Suriyeli sığınmacılar konusunda tepki verirken dengemizi kaybetmeyelim

Eğer 2011’den bu yana sürmekte olan Suriye krizinde hem ülkedeki çatışan aktörleri hem de uluslararası camiayı tatmin edecek bir çözümün menzili içinde olsaydık, önümüzde duran ve tehlikeli istikametlere savrulma potansiyelini taşıyan bu devasa sorunun çözümü yönünde belki bir nebze olsun iyimserlik taşıyabilirdik.

Haberin Devamı

Son olarak Rusya’nın geçen şubat ayında Ukrayna’yı işgalinin başlamasıyla birlikte bu ülkenin Batı dünyasıyla ilişkilerini kaplayan çatışma ortamı ve gerilim, Suriye konusunda zaten zayıf olan çözüm umutlarını iyice belirsizliğin içine sokmuştur. Suriye’nin ABD ile Rusya arasında bir bilek güreşine sahne olması çözüm beklentilerinin tümüyle askıya alınmasına yol açabilir.

Bu yönüyle Suriye, topraklarının muhtelif bölgelerinde Türkiye, Rusya, ABD ve İran’ın bayrak gösterdiği, ayrıca Fırat’ın doğusunda ABD himayesinde PKK/YPG çizgisinde bir özerk yönetimin iyice kök saldığı bir yapılanmanın işaret ettiği parçalı bir ülke görüntüsü içinde çözümsüzlüğe daha çok yaklaşmaktadır.

Kaldı ki, en iyimser senaryoda bile halen Türkiye’de geçici koruma altındaki 3.7 milyon Suriyelinin ne kadarının kendi ülkesine gitmek isteyeceği ayrı bir tartışma konusudur. İşi daha da zorlaştıran şöyle bir boyutu da var bu tartışmanın. Türkiye’deki okullarda Türkçe eğitim alan, Türkçeyi de anadili olarak konuşan, bu ülkede yaşamayı benimsemiş bir Suriye gençliğinin ne kadar kuvvetli bir geriye dönüş perspektifinin olacağı da zaten yanıt bekleyen bir sorudur.

*

Haberin Devamı

Bu noktada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2019 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda da ortaya attığı Suriye’nin kuzeyinde 13 ayrı yerleşimde 200 bin konut inşa edilmesine ilişkin geri dönüş projesini yeniden gündeme getirmiştir.

Erdoğan, Türkiye’de yaşayan 1 milyon Suriyelinin bu yerleşimlerde iskan edilebileceğini söylüyor. Cumhurbaşkanı, “Kurumlarımızın yaptığı çalışmaların bu geri dönüş için 1 milyondan çok daha fazla sığınmacının gönüllü olduğunu gösterdiğini” belirtiyor.

Bu, kuşkusuz çok iddialı bir proje. Ancak özellikle Türkiye seçim dönemine girerken bu projeye dönük adımlar atılması, Erdoğan cephesinde en azından sorunun çözümü yönünde bir hareketliliğin başladığı mesajını taşıyacaktır.

Bu geri dönüşün nasıl organize edileceği, nasıl yönetileceği Türkiye açısından dış dünyanın da yakından izleyeceği çok kritik bir süreç olacaktır. Erdoğan, muhtelif açıklamalarında geri dönüşün “gönüllü ve onurlu” olması gerektiğini vurgulamıştır. “Gönüllülük”, uluslararası ölçütler bakımından da bir gerekliliktir.

Haberin Devamı

Her halükârda bu projenin tasarlandığı şekilde uygulanıp uygulanamayacağı, Suriyelilerin geri dönüşünün olabilirliğini test etmek bakımından önümüzdeki önemli bir sınamadır.

Bu noktada bir an için iyimser olalım. Bir milyon kişinin planlandığı gibi Suriye’ye geri döndüğünü varsayalım. O zaman yeni bir soru bizi bekliyor. Kalan 2.7 milyon Suriyeli ne olacaktır?

*

Türkiye bugün dünyada sayıca en çok mülteciye/sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkedir. Bu çerçevede uluslararası alanda her vesileyle hak ettiği şekilde kuvvetli övgü almaktadır.

Ancak sığınmacılar söz konusu olduğunda dış dünyada yükselen alkışlar, Türkiye’nin sınırlarından içeri girdiğimizde yerini artan ölçüde bir tartışma ve gerilim alanına bırakmaktadır.

Haberin Devamı

Aslında Suriyeliler meselesi, Türkiye’de başından itibaren çok sancılı bir konu olmakla birlikte, yine de pekâlâ kontrol altında tutulabilmiştir. Bir başka anlatımla, bu mesele bütün sıkıntılarına rağmen toplumsal barışı tehlikeye sokmayacak ölçülerde birlikte yaşanılabilen bir eşikte seyretmişti.

Evet, zaman zaman bazı kitlesel hadiseler patlak verse de bu krizler lokal düzeyde tutularak, etkilerinin ülke geneline sıçraması önlenebilmiştir. Ancak potansiyel olarak bu sorunun her zaman kaynama derecesine çok yakın bir ısı seviyesinde seyrettiğini söylemek hata olmaz.

 *

Son günlerde birbiri ardına meydana gelen gelişmeler Suriyeliler konusunun giderek artan bir basınç alanına dönüştüğüne, daha doğrusu bu ısının kritik bir yoğunluğa yaklaşmakta olduğuna işaret ediyor.

Haberin Devamı

Bunun bir nedeni, konunun siyasetin de öncelikli gündem maddelerinden biri haline gelmesi ve siyasi aktörlerin sığınmacılar başlığında aldıkları tutumlar üzerinden ciddi bir çekişmeye girmiş olmalarıdır. Şimdiden anlaşılmıştır ki, önümüzdeki seçim döneminde Suriyeli sığınmacılar konusunda nasıl bir program vaat ettikleri de siyasi partiler açısından kayda değer bir kriter olacaktır. Tabii program derken, bunu Suriyelilerin nasıl geri gönderileceği vaadi diye okumak daha isabetli olabilir.

Kabul edelim ki siyasi tartışmalardan bağımsız olarak da toplumun geniş kesimlerinde Suriyeli sığınmacılarla ilgili rahatsızlığın arttığına dair çok sayıda işaretten söz edebiliriz.

Haberin Devamı

Bazı yerleşimlerde, hatta büyük şehirlerde Suriyeli sığınmacıların ve diğer yabancıların belirgin bir görünürlük kazanmaları, ayrıca zaman zaman sergilenen bazı taşkınlıklar, bunlara tanıklık eden ya da haberdar olan insanlarda ciddi tepkilere yol açabiliyor. Nitekim yakın zamanlarda da bu yönde bir dizi hadise kayda geçmiştir.

Bu çerçevede, Suriyelilere geniş bir hoşgörüyle yaklaşan insanlarda dahi zaman zaman tahammül eşiğinin zorlandığı durumlar yaşanabiliyor.

Sosyal medya da zaten doğru-yanlış ayrımı yapmaksızın her türlü olumsuzluğu katlayarak çoğaltmaya hazır bir mecra olarak, uç vermekte olan bu ruh iklimini iyice tırmandırmaktadır.

Sonuçta geçmişte izlenen açık kapı politikası, bugün giderek dallanıp budaklanan büyük bir sorunu Türkiye’nin önüne taşımış bulunuyor. Üstelik, bu kez Türkiye’de ekonomik koşullarda yaşanan kötüleşmenin toplumun birçok katmanında Suriyelilerle ilgili olumsuz havayı daha da keskinleştirmekte olduğu aşikârdır.

 *

Kısa ve orta vadede kolay çözümleri yok karşımızdaki meselenin. Sosyolojik, kültürel, ekonomik ve siyasi sonuçları itibarıyla önümüzdeki yıllara, on yıllara yayılabilecek, toplumsal dengeleri sarsabilecek çok zor bir sorundan söz ediyoruz.

Tabii bu tür sorunların yaratacağı en büyük risk, yabancı düşmanlığının, nefretin toplumun kimi kesimlerinde çok çabuk karşılık bulabilmesi ve bunun tetiklediği hiç beklenmedik dalgaların giderek geniş alanlara yayılabilmesidir.

Önümüzdeki görünür tehlike, bu rüzgârlara kendimizi bırakmanın kolaycılığına teslim olmaktır. Suriyeli sığınmacılar konusunda makul ve gerçekçi bir çözümü talep etmekle, kendimizi yabancı düşmanlığına bırakmak arasındaki hassas çizgide dengemizi kaybetmemek için çok dikkatli davranmalıyız. Dengeyi kaybedersek biz de düşeriz.

Üstelik nefrete teslim olduğumuz oranda zaten bu zorlu sorunda tümüyle çözümsüzlüğün zeminine kilitlenmiş olacağız. Soğukkanlılığımızı kaybetmemek, olgunlukla hareket etmek, hoşgörüden uzaklaşmamak bu meselede en önemli rehberimiz olmalıdır.

Yazarın Tüm Yazıları