‘Sanat ile psikoterapi’ birbirine çok benzer

Uzm. Dr. Aslı Aktümen, uzun süredir düzenlediği sinematerapiler, filmlerin psikolojik çözümlemelerini kaleme aldığı kitabı ve de Türkiye’de ilk defa dört farklı sanat dalı ile bir arada düzenlenen ‘Sanat ile Psikoterapi’ workshopları ile adından söz ettiriyor. Psikiyatri ve sanat alanında yaptığı çalışmalarla insanlara sanatın iyileştirici, birleştirici ve onarıcı gücünü hatırlatmak istediğini söyleyen Psikiyatrist ve Psikoterapist Aslı Aktümen, psikoterapinin sanata çok benzediğine, her ikisinin de bilinç altında ne varsa onu açığa çıkardığına dikkat çekiyor.

Haberin Devamı

‘Sanat ile psikoterapi’ birbirine çok benzer

UZM. Dr. Aslı Aktümen ile ‘4 profesyonel ile 4 farklı sanat dalı ve 4 yaşam olgusu’ üzerine yakın zamanda hayata geçirdiği worksoplarını ve ‘Bir Psikiyatristin Sinema Defteri’ kitabını konuşmak üzere muayenesinde bir araya geldik. Aktümen sohbetimizde, “Danışanlarımız bize hep bu kadar dert ile nasıl başa çıktığımızı soruyorlar. Benim için en önemlisi sinema ve edebiyat. İzlemek ve yazmak; işim gereği yüklendiğim tüm dertlerin zihnimde, kalbimde, ruhumda bıraktığı izleri onarmak için kullandığım bir yol aynı zamanda” dedi.
Uzun yıllardır sanat ve psikiyatri birlikteliği üzerine çalışmalar yapıyorsunuz. Profesyonel anlamda sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Psikiyatrist ve psikoterapist olarak çalışıyorum. İhtisasımı Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi bölümünde yaptım. Kendimi bildim bileli yazmayı, okumayı ve izlemeyi çok seviyorum. Yıllarca tiyatro oyunları da yazdım. İki tanesi devlet tiyatrosu dramaturjisinde olmak üzere 11 tane tiyatro oyunum var. Üniversitede öğrenciyken de asistanken de hep tiyatro gruplarını yönettim. Psikoterapi de aslında diyaloğa dayalı, insanı anlamak üzerine olduğu için, ister istemez çok gelişen profesyonel bir uğraşım oldu. İhtisasa başladığımda İzmir Odağ Vakfı’ndan Psikanalitik Yönelimli Psikoterapist eğitimi, aynı zamanda Sanatla Terapi ve Yaratıcılık eğitimi, İstanbul Psike Vakfı’ndan iki buçuk yıl Bireysel Psikanaliz, Harvard Tıp Fakültesi Frank M. Dattilio’dan Aile ve Çift Terapisi eğitimi aldım. Yaklaşık on yedi yıldır psikiyatrinin içindeyim, on yıldır da serbest muayene hekimliği yapıyorum.

Haberin Devamı

‘Sanat ile psikoterapi’ birbirine çok benzer

YARATICILIK BARINDIRIYOR

Sanat, psikoterapide sıklıkla kullanılan bir araç. Sizin özellikle kullandığınız sinematerapi tekniği nedir? Nasıl uygulanıyor?
Sanat, duyguların, arzuların ve fikirlerin dışavurumunu kolaylaştırdığı için; resim, heykel, edebiyat veya müzik yani sanatın hemen hemen her dalı psikoterapide imgeler, renkler ve metaforlar olarak kullanılabiliyor. Kendi içimize dönüp baktığımız bir yoldur sanat. Bazen çok güvendiğiniz bir terapist bile olsa bir şeyleri yüz yüze anlatmak zordur. O yüzden terapinin durduğu, ilerlemediği yerlerde bir kanal açma, bir bağlantı nesnesi olarak sanatı aktif olarak terapinin içinde kullanıyoruz. Yedinci sanat sinemanın da insan psikolojisi üzerindeki etkisi uzmanlar tarafından fark edilerek, psikoterapide kolaylaştırıcı unsur olarak bir terapi tekniğine dönüştürülmüş. Sinematerapi, eğitimli bir uzman tarafından bireysel, grup ya da danışana film izleme ödevi verilmesi şeklinde gerçekleşiyor. Amaç, izlenen filmde benzer sorunları yaşayan karakterlerle bağ kurulması, olumlu veya olumsuz duyguların ortaya çıkmasıdır. Bununla birlikte sinematerapi yaratıcılık barındıran bir tekniktir. Bazen bir mekân, bazen bir film müziği katılımcıda benzer bir etkilenime sebep olabiliyor.

Haberin Devamı

FİLM ÇÖZÜMLEMELERİ KONGRELER İLE BAŞLADI

Sinematerapiyi halka açık mekanlarda da yapmaya başladınız ve oldukça da ilgi gördüğünü biliyoruz. Bu sürecin hikayesini sizden dinlemek isteriz?
Profesyonel ve bireysel olarak aldığım eğitimlerden sonra artık bir şeyleri aktarmanın zamanı geldiğini düşünüyordum. 2011 yılından beri çeşitli kongre ve toplantılarda Zeki Demirkubuz, Yağmur Taylan, Ercan Kesal, Engin Günaydın, Tunç Şahin, Tolga Karaçelik gibi birçok yönetmen ile bir araya gelerek filmi izledikten sonra film çözümlemesi gerçekleştirdim. Bir sanat eserini ben bir küp gibi düşünüyorum. Bir tarafından bakınca izleyici olarak siz kendi geçmişinize göre yorumluyorsunuz, ben başka yorumluyorum. Küpü çeviriyoruz, bir sanat eserini üreten ve kendi zihninde ne varsa onu aktaran yönetmen ise başka yorumluyor. Bu anlamda aramızda oluşan diyalog herkes için çok zenginleştirici oluyor. Kongrelerin dışında pandemi öncesinde de neredeyse her ay Bursa Tabip Odası’nda, sonra Nilüfer Belediyesi ile Konak Kültürevi’nde film çözümlemeleri yaptık. Araya pandemi girince de bu kez halkla yapmaya başladım ve herkesin anlayabileceği bir dille anlatmaya başladım. Her biri çok ilgi gördü. Pandemide ise muayenemde bir grup terapisi ilkesiyle sinema terapilerini sürdürdüm.

Haberin Devamı

‘Sanat ile psikoterapi’ birbirine çok benzer

TEMALI FİLMLER

Terapilerde izlenecek filmlerin seçiminde neye dikkat ediyorsunuz?
Temalı filmler seçiyorum; mesela aşk, sadakat, anne olmak, baba olmak, vicdan, suçluluk, merhamet, ölüm, kayıp, yas gibi. Bunlarla ilgili film üzerinden ben onların psikolojik açıklamalarını yapıyorum. Mesela yası bu karakter böyle tutuyor ama yas böyle bir şeydir, evreleri bunlardır, insanlar böyle yaşar, akut yas budur, kronik yas budur gibi. Psikolojik olarak anlatmam gereken bir şeyi bir film, sanat eseri üzerinden anlatınca hem renkli hem çok daha akıcı çok daha yaratıcı oluyor. Grup terapilerinde en önemli şeylerden biri kişinin yalnız olmadığını, kendisi gibi insanların olduğunu, herkesin başına gelebilecek bir şey olduğunu fark etmesidir. Paylaşmanın hafifletici bir gücü oluyor.

Haberin Devamı

‘Sanat ile psikoterapi’ birbirine çok benzer

‘BİR PSİKİYATRİSTİN SİNEMA DEFTERİ’ KENDİMİ ONARMA YOLU OLDU

Sinematerapilerin ardından ‘Bir Psikiyatristin Sinema Defteri’ kitabınızı kaleme aldınız. Film çözümlemeleri nasıl kitaba dönüştü?
Kongrelerdeki film çözümlemelerini yayınlar tarayarak uzun emeklerle hazırlıyorum. Benim otuz beş film çözümlemesi çalışmam vardı, metinlerin de yok olmasını istemediğim için temalı filmlerden on beş tanesi ile kitabı oluşturdum. Sanatın iyileştirici gücünü hatırlatmak istediğim bu kitap, anneannemin bana çocukken anlattığı ‘Hamur Yanım’ hikayesi ile başlıyor. Kitabı yazarken aklımın bir köşesinden çıkmaz oldu kendimin hamur yanı tarafım. Danışanlarımız bize hep bu kadar dert ile nasıl başa çıktığımızı soruyorlar. İşi insan derdi dinlemek olan bizlerin kendini iyileştirme yollarından biridir sanat. Benim için en önemlisi ise sinema ve edebiyat. Bizim de kendimizi onarmamız gerekiyor. Başkalarının hamur yanı olurken kendi içimde sağlıklı kalmak, yüklendiğim tüm dertlerin zihnimde, kalbimde, ruhumda bıraktığı izleri onarmak için kullandığım bir yol; izlemek ve yazmak…

Haberin Devamı

FİLM YORUMLARIMIZ BİLİNÇALTININ İZ DÜŞÜMÜ

Psikolojik film çözümlemelerinin yer aldığı bu kitapta okuyucuları ne bekliyor?
Aslında en temel şey kitabın öğretici olması ve farkındalık yaratmak için sanatı kullanması. Umarım tüm bu film analizleri öğretici olduğu kadar sinema ve psikiyatri birlikteliğine de ışık tutar. Kitapta Aşk, Game Of Thrones, Sadakatsiz, Kelebekler, Black Mirror gibi farklı temalı filmler var. Her birimiz aynı filmleri yan yana izlesek de nerelerde neyi, nasıl gördüğümüz ya da aklımızda kalan sahneler aslında tamamen bizim tarihimiz ve anılarımız ile ilgilidir. Kısacası filme dair yaptığımız tüm yorumlar, içimizde uyanan hisler, aklımızda yer bırakan sahneler; bizim bilinçaltımızın iz düşümü gibidir. Bu da karşılıklı sohbet eden iki insanın birbirleri üzerinden yalnız kendilerine dair şeyleri konuşmaları gibidir. Ötekine kendini anlatmak bir kez daha dönüp kendine bakmaktır. Kendi yazılarımda da olayları ya da durumları hem bir psikiyatrist hem bir psikoterapist olarak bir vaka ya da olgu sunar gibi anlatmaya çalıştım.

‘Sanat ile psikoterapi’ birbirine çok benzer

DÖRT SANAT DALI DÖRT YAŞAM OLGUSU

Türkiye’de ilk defa 4 farklı sanat dalını 4 yaşam olgusu ile bir araya getiren ‘Sanat ile Psikoterapi’ workshoplarını gerçekleştiriyorsunuz. Bu çalışmada katılımcıları neler bekliyor?
Bu çalışmada, dört profesyonel ile dört farklı sanat dalı ve yaşam olgusu üzerine her ay için bir workshop oluşturduk. Her bölümde; o sanat dalının sunumu, teorik ve pratik anlatımları olacak. Dört yaşam olgusundan ‘Doğum, Hayat, Varoluş’u edebiyat dalında yazar Hakan Akdoğan ile haziran ayında Podyum Sanat Mahal’de gerçekleştirdik. Aşk, İlişki, Evlilik olgusunu 24 Temmuz’da oyuncu Nazan Kesal ile yapacağız. İşin içinde aşk ve roller olunca tiyatro ile birleştirelim dedik. Erişkinlik, sorumluluk olgusu Ressam Özge Tezgör ile ağustos ayında, Ölüm, Kayıp, Yas olgusu ise Piyanist Emre Şen ile eylül ayında gerçekleşecek. Bu profesyonel bir eğiticinin eğitimi değil. Sanat terapinin eğitimini vermek yerine herkesin aktif olarak katılarak öğrendiği, deneyim kazandığı, kendi duygularını aktardıkları, içlerine bakarak ne hissettiklerini fark ettikleri, teknik öğrendikleri tam günlük workshoplar olarak hazırlandı.

MODERN ZAMAN DOSTLARIYIZ

Özellikle Gülseren Budayıcıoğlu’nun kitaplarının dizilere çekilmesiyle birlikten neredeyse artık her filmde bir terapist görmeye başladık. Sizin bu konudaki görüşlerinizi sorsak?
Gülseren Budayıcıoğlu’nun dizilerle Türk insanına psikiyatristin psikoterapist olduğunu anlatması açısından çok kıymetli buluyorum. Çünkü şöyle bir algı vardı; psikolog konuşur psikiyatrist ilaç yazar yollar. Oysa bizim de seanslarımız 45 dakika sürüyor. Terapinin normal olduğunu, psikiyatriste gitmek için tırnak içinde söylüyorum deli olmak, akıl sağlığının bozuk olması gerekmediğini anlıyor insanlar. Bir danışanım bana ‘sizler modern zaman dostlarsınız’ demişti. Çok anlamlı buluyorum bu sözü. Gelip kendi ile ilgili farkındalık kazanmak isteyen; yaşamla ilgili açmazları, ilişki problemleri, kişilik özellikleriyle ilgili güvenilir bir profesyonelle yol arkadaşlığı yapmak insanlara çok iyi gelen bir şey. Sadece sözel konuşma ile değil bilinç dışıyla ilgili yapılan her hareketin yorumlandığı güzel ve biricik bir yolculuktur psikoterapi ve sanata çok benzer. Sanat da psikoterapi de bilinç altında ne varsa onu açığa çıkarır. Sanat terapisinde ise iki yoldan da bilinç dışımızda ne varsa, içe atılanı ve içe alınanı hem terapi yoluyla hem sanat yoluyla açığa çıkarıyoruz. Ben bilinç altına gizli bahçe diyorum; herkesin gizli bahçesi neresi, o gizli bahçesindeki oyun arkadaşları kim ne zaman oraya kaçıyor ne zaman çocuksulaşıyor bununla ilgili bir serüven bizimkisi.

BİREYSEL YALNIZLIKTAN SANAT İLE KORUNUN

Son olarak toplumsal genel bir psikolojik durum değerlendirmesi yapsanız, gözlemleriniz ve önerileriniz neler olur?
Özellikle pandemiden sonra bütün alışkanlıklarımız değişti, sosyal alışkanlıklarımızdan tutun hayatla ilgili bakış açılarımıza kadar. Ekonomik süreçlerden aldığımız göçlere kadar yaşam çok daha zorlaştı. Artık günümüzde çok şeyden çok fazla haberdar oluyoruz. Sosyal medyada da rekabet arttı. Bu durum sekonder depresyona neden oluyor. Çünkü sahte bir iyilik, mış gibi yapmak hali var. Çok mutluymuş gibi, tatildeyim keyfim yerindeymiş gibi. Aslında öyle değil! Bu da bir rekabet nesnesi oluyor. İnsanlar kendileriyle ilgili anı kaçırma, geride kalıyorum korkusu yaşıyor. İnternetin genel anlamda olumsuz etkileri bunlar. O yüzden bireysel yalnızlıktan hem kendimizi hem çocukları çıkarmamız çok önemli. Hiçbir şey yapamasak bile sanatın iyileştirici, birleştirici, onarıcı gücünü çok kıymetli buluyorum. Sosyalleşmemiz, yaşamımıza sanatı ekleyerek en azından bir tiyatroya, sinemaya gitmemiz gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları