Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.
Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.” Şeklinde açık ve net olarak Anayasanın 169. Maddesinde kanuni karşılığını bulduğu üzere yanan ormanların yerine otel yapılması hukuken mümkün değildir.
Dağlarımızın, bağlarımızın, ormanlarımızın, canlarımızın yandığı bu acı günlerde yanan ormanların imarı korkusu, toplum üzerinde baskı yaratmakta olup ormanlarımızın imara açılması 'Anayasa' ile engellenmiştir.
28 Temmuz Resmi Gazetesinde yürürlüğe giren Kanun, ormanların imara açılması tartışmalarını getirmiş olup Anayasanın üstünlüğü ilkesi gereğince Anayasanın yukarıda anılan maddesine zeval verilemez, Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Anayasa’ya aykırı işlemler hakkında kanun yoluna başvurma bilincinde olmak ise vatandaşlık bilincimiz için elzem olup AY 169. Md. Yanan orman alanlarının derhal ağaçlandırılmasını emretmektedir.
Malın ya da hizmetin ayıplı olduğunun anlaşılması karşısında tüketici;
Kanun gereği tüketicinin teslimden sonra 30 gün içerisinde ayıp hususunu satıcıya bildirmesi gerekmektedir. Gizli ayıbın varlığı halinde ise açık ayıpta olduğu gibi belirli süre yoktur. Yargıtay kararları uyarınca gizli ayıbın ortaya çıktığına vakıf olur olmaz satıcıya bildirimde bulunmak gerekir. Aksi halde ayıptan ötürü başvuru hakkı düşer.
Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan/hizmetten sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden ya da hizmetin ifa edilmesinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bunun yanı sıra bahse konu mal ayıp, ağır kusur ya da hileyle gizlenmişse başvuru için zamanaşımı süresi işlemez.
Başvuru değeri 2021 yılı için;
Başvuru, tüketicinin yerleşim yeri ya da mal ve hizmetin satın alındığı yer tüketici hakem heyetine yapılmalıdır.
11.330 TL ve üzerindeki uyuşmazlıklar için ise tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamayacaktır. Söz konusu başvuruların tüketici mahkemelerine, tüketici mahkemeleri bulunmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemelerine yapılması gerekmektedir.
Kanun ile uyuşmazlık tutarı 10.390 TL ve üzerindeki ve istisna kapsamında kalmayan tüketici uyuşmazlıkları zorunlu arabuluculuk kapsamına alınmış ve dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı haline gelmiştir. Bu doğrultuda, arabulucuya başvurmadan doğrudan dava açılması halinde dava usulden reddedilecektir.
“Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir” şeklinde kanunda karşılığını bulduğu üzere bir malın edinilmiş mal rejimine tabi olabilmesi malın, edinilmiş mal rejimi sürecinde edinilmiş olması ve emek karşılığı edinilmiş olması şartlarını birlikte ihtiva etmesini gerektirir. Rejimin özünü oluşturan “emek” kavramına ilişkin olarak eğer eşlerden biri bir malı emeği olmadan edinmiş ise örneğin o mal kendisine miras yolu ile geçmiş ise bu mal o eşin kişisel malıdır ve diğer eşin bu mal üzerinde hakkı söz konusu değildir. Miras yoluyla geçen bu malın geliri ise örneğin miras kalan dairenin kira geliri edinilmiş mal sayılacaktır.
Belirtmek gerekir ki; edinilmiş mallara katılma rejimi, tarafların edinilmiş mallarını, eşlerden her birinin kişisel malını ve paylı mallarını kapsamaktadır.
Kişisel mallar, kanunda sayılmış olup sayılanların yanı sıra mal rejimi sözleşmesiyle bir kısım malın da kişisel mal olarak kabulü mümkündür. Bu noktada kanun koyucu aynı zamanda eşlerin aralarındaki mali ilişkilerini iradeleri doğrultusunda düzenlenmelerine izin vermiş yasal mal rejiminin yanında seçimlik olarak birbirinden farklı üç mal rejimi türünü daha kabul etmiştir. Bunlar; mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı olup eşler aralarında yapacakları bir anlaşmayla yepyeni bir rejim türü yaratamazlar.
Evlenme sonrası mal rejiminin değiştirilmesi halinde, eşlerin o andan itibaren edinecekleri malvarlığı değerleri edinilmiş mal sayılmayıp kişisel mal kavramına girecektir. Rejimin tasfiyesi halinde ise edinilmiş malların ve kişisel malların değerlerinin saptanmasında rejimin sona erme anı esas alınacaktır.
Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar ise her iki eşin paylı mülkiyetinde sayılacak olup, başkaca bir mal rejimi seçilmemişse edinilmiş mal rejimini tabi tutulmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2020 Tarih, 2017/3-1040 Esas, 2020/240 Karar Sayılı kararında, erkeğe takılan takıların erkeğe, kadına takılan takıların ise kadına ait olduğu belirtilmiştir. Erkeğe takılan takılarda bir istisna getirilmiş olup buna göre kadına özgü olan takılar erkeğe takılmış olsa dahi kadının hakkıdır. Yargıtay nezdinde; erkeğe takılan takıların geline ait olduğu belirtilmiş iken erkeğe takılan kadına özgü olmayan takıların erkeğe ait olacağı görüşü hakimdir.
“Altınların iadesi” “altın alacağı” davalarıyla sıklıkla gündeme gelen altınların “kadına özgü” “erkeğe özgü” olma kriterinin, altınların tarafların üzerine takılmadığı tezahürde de uygulanması gerekeceği izahtan varestedir.
Sandığa konulan şey kadının kullanımına özgü olan küpe, bilezik, gerdanlık vb. takı ise kadına ait olup erkeğe ait olan erkek kol saati vb. takı ise erkeğe ait olacaktır.
Sandığa konulan şey, taraflardan herhangi birine özgülenemeyen, her ikisi tarafından da kullanılabilecek türde para, çeyrek altın vb. ise o şey ortak sayılacak ve mal paylaşımında ortak hükümlere göre tasfiye edilecektir.
Bu zamana kadar uygulanageldiği gibi düğünde takılan takılarla ilgili, uyuşmazlığın meydana geldiği yer yerel adetinin varlığı halinde, yerel adet iddia ve ispat edilirse o kural uygulanacak olup taraflar arasında bir anlaşmanın varlığı halinde sözleşme serbestisi gereği tarafların iradesi esas alınır ve anlaşma hükümleri uygulanacaktır.
Pandemi koşulları, olağanüstü bir durum olarak sözlü vasiyetnameyi gündeme taşımaktaysa da noterde yapılan resmi vasiyetname en çok karşılaşılan vasiyetname türü olup bunların yanında el yazılı vasiyetnamede yapılabilmektedir.
Tarafların iradelerinin ortaya konulduğu vasiyetnamelerde, irade fesadı karşısında sıkı sıkıya durulabilmesi bakımından resmi vasiyetname tercih edilmekte olup resmi vasiyetnameyi resmi merciler düzenlemektedir. Resmi vasiyetnamede genel yetkili makam noterlerdir. Bunun dışında sulh hukuk mahkemesi ve yetki verilmiş bazı merciler tarafından da düzenlenebilmektedir.
Noterler tarafından yapılan resmi vasiyetnameler, sıkı kurallara tabi noterlik kanunu ve meslek kuralları nezdinde de vasiyet sahibi içinde güvence sağlamaktadır.
Resmi vasiyetnamede 2 tanığın yer alması gerekmekte olup yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince tanıkların tanıklıktan yasaklı olmaması gerekir.
Uygulamada, noter işlemlerinde işlemin yapılacağı gün sağlık raporu alınması gerekmekte, işlemin ertesi güne sarkması halinde ise yeniden sağlık raporu alınması gündeme gelmektedir.
Resmi vasiyetname, okuma-yazma bilen ve okuma yazma bilmeyen için ayrı düzenlenmekte olup resmi vasiyetnamede irade sakatlığı kolay kolay ileri sürülememekte hem resmi makam hem de tanıklar önünde yapılması kabiliyetiyle güçlü bir koruma sağlamaktadır.
Her ne kadar vasiyet veren için resmi vasiyetname düzenlenmesi masraflı görünerek kaçınılmaktaysa da resmi vasiyetnamede miras bırakılan tutarın rakamsal olarak yazılmaması vb. uygulamalar benimsenerek noter masrafı azaltılabilmektedir.
El yazılı vasiyetname; yıl, ay ve gün gösterilerek başından sonuna kadar miras bırakanın el yazısıyla yazılmış ve imzalanmış olması zorunlu olan bir vasiyetname olup uygulamada en fazla uyuşmazlıkla karşılaşılan vasiyetname türüdür.
Kanuna göre fesih yapmadan önce mutlaka devamsızlık tutanakları düzenlenmeli ve noterden işçinin adresine bir yazı gönderilmek suretiyle savunması talep edilmeli ve haklı bir nedeni olup olmadığı araştırılmalıdır.
İşçinin savunmasını istemek üzere noterden gönderilen ihtarnamenin işçiye tebliğ edilip edilmediğinin takip edilmesi önem arz etmekte olup ağır yükümlülük ihlalleri nedeni ile işverenin iş sözleşmesine devam etmesinin beklenemeyeceği hallerde işçiye davranışından dolayı ihtar verilmesine ise gerek olmayacaktır.
İş sözleşmesinin bildirimsiz ve tazminatsız olarak feshedilebilmesi için işçinin gelmeme nedeninin işverence araştırılması ve haklı bir nedenin olmadığının anlaşılması gerekmektedir. Salt işçinin işe gelmemiş olması nedeniyle iş sözleşmesinin feshedilmiş olması halinde sonradan işçinin haklı bir nedeninin bulunduğunun anlaşılması durumunda tazminat ödenme zorunluluğu doğabilecektir.
İşe gelmemenin hangi hallerde haklı sayılacağı ve devamsızlık hükmüne dayanılarak fesihte bulunulamayacağı belirli bir kurala bağlanamayacak olup her olayda somut durumun özelliğine göre sonuca varmak gerekir. İşe gelmemenin haklı sayılabilmesine örnek olarak, işçinin akraba veya yakınlarından birinin ölümü, seçime katılması, hastalanması, doğum yapması gibi nedenler sayılabilir.
Hangi nedenle devamsızlık yaptığı bilinmese dahi, işçinin devamsızlık yaptığı tarihten itibaren mutlaka her gün ayrı ayrı devamsızlık tutanağı düzenlenmelidir. Devamsızlığa dayalı fesihlerde ispat yükü işverene ait olup işyerinin tutanak, tanık ve işyeri kayıtlarıyla devamsızlığı mahkemeye ispatlaması hukuk uygulamasında aranmaktadır. Yargıtay nezdinde, işverenin tutanak, tanık ve işyeri kayıtlarıyla kanıtladığı devamsızlık durumu karşısında sadece işçi tanıklarının beyanlarına dayanılarak devamsızlığın yok sayılamayacağına karar verilmiştir.
Fiilen çalıştığı halde kısa çalışmada gösterilerek sigorta primi yatırılmayan veya eksik yatırılan işçilerin iş akdini haklı nedenle feshedebileceği gerek mevzuat gerekse Yargıtay uygulaması ile sabit bir husustur.
İşçilerin bir kısmı fiilen haftada en az kırk beş saat çalıştıkları halde sosyal güvenlik priminin daha az gün karşılığında yatırıldığını, ücret farkının işverence elden ödendiğini savunmaktadır. İşçilerin bir kısmı ise ayın birkaç gününde kısa çalışma yaptıkları halde daha fazla kısa çalışma yapmakta gösterilerek primlerinin eksik yatırıldığını ücretlerinin eksik ödendiğini bildirmekte olup ücretin geç veya eksik ödenmesi, sigorta primlerinin eksik yatırılması 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II-e maddesi gereğince, işçinin iş akdini haklı nedenle fesih nedenleri arasındadır.
Sigorta priminin eksik ödenmesi, hiç ödenmemesi veya düşük ücretten ödenmesi işçinin sosyal güvenlik hakkının ihlali olmanın yanı sıra, ücretin eksik ödendiği anlamıyla Yargıtay uygulamasıyla da karşılığını bulmakta olup 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinin; ‘’ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık’’ başlığı altında işçiye haklı nedenle fesih imkanı verir.
Sonuç olarak, sigorta primlerinin eksik yatırılması, haklı sebeple fesih nedeni sayılmakta ve kıdem tazminatına hak kazandırmaktadır. Ancak işçinin, iş sözleşmesini feshetmesinden kaynaklı; ihbar tazminatı hakkı doğmayacaktır.
Bunun yanı sıra; işçi, sigorta priminin eksik yatırılması sebebiyle, işverenine karşı ‘’hizmet tespit davası’’ açabilecek olup bu hususta daha önceki yazılarımda ele alınmıştır.
Uzaktan Çalışma Yönetmeliğinde aşağıdaki başlıklar altında esaslar düzenlenmiştir.
Pandemi koşullarında yoğunlaşan evden çalışma sisteminin benimsenmesi ile sıkça gündeme gelen “çalışma süresi” ve “fazla mesai kavramı” yönetmeliğin 9. Maddesinde düzenlenmiş ve “..Fazla çalışma işverenin yazılı talebi üzerine, işçinin kabulü ile mevzuat hükümlerine uygun olarak yapılır.” Hükmüne yer verilerek fazla mesainin ancak işverenin yazılı talebi ve işçinin kabulü ile yapılabileceği düzenlenmiştir.
Pandemi döneminde sıkça tartışılan konulardan biri açıklığa kavuşturularak uzaktan çalışmaya geçişin zorlayıcı bir nedenden kaynaklanması halinde işçinin talep ve onayının aranmayacağı hüküm altına alınmış olup hüküm tersi yönde yorumlandığında zorlayıcı nedenlerin olmaması halinde uzaktan çalışma yaptırılabilmesi için çalışanlardan onay alınması gerekecektir.
Pandemi koşulları olmasa bile tarafların anlaşması ile her zaman uzaktan çalışmaya geçiş yapılabileceği belirtilmiş olup, işçinin tek taraflı olarak uzaktan çalışmaya geçmek üzere yazılı talepte bulunabileceğine ve bu talebin işverence değerlendirilmesine dair usul ve esaslara da yönetmelikte yer verilmiştir.
Uzaktan çalışmaya konu edilecek işin kapsamı, işin görülmesinde kullanılacak araçlar, uzaktan çalışma süresinin ne kadar olacağı, çalışanın uzaktan çalışma süre zarfında hak edeceği ücret, yol, yemek, internet kullanımına ilişkin düzenlemelerin uzaktan çalışma kapsamında işçi-işveren arasında hazırlanacak sözleşme ve metinlerde yer alması taraflar arasında doğacak uyuşmazlıklarda belirleyici olabilir.