Anne veya babanın, velayeti kendine bırakılmayan veya velayeti her iki tarafa bırakılsa da çocuk ile belirli zamanlarda ve belirli koşullarda yapacağı görüşmeye kişisel ilişki veya şahsi ilişki denilmektedir.
Yargıtay yakın tarihli bir kararı ile henüz beş yaşında olan müşterek çocuğun terör örgütü sempatizanlığını çağrıştırır şekildeki fotoğraflarının uygunsuz ifadelerle sosyal medyaya anne ve yakınları tarafından yüklenildiği, müşterek çocuğun baba yanına gelmesinden sonra aldırılan sosyal inceleme raporunda korkmuş olduğu, sürekli ağladığı, kapının arkasına saklandığı gibi somut durum tespitlerine dayanarak, müşterek çocuk ile anne arasındaki kişisel ilişkinin çocuğun üstün yararı doğrultusunda kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini belirtmiş olup bu karar bir kez daha çocuğun üstün yararının önemine vurgu yapmaktadır.
Velayet ve müşterek çocuk ile şahsi ilişki tesisi kamu düzenine ilişkin olup velayette anne ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur.
Bahsi geçen karar şahsi ilişkinin kaldırılmasına atıf yapmaktaysa da benzer bir olayda velayetin değiştirilmesi davasının da gündeme geleceğini belirtmek gerekir.
Çocuğun velayeti kendisinde olmayan eş ya da kişi nezdinde, velayet hakkını elinde bulunduran eş ya da kişiye karşı, çocuğun üstün yararını gözetmemesi halinde velayetin değiştirilmesi talebinde bulunulabilir, değişen olguların zorunlu kılması halinde, çocuğun menfaatine aykırı durumların geliştiği gerekçesine dayanarak, velayetin değiştirilmesi talep edilebilir.
Bahsi geçen karar somut bir olguya dayanmakta olup her olayın kendi içinde somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekir.
Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlığından ve Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi'nden dayanağını alan bu ilke gereği, iş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz.
Bir işyerinde işveren, işçileri arasında ayrım yapıyor ve eşit davranmıyor ise işçiler iş sözleşmelerini haklı nedenle feshedebilir, buna bağlı olarak tazminatlarını almaya hak kazanabilirler. Bu noktada işçi, hem kıdem tazminatını hem de eşit davranma borcunun ihlaline dair verilecek tazminatı almaya hak kazanacaktır.
Eşit davranma ilkesi tüm hukuk alanında geçerli olup, iş hukuku bakımından işverene işyerinde çalışan işçiler arasında haklı ve objektif bir neden olmadıkça farklı davranmama borcu yüklemektedir. Bu bakımdan işverenin yönetim hakkı sınırlandırılmış durumdadır. Başka bir ifadeyle işverenin ayrım yapma yasağı işyerinde çalışan işçiler arasında keyfi biçimde ayrım yapılmasını yasaklamaktadır.
Emsal işçiler için tanınan yan ödemeler, prim ve ikramiye ödemeleri, sosyal yardım ve haklardan uzaktan çalışma yapan işçilerin de ayrım gözetilmeksizin faydalandırılması gerekmekte olup aksi halde eşit davranma borcuna aykırılık nedeniyle işverenin tazminat sorumluluğu doğacaktır.
İşverenin eşit davranma borcuna aykırı davranmasının yaptırımı değinilen Kanun'un 5. maddesinin altıncı fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan hükme göre işçinin dört aya kadar ücreti tutarında bir ücretten başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep imkânı bulunmaktadır. Söz konusu fıkra metni emredici nitelikte olduğundan, anılan hükme aykırı olan sözleşme kuralları geçersizdir. Geçersizlik sebebiyle ortaya çıkan kural boşluğu eşit davranma ilkesinin gereklerine uygun olarak doldurulmalıdır.
SGK işten ayrılış kodlarına göre 29 kodu, “İşveren tarafından işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeni ile fesih” anlamına gelmektedir. İşverenin işçisini bu kod ile çıkarabilmesi için işçinin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/II bendi kapsamında belirtilen fiillerden birini işlemesi gerekmektedir. Bu kod ile işten çıkarılan işçiye kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi hakları verilmek bir yana işçi çıkarılma kodu nedeniyle işsizlik maaşı dahi alamamaktadır.
İşyerlerinde pandemi sürecinde bu kodla işten çıkarma tehdidi çokça artmış, bu şekilde işten çıkarılan işçiler ise gerçeğe aykırı bu bildirim nedeniyle yeni iş arama süreçlerinde karşılarına çıkan 29 kodu nedeniyle de ciddi sıkıntılar çekmektedirler.
29 koduna karşı yapılabilecekler
Ağır çalışma koşullarının meşru kabul ettirilmeye çalışılması sonucunda, kabul etmemenin “meşru” bir işten çıkarma gerekçesi sayıldığını gösteren 29 kodu ile işten çıkarmalara karşılık, işçi gösterilen gerekçenin geçerli olmadığı kanaatinde ise fesih bildiriminin yazılı tebliği tarihinden itibaren bir ay içerisinde işverene karşı iş mahkemesinde işe iade davası açabilmektedir.
İşçinin talebini içeren bir dava ise de feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükü işverene aittir. Ancak işçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde bu iddiasını ispatla yükümlü olur. İşe iade davası, iş sözleşmesinin feshinin geçerli bulunması ya da feshin geçersiz sayılması ile sonuçlanır. Bu davada işçi tarafından yapılan hukuki işlemin geçersiz olduğu yani iş sözleşmesinin devam ettiğinin tespiti talep olunmaktadır. Feshin geçerli sayılması halinde işçinin işe iadesi söz konusu olamayacaksa; işçinin hak kazanmış olması, şartların oluşması hallerinde ihbar ve kıdem tazminatı isteme hakkı söz konusu hale gelecektir.
İşe iade istemeyen işçi ise haksız iş akdinin feshi nedeniyle işe iade talep etmeksizin işçilik alacaklarını da talep edebilmektedir.
Başlangıçta alınması planlanan gayrimenkulün ekspertizini yaptırmanın değer belirlemekten çok daha fazla faydası olacaktır. Ekspertiz raporu belediye encümeni kararı, tapu takyidatı, deprem hasarı gibi hususlarda gayrimenkul hakkında tarafları aydınlatacaktır.
Satıcı veya alıcının, alınması planlanan taşınmaz hakkında başlangıçta bir anlaşma yapması tarafların cayması haline karşın, tarafları koruyucu olacaktır.
Taraflar şartlarda anlaştıysa; tapuda işlem yapmanın tek günlük bir işlem olduğunu sadece aşamaların takip edilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
Gerekli evraklar tapudan bir liste halinde alınabilecek olup tapu müdürlüğünün ihtiyaç olduğuna kanaat getirmesi halinde müdürlükçe sağlık raporu istenebilecektir. Buna hazırlıklı olmak için önceden tapu müdürlüğü ile görüşme yapılabilir.
DASK, emlak rayiç bedel yazısı ve başvuru evrakı ile birlikte tapu müdürlüğüne başvuruda bulunulmakta olup tapu müdürlüğünce, SMS ile bilgilendirilmek üzere başvuru talepleri işleme alınmaktadır. Bahse konu bilgilendirme SMS’i ile alım-satım harcı ve döner sermaye harcının ne kadar olduğu ve hangi hesaba yatırılacağı ve randevu saatiyle bildirilecektir. Bu saate kadar bu ödemeler yapılarak randevu saatinde tapuda hazır olunmalıdır.
Belediyeden emlak rayiç bedeli alınırken geçmişe dönük emlak borcunun olmaması gerekmektedir.
Alım satımlarda gerçek bedelden tapu kaydı alınması, tavsiye niteliğinde olup tapu işleminin tamamlanması için bedelde anlaşıldığı tapu memurunu beyan edilmelidir.
Tapu senetlerinde artık resim yer alması zorunluluğu olmayıp yukarıda sayılan başvuru evrakları arasında sayılmamıştır.
Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından Pandemi Sosyal Destek Programı kapsamında e-Devlet Kapısı üzerinde yer alan Pandemi Sosyal Destek Ön Başvuru Formu aracılığıyla sosyal yardım başvurusu yapılabilir.
Online başvuruda yaşanabilecek yoğunluğun, hizmete erişime engel olmasını önlemek için TC Kimlik Numarasının son hanesi;
Cumartesi ve Pazar günleri herhangi bir sınırlama olmaksızın tüm vatandaşlar söz konusu hizmeti kullanarak başvurularını iletebilecektir.
Başvuru süreçleri e-devlet üzerinden takip edilebilecek olup değerlendirmeler, kişi bazlı değil, hane bazlı yapılacaktır. Aynı haneden birden çok başvuru yapılması halinde, tek başvuru olarak değerlendirilecektir.
Kimler sosyal yardımdan faydalanabilir?
Başvuran kişinin hanesinde aşağıda belirtilen kapsamlarda yer alan birinin bulunması halinde başvuru değerlendirmeye alınmayacaktır:
Karayolları Trafik Kanunu 97. Maddesi “zarar gören zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava da açabilir.” Hükmünden hareketle davanın açılacağı sigorta şirketi, kazaya sebep olan sürücünün kasko veya trafik sigortasını hazırlayan sigorta olabilir. Mağdur olanlar bu davaları sigorta şirketi ve/veya kazada kusuru olan karşı taraftan talep edebilir.
Yaralamalı trafik kazalarında tedavi giderleri, kaza nedeniyle kaybedilen kazanç kaybı, çalışma güçlerinin azalmasından veya yitirilmesinden kaynaklanan zararlar ve ekonomik geleceklerinin sarsılmasından kaynaklanan zararlar talep edilebilir.
Ölümlü trafik kazalarında; cenaze giderleri, ölümün hemen gerçekleşmemesi halinde tedavi giderleri, çalışma gücünün azalmasından ve yitirilmesinden kaynaklanan kayıplar ve ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar talep edilebilir.
Prosedürlerden bahsetmek gerekirse öncelikle trafik sigortasına başvurmak bir dava şartı olup, sigortaya yazılı başvuru yapmadan açılan dava, dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilecektir.
Sigortaya karşı açılan bu davalar ticaret mahkemesinde görülecek olup sigortaya başvuran tarafın, dava açmadan önce arabulucuya başvurması da bir dava şartı olup prosedürün ikinci aşamasını oluşturacaktır.
Yalnızca sürücü ve veya araç işletene açılan davalar ise asliye hukuk mahkemesinde görülmektedir.
Sigortaya ve arabuluculuğa başvuru aşamalarının tamamlanması akabinde ise dava açılarak yargılama başlayacaktır. İş gücü kaybının vs. talep konusu edilmesi ile dava sürecinde zarar görenin adli tıbba sevki söz konusu olacak ve adli tıp raporu ve hesap raporları doğrultusunda karar tesisi söz konusu olacaktır.
Bu şekilde miras bırakanın ölümünden önce düzenlenmiş bir hususun mevcut olmaması halinde ise yasal miras paylaşımı, miras bırakanın eşinin olup olmamasına göre oranlanacaktır.
Miras bırakanın eşi, miras bırakanın çocukları yani altsoyu ile birlikte hayatta ise mirasın ¼’ü eşi, ¾ ü ise miras bırakanın çocukları arasında eşit olarak paylaştırılacaktır. Bu durumda üst soya miras intikal etmeyecektir.
Miras bırakanın eşi ile miras bırakanın üst soyu yani anne babası veya sağ olmamaları halinde bunların çocuklarının varlığı halinde, aralarında ½ oranında eşit olarak paylaştırılacaktır.
Miras bırakanın eşi, miras bırakanın büyükanne ve babasıyla mirasçı olur ise bu kez mirasın ¾’ü miras bırakanın eşine, ¼’ü ise büyükanne ve büyükbabaya verilecektir.
Miras bırakanın eşi hayatta değilse altsoyun varlığı halinde miras altsoy arasında eşit olarak paylaştırılacaktır.
Altsoy bulunmuyorsa, miras üstsoy arasında eşit olarak paylaştırılacaktır.
Miras payı nasıl tespit edilir?
Medeni Kanun miras bırakanın mirasını dilediği gibi paylaştırmasına izin vermemiştir. Saklı paylı mirasçılar öngörmüş olup bunlar miras bırakanın eşi, anne-baba ve çocuğu ve torunudur. Mirasçının kardeşleri ise mirasçı konumunda ise de saklı paylı mirasçı konumunda değildir.
Bir nebze somutlaştırmak için her alt işverenin taşeron olduğunu, ancak her taşeronun bir alt işveren olmadığını söyleyebiliriz. Alt işverenliğin unsurlarına bakacak olursak;
- Asıl işveren ve alt işverenin, ikisinin de işveren olması gerekir. Yani asıl işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi işlerinde çalışan kendi işçileri de bulunmalıdır.
- Alt işveren işçileri, asıl işverenin işyerinde çalışmalıdır.
- Alt işverene verilen iş, iş yerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin, asıl işe bağımlı ve asıl iş sürdüğü müddetçe devam eden bir iş olmalıdır.
- Alt işveren, üstlendiği iş için görevlendirdiği işçilerini sadece o işyerinde aldığı işte çalıştırmalıdır.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu
Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Her iş alt işverene devredilemez olup özellikle asıl işverenin kendi uzmanlığı alanına giren işlerin alt işverene verilemeyeceğini belirtmeliyiz.