Uğur Ergan

Ukraynalı ressamlarla dayanışma

28 Mart 2022
Malumunuz güney sınırlarımızdaki Suriye ve Irak yıllardan beri yanıyor. Bunlar yetmezmiş gibi bir ayı aşkın süredir Rusya’nın Ukrayna’yı işgal harekatı ülkemizin etrafındaki ateş çemberini kuzeyimize de taşıdı.



Geçen hafta Birleşmiş Milletlerin verdiği bilgilere göre Ukrayna’da savaşın başından itibaren 10 milyondan fazla insan evlerini terk etmek zorunda kalmış. 3.5 milyon kişi Polonya başta olmak üzere komşu ülkelere göç ederken, 6.5 milyon Ukraynalı da ülkenin içinde daha güvenli diyebileceğimiz yerlere gitmiş. Eminim ki bu sayı bugün itibariyle daha da artmıştır.
Her savaşta olduğu gibi bu savaşın da en çok kaybedeni siviller, özellikle de çocuklar ve kadınlar. Savaş ne yazık ki, Ukrayna’da da, Rusya’da da sanat dünyasını olumsuz etkiliyor. Daha savaşın başında, “Kiev bölgesinde bulunan yerel müze İvankiv’e yapılan saldırı sonucu dünyaca ünlü Ukraynalı ressam Mariia Pryimachenko’nun 25 eserinin yanarak yok olduğu” haberini okumuştuk. Rusya’ya yönelik yaptırımlar da, dünyanın bu ülkenin zengin kültür-sanat faaliyetlerinden bir şekilde mahrum kalmasına neden oluyor. Ukrayna ve Rusya’da her alandan sanatçılar çaresizlik içindeler. Her iki ülkeden sanatçıların ülkelerini terk etmek zorunda kalışlarına dair hikayelerine şahit oluyoruz. Bu arada Putin’in politikasından sanki Rusya kültür-sanat dünyası da sorumluymuş gibi tutum takınıp, Rus sanatçılara, edebiyatçılara karşı anlamsız tavırları kabul etmek mümkün değil.



Yazının Devamını Oku

Ferahoğlu’dan doğa mesajları

21 Mart 2022
Necati Seydi Ferahoğlu, eserlerindeki horoz ve keçi figürlerinin yanı sıra virane evleriyle tanınan, yüksek lisans eğitimi yapmış bir ressamımız.

Eserlerini uzun süredir bildiğim ve takip ettiğim Ferahoğlu ile yüz yüze tanışmam Art Ankara’da oldu. Çalışmalarını Trabzon’daki atölyesinde sürdüren Ferahoğlu, Amasya’da doğmuş. Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Grafik Anasanat Dalı’ndan mezun olduktan sonra, yüksek lisans eğitimini de Gazi Üniversitesi Resim Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda tamamlamış.
Ferahoğlu ile fuarda eserlerinin de sergilendiği Grup Sanat Galerisi reyonunda galeri sahibi Müfit Metin’le birlikte sohbet etme fırsatını buldum. “Sanatçı eserinde hiçbir şeyi yapmış olmak için yapmaz. Tuval üzerinde yapılan her arayış sanatçının bir takım kaygılarını dile getirmek için verdiği bir mücadeledir” diye başladı söze Ferahoğlu. Resimlerine Grup Sanat Galerisi’nde ulaşabileceğiniz Ferahoğlu’nun sohbetimizde bundan sonra anlattıklarını özetleyerek sunuyorum:



“Horoz, keçi, virane evler gibi konuları ele alışımdaki temel kaygılarımın başında insanların doğaya ve doğada var olan canlılara karşı sırtını döndüğünü düşünmemdir. Horoz uyanışın sembolüdür. Benim resimlerimdeki horozlar, insanların bu aymazlık uykusundan uyanmaları gerektiği mesajını veren semboldür. Keçinin ise inatçı yönü resimlerimde ön plana çıkmaktadır. İnsanların doğaya verdiği zararlara karşı yine doğa inatla kendini yenilemekte, insan dahil bütün canlıları kucaklamakta, onların varlıklarını sürdürebilmelerini sağlamaktadır. İşte keçi burada kendini inatla yenileyen doğayı sembolize etmektedir. Zaman zaman resimlerimin arka planında kullandığım virane evler ise, insanların yok ediciliğini, umursamaz hallerini ve geçmişlerine sahip çıkmadan hemen her şeyi terk edebileceklerini sembolize etmektedir.
Resimlerimde arka mekanların kimi zaman soyut bir şekilde ele alınması ve yer yer evsel yapıların yerleştirilmesi aslında yok olmanın ve bu yok olmanın da insan eliyle olduğunun metaforik bir ifade şeklidir. Resimlerimde kullandığım bu metaforlar aslında geleceğimizin yok olması karşısında duyduğum endişelerin yansımalarıdır. Keçi ve horozları bire bir çizebilecekken öyle yapmıyorum ve daha desen vari çizgilerle deforme ederek başkalaştırarak çiziyorum. Buradaki asıl amaç, deformeler insan eliyle nasıl resme yapılabiliyorsa yine aynı elle doğaya ve burada yaşayan hayvanlara ve dolaylı olarak da insanın kendisine yapabildiğinin sembolleridir.

Yazının Devamını Oku

ArtAnkara’nın ardından

14 Mart 2022
Geçen hafta 8. ArtAnkara Çağdaş Sanat Fuarı’nın 10 Mart’taki açılışından bir gün önce yapılan VIP açılışına katıldım. Bu ziyaretimden izlenimlerimi anlatacağım.



VIP açılışın amacı, galeriler, ressamlar ve koleksiyonerler reyonları daha rahat bir ortamda gezip, satış görüşmelerini yapabilsinler diye. ATİS Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül’ün 8 yıldan beri düzenlediği ArtAnkara’nın başkentin sanat hayatına önemli boyutta hareketlilik kazandırdığı bir gerçek. İyi niyetle yapılmış, biraz amatörlük hissi veren çalışmaların bu yıl fuarda geçmiş yıllara göre daha fazla olması dikkatimi çekti. Fuar alanına ana kapıdan giriş yapıldığında ön plandaki galerilerin reyonlarında hatırlayabildiğim kadarıyla Devrim Erbil, Adnan Turani, Ergin İnan, Süleyman Saim Tekcan, Bedri Baykam, Hayati Misman, Ahmet Umur Deniz, Ahmet Yeşil, Hakan Esmer, İsmail Tetikçi, Orhan Umut, Ercan Ayçiçek, Adem Başpınar, Şahin Paksoy gibi bilinen ressamların eserlerini gördüm. Girişten arka taraftaki konferans bölümüne doğru gidildiğinde ise amatör ruhun daha fazla ön plana çıktığına şahit oldum. Ankara’ya çok önemli bir müze kazandırmış olan Mustafa Ayaz’ın eserlerinin bu yıl fuarda olmaması sanatseverler için eksiklikti. Oysa Mustafa Ayaz Müzesi, bundan önceki fuarlara katılırdı. Yine Ankaralılığı ile övünen, bir süre önce atölyesini İstanbul’a taşıyan Yalçın Gökçebağ’ın eserlerine de rastlayamadım.
Fuara İstanbul’dan da katılım vardı. İstanbul’dan gelen galeri sayısı geçmiş yıllara göre sanki biraz azdı. Geçen yıllardan bildiğim bazı galerileri bu yıl göremedim. İstanbul’da son dönemde ismini sıkça duyduğumuz genç kuşak galericilerden Esra Öztürk yönetimindeki Galeri ArtGet Alpay Aksayar’ın; Nazım Balaban yönetimindeki Balaban Sanat da 2019’da aramızdan ayrılan İbrahim Balaban’ın resimleriyle göze çarpan galerilerdi. Fuarda bu yıl Sanatçı Onur Ödülü Zafer Gençaydın’a, Sanata Katkı Onur Ödülü Lucien Arkas’a, Sanata Katkı Kurum Onur Ödülü de İMOGA’ya verildi.
Pandeminin etkisini sürdürmesi, fuarın açılmasından kısa süre önce de Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlaması, bu yıl uluslararası düzeyde katılımı olumsuz etkilemiş gibiydi. Fuarı gezerken kulağıma fısıldananları dost tavsiyesi olarak buraya yazayım: ArtAnkara’nın devamlılığı başkentte plastik sanatlar etkinliğin güçlenmesi için önemli. Ancak amatör çalışmaların fazlalığı ileride usta isimlerin bu fuara katılımlarını daha da azaltabilir. Bu da bir süre sonra ArtAnkara’yı çağdaş sanat fuarı olmaktan çıkarıp, daha alt seviyeye dönüştürebilir.


Yazının Devamını Oku

Hürriyet Ankara yazdı “Arkadaş”a destek geldi

7 Mart 2022
Geçen hafta Ankara ile özdeşleşmiş Arkadaş Kitapevi’nin her ay düzenli çıkardığı “Arkadaş Ankara Kültür Sanat Etkinlikleri” kitapçığından bahsetmiştim.

Bu kitapçığın Ankara’daki kültür-sanat etkinliklerinin başkent halkına duyurulmasında önemini anlatmış, içinde bulunduğumuz zor ekonomik koşullardan bu kitapçığın da etkilendiğini söylemiştim. Kitapçığın yaşaması için gerçekten olağanüstü çaba gösteren Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Timur Zeren, “Ankara’da en yoğun kültür sanat faaliyeti Çankaya ilçesinde. Bu nedenle Çankaya Belediyesi’nin bize desteği bu kitapçığın yaşamasına çok büyük katkı sağlar” açıklaması yapmıştı.



Zeren’den bu hafta olumlu haber geldi. Zeren’in bu köşede yer verdiğimiz çağrısıyla bizzat Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen ilgilenmiş. Taşdelen, belediyenin Kültür Dairesi’ne Arkadaş kitapçığına destek olunması için gereken talimatları vermiş. Nisan ayından itibaren Arkadaş kitapçığının destekçilerinden birisi de Çankaya Belediyesi olacak. Timur bey, telefonda müjdeyi verirken son derece mutluydu:
“Hürriyet Ankara’daki yazınızdan sonra Çankaya Belediyesi bana ulaştı. Gereken desteğin verileceği tarafıma bildirildi. Çankaya Belediye Başkanı Sayın Alper Taşdelen’e çok teşekkür ediyorum. Elbette bir teşekkür de size ve Hürriyet-Ankara’ya”.
Timur beyin bu müjdesinden çok mutlu oldum. Gösterdiği hassasiyet için ben de Sayın Taşdelen’e teşekkür ederim.

Yazının Devamını Oku

Arkadaş kitapçığı

28 Şubat 2022
Ankara’da bir kitapçıya, sanat galerisine ya da bir kafeye gittiğinizde “Arkadaş Ankara Kültür Sanat Etkinlikleri” kitapçığını görebilirsiniz. Her ay düzenli çıkan kitapçık, bu yıl 30. yılını kutladı. Bu köşenin altında yer alan “Kentte ne var?” bölümü de bu kitapçıktan yararlanılarak hazırlanıyor.

Adı artık Ankara ile özdeşleşmiş Arkadaş Kitapevi tarafından çıkarılan bu kitapçığın hazırlanmasına birçok isim katkı sağlıyor. Ancak tüm zorluklara rağmen kitapçığın yaşaması için gerçekten olağanüstü çaba gösteren bir isim var: Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Timur Zeren.



Her ay kitapçık çıkmadan önce Timur beyi, bir galeriden ötekine, bir kafeden diğerine hiç gocunmadan koştururken görürseniz. Kitapçığın yaşaması için sayfalarına duyuru ilanları alması hayati önemdedir. Timur bey ve ekibi bunun için aralıksız uğraşır. Arkadaş kitapçığında Ankara’daki kültür sanat etkinlikleri ile ilgili her şeyi bulabilirsiniz. Kültür sanat dünyasından haberler, devlet ve özel tiyatroların aylık programları, sanat galerilerinde devam eden ve açılacak sergilerin ayrıntılı bilgileri, karma etkinlikler, sinemalar, müzeler, yeni çıkan kitaplar, seyahat acentelerinin Ankara çıkışlı yurt içi ve yurt dışı tur programları, kafe, bar ve restoranların adresleri, sanat dünyasından isimlerle röportajlar, vefat eden sanatçılar, kısacası aklınıza gelebilecek her türlü şeye ilişkin bilgi sahibi olmak istiyorsanız, Arkadaş kitapçığının elinizin altında olması lazım.
Yazının başında belirttiğim gibi, bu kitapçığın yaşaması için ilan alması sor derece önemli. Çünkü bu kitapçık para karşılığı satılmıyor. Timur beye kitapçığı nasıl yaşattığını sormak için bir dokunsanız, bin ah işitirsiniz. Ne zaman konuşsam Zeren en çok da Çankaya Belediyesi’ne sitem eder: “Allah aşkına her ay bu kitapçık eline geçiyor. Ankara’da en yoğun kültür sanat faaliyeti nerede? Çankaya ilçesinde. Kaç defa gittim Çankaya Belediyesi’ne, bize destek olsunlar diye. Öylesine maddi destek istemiyoruz. Bize verecekleri ilanlarla bu kitapçığın yaşamasına katkı sağlarlar. Hepsi bu. Kâğıt fiyatları aldı başını gitti. Ama ben elimden geldiğince bu kitapçığı yaşatmaya çalışacağım. Bunun için de kültür sanat faaliyetinde bulunanların kitapçığımıza katkıları gerçekten çok önemli.”
Bu haftaki yazımı önce COVID 19’a yakalanmam nedeniyle (Bu arada yeniden sağlığıma kavuştum) geçmiş olsun dileklerini ileten sanatsever dostlara teşekkür ederek, sonra da Timur Zeren’in şubat ayı Arkadaş kitapçığında yazdığı köşesinden bir bölümle bitirelim:

Yazının Devamını Oku

COVID-19 arası

21 Şubat 2022
Ankara’da iyice daralan COVID-19 çemberinden ben de kaçamadım.

Nerede, kimden, nasıl bulaştı, ben mi onu buldum, o mu beni buldu, bilebilmem mümkün değil. Belirti başlar başlamaz temas halinde olduğum arkadaşlarıma ve gazeteye hemen haber verdim. Şükür, hiç birinde olumsuz bir durum yok. Aşılarımı yaptırdığım için grip gibi geçirdim. Sadece bir iki gün biraz fazla kırgınlığım oldu. Aşı karşıtı bir yakınımın yaşadığı sıkıntılara şahit olduğum için, “İyi ki aşılarımı zamanında yaptırmışım” dedim. Geçen hafta evde karantinada olmam nedeniyle sanat dünyasından uzak kaldım. Haftaya bulaşmak umuduyla, sağlıcakla kalın, tavsiyem, aşılarınızı zamanında yaptırın.

Yazının Devamını Oku

Mehmet Babat’tan inşaat ve kentleşme

14 Şubat 2022
Genç kuşak ressamlardan Mehmet Babat, Grup Sanat Galerisi’nde (Hollanda Caddesi) 5 Mart’a kadar sürecek olan “Geri dönüş” isimli sergisinde de daha öncekilerde olduğu gibi inşaat ve kent yaşamını konu olarak seçmiş.

Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’ndan 2013’te mezun olan ve aynı üniversitede yüksek lisansını tamamlayan sanatçı, çalışmalarında inşaat temasını seçmesinde ailesinin inşaat işiyle uğraşmasının önemli rolü olduğunu söylüyor. Yaz tatillerinde ailesinin inşaatlarında çalışan Babat, özellikle vinçlere çıkınca aşağıda gördüğü farklı dünyadan etkilenmiş, zaman içinde tanıdığı yapıları ve inşaat malzemelerinin resimlerini yapmaktan keyif almaya başlamış. Babat bir söyleşisinde inşaat konulu resimlerinin sosyolojik boyutunu da özetle şöyle anlatıyor:



“Yapılmakta olan inşaatların tepesinden bakarak insanlığın kütleler altında nasıl ezildiğini gördüm. Üniversitelerde ilk yıllar natürmort ve kompozisyon çalışmalarıyla geçer. Ben, ikinci sınıftan itibaren inşaatlarla ilgili 30’dan fazla resim yaptım. Gazi Üniversitesi Resim Bölümü’nün karşısında yapılmakta olan binanın resmini yaparak, Mustafa Ayaz Resim Yarışması’nda dereceye girdim. Yüksek Lisans seviyesine geldiğim zaman işin sosyolojik yönünü düşünmeye, toplu halde yerleşik yaşamın neden ve sonuçlarını sorgulamaya başladım. Zamanla kültürel ve estetik değerlerdeki değişim ile sanayi devrimine kadar olan süreçte yapılardaki değişimleri inceledim. O zamanlar insanların rahatlığı önemliydi. Kapitalizmin başlamasıyla kat sayıları yükselerek para kazanma kaygısı başladı. Onun için benim resimlerimde insan figürü yoktur. Çünkü insanlar kentleşme karşısında görünmez oldular, topraktan uzaklaştıkça bencilleştiler.”
“Neredeyse şehrin herhangi bir noktasında kafamızı kaldırdığımızda bir şantiye alanını görmemek mümkün değil. İnsanların değiştiği bir yerde, karşı konulamaz ve inkar edilemez değişim vardır. Kentler,
mekanlar ve olaylarla birlikte insanlar tarafından oluşturulur ve yok edilir” diyen sanatçının bu sergisindeki resimlerde inşaat sahalarının ön planına yerleştirilmiş değişik hayvan figürleri de dikkat çekiyor. Babat eserlerine hayvan figürlerini koyarak, insanoğlunun yoğun kentleşmeyle doldurduğu alanlarda doğadaki diğer varlıkların yaşam sahalarını nasıl yok ettiğine ve hayvanların haklı geri dönüş mücadelelerine dair mesaj vermiş gibi.

Yazının Devamını Oku

İki kadın ressam

7 Şubat 2022
Bu hafta size iki kadın ressamdan bahsetmek istiyorum. Köşemizin ilk konuğu İzmir’den bir sanatçı.

Galeri Soyut’ta sergisi halen devam eden Bengü Bahar. Bahar, 1992 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bağlı Buca Eğitim Fakültesi Resim Eğitimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı yıl Avusturya’nın Salzburg kentinde Uluslararası Yaz Akademisi’nde George Eisler Atölyesi’nde çalışmış. Sanatçı, 1997’de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yüksek lisansını, 2004’te de “sanatta yeterlilik” programını tamamlamış.
Bengü Bahar’ın “An” adını verdiği sergisinde ağırlıklı iç mekân çalışmaları karşımıza çıkıyor. Sanatçının sıcak pastel renkleri tercih ettiği çalışmaları “Mekân içinde huzuru” çağrıştırıyor. Serginin manifestosunda özetle şöyle deniyor:



“An, dün ya da bugün eserlerinin hissedilen en başat duygusudur. Her resimde az önce birisinin çıkıvermiş duygusu, kurgusal bir kompozisyon yerine ‘An’ etkisini pekiştirir. Bu duyguyu sağlayan boş odalar, kullanılmış eşyalar yer-yurt arayışını sürdürmüş bir çocuğun aitlik duygusuna göndermeler yapar. Ve o çocuğu kucaklar sarmalar ve bugüne getirir. Geçmişle barışmanın farkına varan birey için ise en ‘kutsal’ artık bugündür. Bugünü belgeler, arşivler, biriktirir ve kolajlarla ‘an’lar katmanlarına dönüştürerek ölümsüzleştirir. Hızla akan her gün yeni günde önemini kaybederken biriken materyaller duyguların temsilcisi olarak plastik etkilerine bürünerek görevlerini üstlenirler. Bu hız ancak dışa vurumcu bir metotla bütünselleşir. Eserlerin bir kısmı günümüz farkındalığı gelişmiş her bireyin geçmişle hesaplaşmasına simgesel bir anlayışla yaklaşırken, bir kısmı ise en taze ‘an’lara belgesellik yapar.”

AYLA KAYIRAN

İkinci konuğumuz Ankara’dan Ayla Kayıran. Asım Yücesoy ve Funda İyce Tuncel atölyelerinde desen, kara kalem, guaj, pastel, suluboya ve yağlı boya dersleri almış olan sanatçı, çalışmalarını kendi atölyesinde sürdürüyor. Kayıran’ın eserlerinde peyzaj çalışmaları öne çıkıyor. Doğada gördüklerini ve hissettiklerini hayal gücü ile tuvale aktarmayı sevdiğini belirten sanatçı, eserlerindeki figürü çoğu zaman deforme ederek özgün-renkçi anlayışla zenginleştirdiğini söylüyor. Kayıran, “İmzamı atarken kesinlikle notamı da iliştiriyorum. Bu, resmimde yaşanmışlığı ve mutlu zamanların var olduğunu simgelemektedir” diyor.

Yazının Devamını Oku