Kayın şeyler mitolojisi

Mitoloji, ille de tanrıların tuhaflıklarını anlatacak değil. “Kaynım geldi” diyen biri de hiç farkında olmadan bir parça mitolojiye dalmış oluyor.

Haberin Devamı

Kayın şeyler mitolojisi

Kayın ormanı. Karsız.

Evli olanlarımız yaşar, olmayanlarımız da bilirler ki evlenince insanın bir sürü “kayın” akrabası olur. Kayın annemiz olur, ona kayınvalide veya kayın ana deriz, ki kayın ana, ağzımızda “kaynana” biçimine dönüşür; kayın babamız olur kayınbaba veya kayınpeder deriz. “Geçen gün kaynım geldi” deriz mesela. “Kaynım geldi” lafını sadece erkekler için söyleriz, ana dışındaki kadınları kapsamaz “kayın” nedense. Kayın kız kardeş veya kayın bacı yoktur, ona görümce veya baldız denir. “Nedense” dediğime bakmayın, nedenini biliyorum, yazı bitince, anlatmayı becerebilirsem, siz de biliyor olacaksınız umarım.

Haberin Devamı

BU KEZ TÜRK MİTOLOJİSİNE BAKIYORUZ

Kayın şeyler mitolojisi

Bu uygulama, Türklerin binlerce yıldır sürdürdüğü bir şey.

Biliyorum, sık sık mitolojideki şeylerden söz ediyoruz ve bu nedenle Yunan’ın ve Sümer’in bolca adı geçiyor. Çok normal tabii. Ancak unutmayalım ki (sık sık söylediğim gibi) bugün mitoloji dediğimiz şey, bir zamanlar insanların inançlar sistemiydi. Bugün, Yunan’dan, Roma’dan önce Türk mitolojisine uzanacağız. Malum, Orta Asya’da yaşayan, İslam ile henüz tanışmamış Türklerin kendilerine göre inançları, töreleri, öyküleri, sözlü de olsa gelişmiş bir edebiyatı vardı. Türk dendiğinde ha bire at üstünde yaşayan, at üstünde gezinen bir grup insan hayal edenler yanılıyorlar. Öyle kavimler de var tarihte ancak Türkler, tarım ortaya çıktıktan sonra yerleşik düzeni sevmiş bir topluluk ama hayvancılık yapan grupların mevsimlik göçleri terk etmeleri elbette mümkün değildi, aksi halde hayvanlar telef olurdu.

BOZKIRIN ORTASINDA

Kayın şeyler mitolojisi

Bir Anadolu halkı olan Urartular’dan kalma bir Hayat Ağacı tasviri.

Haberin Devamı

Orta Asya’nın eski Türklerinde kadın, “hayat veren” olarak tanımlanır, büyük saygı görürdü. Detaylarını Erkek Denizinde Kadın Gemiler isimli kitabımda etraflıca yazmıştım. (Geoturka Yay. 2019) O nedenle buraya almayacağım, yerimizi harcamayalım. Hayat vermek, kutsaldır. Kutsal nedir diye sorduğumuzda pek net yanıtlar vermeyi beceremesek de, nelerin kutsal olduğu sorulursa, sayacak şeyleri rahat buluruz. Hele eskiden, tek tanrılı dinler öncesinde, bozkırlarda kendi halinde yaşayıp giden bir topluluğun anlatacak çok şeyi vardı eminim. Hayal edelim: Etrafın dağlarla çevrili, kuşlar, böcekler, türlü hayvanlarla çevrilisin; kısmen kurak bir bölgede yaşıyorsun, doğanın tüm kudretini gözlemleyebileceğin arazileri yurt edinmişsin, doğayla iç içe yaşıyorsun, onunla karnın doyuyor, onunla yaşıyor, onunla ölüp onunla bir oluyorsun! Böyle bir durumda, tıpkı dünyanın kalanında olduğu gibi pek çok masal uydurmak, onları kült edinmek hiç de zor değil. İslâmiyet öncesindeki dinsel karakterimiz olan Şamanizm, sadece doğa ile türlü şekillerde iletişim kurmak değil miydi zaten?

Haberin Devamı

HAYAT VEREN DEYİNCE

Kayın şeyler mitolojisi

Baobab ağaçları

Kayın şeyler mitolojisi

Hayat Ağacının bir başka imajı

İnsanların arasında hayat veren, elbette kadın olmalıydı. Peki, bozkırın ortasında gür ve yeşil bir ağaç nasıl adlandırılabilirdi? Kışa girerken yapraklarını döken, baharda yeniden yeşeren, meyve veren, besleyen… Bir ağaç, zaten hayatın ta kendisi değil miydi? Ölmek, yeniden yaşamak, çoğalmak, büyümek, yaşlanmak… Buna uzun zaman, ama çok uzun zaman tanık olan bir millet, ağaç hakkında kim bilir neler düşünür değil mi? Düşünmüşüz zaten. Türklerde “Hayat Ağacı” denen bir inanış vardır ve ağaç kutsaldır. Bunun izini Dede Korkut öykülerinde de görürüz (Örneğin Salur Kazan hikâyesi) ağaç motifini ve daha pek çok edebî eserde. Kilimlerde motiftir, inanışta sağlamdır ağaç.
İşte kutsal kabul edilen ağaçlardan biri kayın ağacıdır. O kadar ki, ağaç diye resmedilen varlıkların (ağaç bir varlıktır) büyük kısmı kayındır. Resimlerden de göreceğiniz gibi, çocuklara ağaç çizmeleri söylendiğinde zaten kayına benzer bir şey çizerler, çünkü insanın kodlarına işlemiş bir görüntüdür bu, imgeleminde de başka türlüsü beklenemez. Tabii resimli Küçük Prens kitapları yayıldıktan sonra baobab ağacı çizen çocuklara da rastlanmıyor değil.

Haberin Devamı

ORTA ASYA SANILDIĞI KADAR DA KURAK DEĞİL DEMEK Kİ

Kayın şeyler mitolojisi

Avrupa’dan, hazan renklerine bürünmüş bir kayın.

Bu arada, Doğu ve Kuzey Avrupa’da bugün bile insanlar, kayın ağacının kötü ruhları, cinleri falan kovduğuna inanıyorlarmış, bunu yeni öğrendim. Hatta kırsal kesimlerde insanlar, evlerinin yanına kayın ağacı dikmeye özen gösteriyorlarmış, kötülükler “evlerden ırak” olsun diye. Bunların hep Orta Asya’dan yayılmış olması, hatta Sümer’e kadar eskilere gidiyor olması güzel değil mi? (Bu yazıda Sümer bağlantısını anlatamayacağım, çünkü onu başka bir yazıya saklıyorum ama fark ettiğiniz gibi öyle bir bağlantı var.) Ağaçla, ağaç süslemeyle ilgili Orta Asya Türk geleneklerinden kısmen yılbaşında ağaç süslemek ile ilgili bir yazımda söz etmiştim. Ne yazık ki pek çok insan bunu Hıristiyan geleneği zannediyor. Halbuki insan, hele bir de bizim atamız olan insan, binlerce yıldır ağaç süslüyor yeryüzünde!

Haberin Devamı

MUAZZAM VARLIK KADIN

Kadın “hayat veren”se, hayatı sembolize eden ağaca ne isim vermeli? Etimologlar, “kayın” sözcüğünün “kadın”dan, yani Türkçe hatundan geldiğini söylüyorlar. Hatun da, Divânü Lügâti’t-Türk’ten de öğrendiğimiz gibi, “qatun”dan geliyor. Türkçe. Kadın ve kayın. Hayat vericilikleri, hayatı sembolize edişleri ile aynı sözcükten türemiş iki isim. İki dev kavram.
Kayın ağacı, kabuğundan pek çok şey üretilebilen bir ağaç. Dalları, lifleri, yaprakları, çiçekleri… Saymakla bitmeyecek türden. Çizince gövdesinden süt de çıkıyor üstelik. O dönemin insanının aklına, kadından başka ne gelebilir ki böyle muazzam bir varlık için isim düşünürken? Başka, bildik bir muazzam varlığın ismi: Kadın.

KAYINLARIN ARASINDA…

Peki, kayınvalide, kayınpederin bu ağaçla ne ilgisi var? Bu kavramların biraz cinsiyetçi tarafı var ama binlerce yıllık bir geçmişi olduğu için bugün yargılamak değil niyetimiz. Eskiden gelen bir yanlışı değiştirebilir, düzeltebiliriz ama yargılamakla uğraşmak doğru değil. En azından “gelenek” türünden şeyleri. Efendim, kayın, ağacın yanısıra, “evlilik yolu ile akraba” olmaya da deniyor. Ama o da “kadın” ile ilgili. İşte işin cinsiyetçi tarafı da bu zaten. Erkek, bir “kadınla” evlendiğinde yeni akrabaları oluyor. Kadının anası, adamın kayın anası (kaynanası); babası, kayın atası (kaynatası); kayın eçesi (eçe, eke, ağabey, yani bizde son zamanlarda yanlış olarak “abi” diye yazılan, kimilerinin “ağbi” diye iyice mahvettiği büyük erkek kardeş anlamına gelir) önce kayınçesi, sonra ses değişim yoluyla kayınçosu olur… Tabii zaman içinde bunlar “karşılıklı” hitaplar oldu ama çıkışı bu.
Şimdiiii…. Ana ile annelikle, kadınla kimsenin derdi yok, kavramlar çok açık ama şu kayınpeder de ne demek yahu? Kayın kısmı tamam da, ata varken, baba varken, peder nereden girdi işin içine?

PEDER BEY!

Zannederim ki ağaç süslemenin Hıristiyan geleneklerinden geldiğini sananlar, kayınpeder derken de kendilerini biraz tuhaf hissediyorlardır. (Şu an gülüyorum.) Doğru ya, peder dediğin kilisede olur onlara göre. Tıpkı rahip ve papaz gibi. Halbuki bilseler peder sözcüğünün Hintçe-Farsça kökenden gelen “baba” kelimesi olduğunu, öyle hissetmeyecekler. Farsçası padar veya pidar olan sözcük pitar veya pita olarak kullanılır Hintçede. Hint-Avrupa dil ailesinin kökü bu topraklar olduğu, buralardan yola çıkan kavram ve sözcüklerin Romalara kadar gittiği bilindiğine göre, Latincede sözcüğün pater, Almancada vater, İngilizcede de father olmasına şaşmamalı! Bunların hepsi baba işte.
Bir başka babamız daha var. Yukarıda saydığımız kökten geliyor tam olarak ama biraz değişmiş, Yunancaya girince “papas” olmuş. O da baba anlamına geliyor. Aynı zamanda “muhterem, saygı değer kişi” de demek. Bu papas da bizim dilimizde dönmüş mü papaza? Hatta, geçen hafta yazdığımız Vatikan vardı ya, hani “kehanet tepesi” anlamına gelen, işte o Vatikan’da oturan Papa da bu sözcüğün ta kendisi değil miymiş meğer!
Dünyanın hemen bütün dillerinde aşağı yukarı “baba” sesi ile anlatılır baba kavramı. Abba olur, tata olur, pata olur, pa olur… Ama özünde, çocuk dilinden alınma “baba” vardır. Bu, (öyle iddialar da gördüm konuyu araştırırken) dünyanın bütün dillerinin Türkçeden kaynaklandığı anlamına gelmiyor tabii ki. Ama insan merak ediyor doğrusu: Ya Eski Ahit’te anlatılan Babil Kulesi öyküsü gerçeği ifade ediyorsa? (Bunu size başka bir yazıda aktarayım, söz.)

R-H-B ve R-B-B

Bir “saygıdeğer kişi” kişimiz daha var söylememiz gereken. Dilimizdeki kökeni Arapçadan gelir: râhib. Türkçe kuralları, onu rahip yapmış. Ama Semitik kökleri, r-h-b sesleri ile birlikte yayılıp durmuş. Aramca ve İbranicede de var aynı sözcük. Hatta öğretmen anlamına gelen İbranice rabbi, Arapçadaki rabb, ulu, ulu kişi, malik, sahip ve Tanrı anlamlarına geliyor. Akraba sözcüklerdir hepsi. Ve elbette tüm sözcükler insan icadı olduğundan, Tanrı, tüm kelimelerden münezzehtir. Bizim derdiğimiz lisanlarda kullanılan kelimeler, anlamları ve kökleri. Bu yolla, kültürlerin, sandığımız ya da olması için inatla uğraştığımız kadar ayrı olmadıklarını, çok fazla sayıda ortak noktaya sahip olduklarını görebiliyor, sadece insan olmanın kardeş olmaya yettiğini kavrayabiliyoruz. Yani, gönlü olan kavrar tabii.
Bu haftalık da bu kadar olsun dostlar. Aslında ben size “görümce”yi de anlatacaktım ama yerim bitti. Zaten onun etimolojisi çok farklı. Başka yazıda umarım. Ağaçtan valideye, kayından papaza sözcüklerarası hızlı bir yolculuk yaptık yine. Umarım keyif vermiştir size de. Bu arada, önümüzdeki hafta babalar günü varmış. Hazır sözü açılmışken, tüm babaların, papaların, rahiplerin ve de pederlerin günü şimdiden kutlu olsun. Kalın sağlıcakla.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

YAĞIŞ VE SERİNLİK GELİYOR
Evet, bir anda çok ısınıp terledik yine ve bu haber sevindirici. Bugünden pazara zaten üzerimizde bulutlar dolaşmayı, zaman zaman da yağış bırakmayı sürdürecek ama Güney Marmara için asıl serin nefes, pazar gecesinden itibaren alınacak gibi görünüyor. Fakat, rüzgâr belirgin bir hamleye sahip değil. Yani, yelken açmak isteyen dostlar buldukları her rüzgâr kırıntısını iyi değerlendirmek zorundalar zira durmuş oturmuş bir rüzgâr görünmüyor. Keyfiniz bol, neşeniz daim, sağlığınız yerinde olsun.

Yazarın Tüm Yazıları