. Rengi inkar etmeden, biçimi esas alıyor. Beyazın tonlarından yola çıkarak, renklerin değerini yumuşak ve rahatlatıcı bir tavırla sergiliyor. Elalmış’ın sanatındaki ayırt edici özellik, beyazın çeşitlemeleriyle biçime ulaşması. Gerçekleştirdiği bir başka tazelik ise boyayla yeni boyutlar elde etmeyi denemek.”
“Peki ya Galeri Soyut’ta izleyebileceğiniz ‘Günlüknameler’ isimli sergideki resimler nasıl?” diye soracak olursanız, onun da yanıtı serginin manifestosunda saklı:
“Sanatçı, Hitit uygarlığı, Selçuklu, Anadolu kilimleri ve Anadolu’ya ait mitleri resimlerinde konu alarak, günümüze bu toprakların tüm kültür birikimini taşıyan bir coşkuyla resimler yapıyor. Görünenin arkasında bu birikimden yararlandığını tüm resimlerinde duyumsayabiliriz. Biçimi esas alarak rengi inkâr etmeden beyazın tonlarından yola çıkarak, renklerin değerini yumuşatıp ve rahatlatıcı bir tavırla resim yapmayı tercih ediyor. Elalmış’ın sanatındaki ayırt edici özellik, beyazın çeşitlemeleriyle biçime ulaşması. Gerçekleştirdiği bir başka tazelik ise boyayla yeni boyutlar elde etmeyi denemek. Tarihin kaynaklarından birinin de sanat olduğu inancıyla üretimine devam eden sanatçı, bugüne kadar Keçiname, Turnaname, Zeytinname ve en son Günlükname ile yaşadığı coğrafyanın yaşanmışlıklarını konu alarak çalışmalarına devam etmektedir.”
Elalmış’ın sergisine gittiğinizde, genç kuşağın önemli isimleri Baran Kamiloğlu, Ceren Çağlar, Kadir Öztoprak ve Talat Ayhan’ın “Kağıt işler 20x20” adı altında sergiledikleri işlerini de görebileceğinizi hatırlatarak bu haftaki yazıyı tamamlayalım.

Yazının Devamını Oku

Mahir Güven’den beş ayrı tema

9 Mayıs 2022
Mahir Güven’in 12 Mayıs Perşembe günü Arda Sanat Galerisi’nde (Yıldız) açılacak sergisinde sanatçının son 5 yılda ürettiği beş ayrı temayla ilgili eserlerini görebilirsiniz.



Güven bu sergisi için yaklaşık 25 eseri yeni üretmiş. Sergi bir anlamda Güven’in seçkisi olma niteliğinde. Arda Sanat’tan bu sergiyle ilgili detaylı bilgiler rica ettim. Bana gönderilen bilgilerden Güven’in yaklaşık bir ay sürecek bu sergisinde yer alacak eserlerin tanıtımını şöyle toparlayabilmek mümkün:
“Sergide 2018’de başlayan ‘Yorgun’ serisinden dört adet resim bulunuyor. Bu resimlerde boşlukta yüzercesine kendisini bırakmış yorgun kadın bedenleri adeta günümüz insanına bir gönderme yapıyor. Resimler, gelişmekte ve sıkışmakta olan yeni yaşam sıkıntılarına bir örnek niteliğinde. Sanki yalnızlığın çaresizliğin sözünü söyler gibiler. 2000’li yılların başında Güven’in resminde ‘Duvar’ları görmekteyiz. Serginin genel hikâyesini oldukça dramatik bir dille etkileyen dört ‘Duvar resmi’ seçkinin içerisinde yer alıyor. Eserler, Platon’un sanki ‘Yıkılması en zor duvar kalbinizdedir’ sözünü hatırlatıyor. Duvarın her iki tarafı diğerine özenle bakarken, tekinsiz bir yaşamın içerisinde. Bu resimler de yine kadın bedeni üzerinden sanki bizi bizle yüzleştirmekte. İronik bir dille yağlı boya ‘Sfumato tekniğinin (Resimde sert ana hatların olmadığı teknik)’ kullanıldığı eserlerde sanatçının özenli işçiliğini görmekteyiz. Mahir Güven kendisi ile ilgili bir yazıda, ‘Ben çağdaş resim yapmıyorum, çağ benim resmimi yapıyor’ demişti. Geliştiğini varsaydığımız yaşamın içerisinde çağdaşlığa bir tür alaycı bu yaklaşım, gereksiz zorlamaların, çağdaşlık adına geleceğe de kalmayacağının bir iddiası niteliğinde. ‘Portreler’ sergide sunulan bir diğer seçenek. Güven, her sergisine modelden yapıldığını düşündüğümüz üç portre koymakta. Gözlerini seçemediğimiz bir bakışla göz göze geldiğimiz portreler tüm hikayeyi sessizce kulağımıza fısıldar gibiler. Hikâyenin yazarı ise yine izleyicidir ki, kendini bir başkasının yüzünde görebilir.
Sergide en fazla parça, on adet ile ‘Uzak’ serisinden. 2021’de başlayan bu seri, eve kapanmış, hemen yanındakilere ne kadar uzak ve uzakta olanın ne kadar yakın olduğunun sorgulandığı dönemin ürünleri. Bu on resim sanki sanatçının son beş yılının da özeti gibi.
‘Atamadıklarımız’ da resimlerde yer bulurken biriktirdiklerimiz gibi herşey objeler üzerinden anlam kazanmakta. Tuvallerde sanki üç alan var: Güven’in tuvaline girmeye hak etmiş olanlar, yavaş yavaş kaybolmakta olanlar ve doğa parçası gibi görünen perspektifin yanılgısı. Bazen aynı bedende ama farklı sözleri olan, yanındaki ile uzak olmuş veya uzaktakinin özlemi içerisinde olan konuları betimleyen vücutlar.”

Yazının Devamını Oku

Soyut ustaları

2 Mayıs 2022
Türkiye’de “Soyut resim” denilince akla gelen iki önemli isimden bahsedeceğim bu hafta. Her iki ismin uzun soluklu sergileri Ankara’da sanatseverlerle buluştu.

Habip Aydoğdu’nun aslında 2019 yılında açılması planlanan ancak pandemi nedeniyle uzun süre ertelenen “Kırmızı Yine Kırmızı” isimli sergisi Ulus’taki İş Sanat Galerisi’nde açıldı. Aydoğdu’nun bir nevi “Koronavirüs günlüğü” olarak da yorumlanabilecek sergisinin küratörlüğünü kızı Elif Aydoğdu Ağatekin yapıyor. Habip Aydoğdu’nun yaşamını, kişiliğini, çalışma biçimini belgeleyen ve yorumlayan fotoğraf ve videoların da yer aldığı sergi 30 Temmuz’a kadar görülebilir. Gelin, zengin çağrışımlarla yüklü dışavurumcu soyut bir anlatımı benimseyen Aydoğdu’nun sergisini Hasan Çakır’dan dinleyelim:
“Arsız bir bitki, kızıl bir çiçek gibi bütün dünyayı sardı sarmaladı COVID-19 virüsü. Korona, ölümü, burnumuzun dibine kadar yakınlaştırdı. Korkudan kabuklarımıza çekilmek zorunda kaldık. Kaybettiğimiz dostları bile son yolculuklarında yalnız bıraktık. Korku ve kaygının hakim olduğu yalnızlık ortamlarında, kendimizle baş başa kaldık. Her musibet gibi, bu felaketin de faydaları olmadı değil. Belleğimizdeki pek çok çekmeceyi karıştırmaya, önemsemediğimiz kimi duygu ve düşünceleri yeniden hatırlamaya başladık. Gördük ki yolun sonu, öyle sandığımız kadar da uzak değil. Zaman hızla akıyor. Oysa yapılacak o kadar çok iş var ki... Böyle bir duygu ve düşünce ikliminde boy verdi bu sergideki resimler... Salgından dolayı yaşanan kısıtlama ve kapanmalar sergiyi 2019’dan 2022’ye taşıdı. Değişen sadece tarih olmadı, serginin konsepti de güncellendi.”

ORHON VE CUMMİNGS

Ankara’nın köklü galerilerinden Nev’de de (Kırlangıç Sokak) Phoebe Cummings ve Mübin Orhon’un eserlerini bir araya getiren “Ben Aynayım: Gümüş ve Berrak” isimli sergiyi 4 Haziran’a kadar görebilirsiniz. Galeri Nev’in hazırladığı manifestoya göre sergi, adını Slyvia Plath’in şiirinden alıyor. Sergiyle iki sanatçı arasındaki çok katmanlı yansımalar gün ışığına çıkarılmış. Devamını özetleyerek manifestodan aktarıyorum: “Heykel, zanaat ve performans alanlarını tararken, seramiği zaman merkezli bir malzeme olarak ele alan Cummings’in her biri olağanüstü detaylarla şekillendirilen eserleri zamana dayanıklı değildir; parçalanarak dökülen kil farklı bir yerde farklı bir eserin malzemesi olarak yeniden kullanılabilir. Orhon ise, zaman mevhumunu bütünüyle ortadan kaldırarak çalışır. Üzerilerini sim ile kapladığı guajları, aradan geçen yarım asıra rağmen parlaklıklarını koruyarak adeta zamana meydan okur. Söz konusu Orhon olduğunda çözünen eserler değil sanatçının kendi yaşamıdır. Stafford’daki atölyesi canlı bitkilerle çevirili olan Cummings’in kahramanı doğadır; ilhamını edebiyat, süsleme sanatları ve seramiğin tarihçesinden alır. Heykellerinin barok estetiğini çevrenin ve bitkilerin nasıl iletişim kurduğunu gözlemleyerek oluşturur. Paris’teki atölyesi büyük destekçileri Sainsbury ailesi tarafından armağan edilen birkaç mütevazı mobilyadan ibaret Orhon ise ilhamını ışık ve ışıkla anlık değişen renklerden alır. Cummings’in barok estetiğine karşılık, Orhon’un sanatı modernist ve tinseldir. Sergide Cummings’in mekâna özgü olarak kurgulanan ve doğrudan sergi alanına yerleşen heykellerine, Orhon’un 1972-73 yılları arasında ürettiği aynı palete ait resimleri, belki de ilk kez bir araya gelerek, eşlik eder.”

TAVSİYEMDİR

İsim vermeyeyim. Sanatla ilgilenen herkes, ressam ve heykeltıraşlar için önemli bir çatı kuruluşundan haberdardır. Bu kuruluşun sanatçılara destek amacıyla bir sergi salonu da var ki, bu önemli bir şey. Ancak burada sergilenecek resimlerde seçici ve özenli olunmalı gerekir diye düşünüyorum. Sanatçılar birbirinden etkilenebilir. Fakat insana “bu kadar da olmamalı” dedirtecek düzeyde taklit olan eserlerin sergilenmesi, hem bu kuruluşla ilgili sanatçı ve sanatseverlerin kafalarında soru işareti yaratır, hem de genç kuşak sanatçıların kendilerine özgü çalışmaya yönelmesini köreltir. Benden iyi niyetle söylemesi.

Yazının Devamını Oku

Kahramanı keşfetmek

25 Nisan 2022
Ekrem Kahraman’ın resimleriyle ilk olarak, sanatçının 2014 yılında Galeri Soyut’ta açtığı “Açık adres” isimli sergisinde tanıştım.



Daha sonra 2017’de de artık faal olmayan Stillife Sanat Galerisi’nde açtığı “Gılgamış Yaprakları” sergisini hatırlıyorum. Yanılmıyorsam, resim yazılarına başladığımdan bu yana Ekrem Kahraman şimdi üçüncü kez kişisel sergisiyle Ankara’da.
Eski meslektaşımız Ahmet Erhan Çelik’in sahibi olduğu Maarif Sahaf ve Antika’da (Uğur Mumcu Caddesi-GOP) 8 Mayıs’a kadar sürecek olan Ekrem Kahraman sergisinin açılışına yoğun gündemin getirdiği dalgınlıkla maalesef katılamadım. Ahmet Erhan’ın yaptığı bilgilendirmeye göre sanatçı bu sergisine “Kahramanı Keşfet” adını vermiş. Şüphesiz Ekrem Kahraman, Türk resim sanatının yaşayan önemli soyutçularından biri. Açılışa katılamadığım gibi, sergi öncesi Ekrem Kahraman’la yapılan sohbette de hazır bulunamadım. Bu sohbete katılan gazeteci dostlarım Posta Gazetesi yazarı Murat Çelik ve NTV Ankara Haber Müdürü Uğur Şevkat’ten, son derece keyifli anlar geçirdiklerini öğrendim. Murat Çelik, sohbette neler konuşulduğunu bana gönderdiği notta şöyle özetlemiş:



Yazının Devamını Oku

Fundamental

18 Nisan 2022
Ağırlıklı olarak kadın konusu işleyen ressam Funda İyce Tuncel, bir süredir peyzaj çalışmalarıyla karşımıza çıkıyordu.

Tuncel, Canvas Art Gallery’de (Kavaklıdere) açılan ve 25 Nisan’a kadar sürecek olan sergisinde yine farklılığını ortaya koyuyor. Sanatçı 55. kişisel sergisine, ismiyle de bütünleştirerek “Fundamental” adını vermiş. Uluslararası düzeyde küratör, eleştirmen ve sanatçı Denizhan Özer’in Tuncel’in yeni açılan sergisiyle ilgili yaptığı değerlendirmenin bir bölümünü okumakta fayda var:



“Funda İyce Tuncel’in resimlerindeki ayrıntılara baktığımızda karmaşık renk kümelerinden oluşan soyut lekelerin içinde, sürekli olarak doğa ile ilişkide olan figürlerle karşılaşırız. Belki bu durum, uzak kaldığımız, hayatımızdan çıkardığımız ama özlemini çektiğimiz doğa güzelliklerini hatırlatmaya çalışmaktadır. Boyanın ritmi ile oluşan, renklerin dalga dalga yayıldığı ve bilinçaltımıza inen şiirselliğin zamanın acımasızlığına karşı bizi mutlu etmesi belki de bundandır. Her resimde karşımıza çıkan bu sıcak durum içimizi ısıtmanın yanı sıra sanatçının düş gücümüzü özgürleştirme çabasının bir parçası olup bizleri kucaklamasının göstergeleri olarak adlandırılabilir. İçsel görünürlük akışı olarak resimler, yaşanmışlıklarla birlikte düşünsel yapıların ortaklığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanatçının içsel coşkularının, kendi iç hesaplaşmaları sonucu ortaya çıkan izleri bize gösterme isteğini her resimde görebiliriz. İzleyicisini imgenin içine çekme amacı taşıyan ve bunu da tam anlamıyla başaran sanatçı yaşadığı anı ve büyük zamanı aynı anda göstermekle kalmayıp kendi yarattığı evrenin içinde bizlere de yer vermektedir. Güçlü renk armonisi ile oluşan kompozisyonlardaki belli belirsiz desen olgusu izleyiciyi her seferinde yeni bir düşün, mutlu bir rüyanın içine taşımaktadır.”


Yazının Devamını Oku

Güle güle kont

11 Nisan 2022
Hafta sonu Ankara dışında olacağım için yazıyı çok önceden hazırlamıştım.



Aslında bu hafta Funda İyce Tuncel’in “Fundamental” isimli sergisi ile Gülay Yüksel’in “Odaksız Düşler” sergisini okuyacaktınız bu köşede. Ama geçen cuma sabahı gelen ve acı haberi veren telefonla yıkıldım. Cuma sabah kahvaltıdayken kıymetli dostum Özgür Haşemoğlu’dan gelen telefonu, “Hayır olsun Özgürcüğüm” diye açtım. Sonrasında tek hatırladığım Özgür’ün “Erhan ağabeyi kaybettik, başımız sağolsun” sözleri ve benim telefon başında öyle donup kalmam.
Sanat ve sanatçı dostu, Ankara’nın çıkardığı tanınmış koleksiyonerlerden, benim ve birçok arkadaşımın özel hayatında da önemli yeri olan, dost, iş insanı Erhan Peker’i kaybettiğimiz haberini aldıktan sonra bu yazıyı yazmaya çalışıyorum. Gözümün önünden birçok ortak dostumuzla birlikte yaşadıklarımız film şeridi gibi geçiyor. Dört yıl önce 2018 Temmuz’unda kaybettiğimiz iş insanı Ayhan Bozkurt, Valör Sanat sahibi Serdar Kaya ve Erhan Peker ayrılmaz efsane üçlüydü. Resimle ilgilenmeye başlayınca bu “Üç Silahşörü” daha da yakından tanıdım. Harika bir dostluğumuz oldu. Özel yemeklerde, Ayhan Bozkurt’un dillere destan “Ayı Barı”nda, Serdar Kaya’nın Çeşme’deki yazlığında, Sakız Adası’na birlikte yaptığımız günü birlik seyahatlerdeki şamatalar, gırgırlar, karşılıklı işletmeler.... Hepsi teker teker gözümün önünden geçiyor. Üçü de keyif adamıydı. Kaliteli yerler, kaliteli içerlerdi.



Yazının Devamını Oku

Demirtaş çiftinden ‘Altın Yıl’ Sergisi

4 Nisan 2022
Krişna Sanat Merkezi, ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Muhteber-Yusuf Demirtaş çifti sergilerine ‘Seneye (2023) düğünümüz var’ adını vermişler. Krişna’dan gelen basın bülteninde, Yusuf Demirtaş, sergilerine neden bu ismi verdiklerini şöyle açıklamış:



“2018’de Krişna’da açtığımız serginin adı ‘Biz olmakt’tı. Bu isim sergi içeriği ile uyumluydu. Bu sergimize neden ‘Seneye (2023) düğünümüz var’ adını verdiğimize gelince. Birincisi, seneye Cumhuriyetimizin 100. yılı. İkincisi seneye genel seçim var, bayram havasında geçmesini diliyoruz. (Bence yine de Türkiye’de siyasi gelişmelerde ve tarih vermede temkinli olmak lazım.) Üçüncüsü, evliliğimizin 50. yılı. (Yani Demirtaş çifti 2023’te evliliklerinde altın yıllarını kutlayacaklar.)”
Yusuf Demirtaş, sergiye ‘Seneye düğünümüz var’ adının verilmesinde eşi Muhteber hanımın resimlerinin önemli rol oynadığını vurguladıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Muhteber’in resimleri düğüne, baloya gider gibi allı pullu, cıvıl cıvıl. Estetik ve plastik değerler bağlamında güzel, sıcak resimler. Benim resimlerim, soyut dışa vurum anlayışta. Enerji dolu. Düğün, balo, enerji, hareket, estetik içerir.”
Muhteber Demirtaş’ın eserlerine baktığınızda, daha önceki sergilerindeki gibi ana konunun elbette kadınlar olduğunu görüyoruz. Yusuf beyin dediği gibi bu sergide Muhteber hanımın resimleri insanın yaşam sevincini artırır nitelikte. Coşkulu kadın figürleri, erkek egemen topluma adeta meydan okuyor. Kadınlar, Cumhuriyet rejiminin kazanımlarından asla vazgeçmeyecekleri mesajını veriyor. Muhteber Demirtaş, kendi ayakları üzerindeki durmalarını, okumalarını, kendilerini ifade etmelerini, ekonomik özgürlüklerini kazanmalarını istediği için kadın konusunu işlemekten vazgeçmeyeceğini belirtiyor. Sanatçı, “İzleyici bu sergideki kadınları gördüğünde düğün konusunu kolayca anlasa da, onlar benim için hakkını arayan, çığlık atan kadınlar, kızlar” diyor.
Yusuf Demirtaş da, bu sergide gravürlerinin yanı sıra bozuk ya da lekeli gravür atıklarından yaptığı küçük boyutlu boya resimlere de yer vermiş. Sanatçı gravürün olanaklarından yararlanarak çizgi, doku, boşluk, açık-koyu ve rengi kullanarak anlatım bütünlüğüne ulaşmayı hedeflemiş. Çizgi değerleri, renk tonları, titizlik ve duyarlılığı ön planda tutarak eserlerinde bir bütünlük yaratmış.

Yazının Devamını Oku