Montrö’nün önemi ve amiraller bildirisi davasında gelen beraat

İleride 2022 yılı arşivlerini inceleyen araştırmacıların, Montrö Sözleşmesi’yle ilgili haber, yorum ve analizlerde iki farklı düzlemde büyük bir yoğunlaşmayla karşılaştıklarında muhtemelen zihinleri karışacaktır.

Haberin Devamı

Birincisinde, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgaliyle birlikte patlak veren savaşta Türkiye’nin ilk aşamada Montrö Sözleşmesi’nin 19’uncu maddesine dayanarak Boğazlar’ı savaşan taraflara, bu çerçevede Rusya’ya kapatma kararının uluslararası alandaki yankılarını, bu adımın tetiklediği tartışmaları fark edeceklerdir.

Aynı zamanda, Montrö Sözleşmesi’ne de sahip çıkmak amacıyla bu konuda bir bildiriye imza atan 100’den fazla emekli amiralin o sırada mahkemelerde yargılandığını, ancak bir yıla yaklaşan kovuşturma süreci sonunda bütün sanıkların topluca beraat ettiklerini de okuyacaklardır.

Bu arada, soruşturmanın ilk aşamasında bazı sanıkların ilk aşamada gözaltına alındıklarını, hatta bu gruptakilere bir süre elektronik kelepçe takıldığını da öğreneceklerdir.

Haberin Devamı

Aynı zaman kesiti içinde bu iki gelişmenin nasıl birlikte meydana gelebildiği, muhtemelen karşılarında yanıt bekleyen bir soru olarak asılı duracaktır.

*

Ukrayna Savaşı’nın özellikle başlangıç dönemini yakından izlemeye çalışmış bir gazeteci olarak dikkatimi çeken durumlardan biri, yabancı basında Türkiye’nin sergilediği tutum çerçevesinde Montrö’ye yapılan atıfların, bu konuda kaleme alınan haber ve makalelerin sıklığı oldu. Akademik çevrelerde, düşünce kuruluşlarında da Montrö hakkındaki yayınlarda belirgin bir artış gözlendi bu dönemde.

Bütün bu yayınların, toplandığında mütevazi ölçülerde bir kitap oluşturacağını söylemek mümkündür.

Bugünün tecrübesiyle geriye bakıldığında, 1936 yılında Montrö Sözleşmesi’ni müzakere eden Türk heyetinin üyelerinin geleceğe dönük her ihtimali hesaplayan, ne kadar titiz, detaylı bir müzakere süreci yürüttüklerini teslim etmek, onların hatıralarına karşı bir vatandaşlık görevidir.

Ancak Montrö’deki Türk müzakereciler, imzaladıkları sözleşmeyi savunan bir bildiriye destek veren emekli amirallerin başlarına günün birinde böyle bir iş geleceğini akıllarının ucundan bile geçiremezlerdi.

*

Emekli amirallerin 3 Nisan 2021 tarihinde Montrö’ye sahip çıkan bir bildiri yayımlama ihtiyacı duymalarının önemli bir nedeni, TBMM Başkanı Prof. Mustafa Şentop’un Habertürk’te Muharrem Sarıkaya’ya yaptığı bir açıklamada bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Türkiye’nin Montrö’den çekilebileceği yolundaki sözleriyle ile ortalığı kaplayan tartışmalar olmuştu.

Haberin Devamı

Emekli amiraller, bu metinde aynı zamanda, resmi görevdeyken üzerinde üniforma olduğu halde tarikat toplantısına katılıp üniformanın üzerine sarık takarak namaza duran amiralin durumuna dikkat çekerek, bu görüntüyü de kınamışlardı.

Toplam 104 emekli amiralin imzasını taşıyan bu bildiri açıklandığında büyük bir gürültü koptu. Özellikle iktidar kanadından oldukça sert tepkiler geldi bildiriye karşı. Bu girişiminin başını çektiği düşünülen 10 emekli amiralin sabah evlerine baskın düzenlenmek suretiyle gözaltına alınıp emniyete götürülmeleri haber bültenlerinin ilk sıralarında yer aldı. Bu amiraller toplam sekiz gün gözaltında kaldılar.

İddianame hazırlanıp 6 Aralık 2021 tarihinde mahkemeye sunulduğunda şüphelilerden ikisi vefat etmiş, bu arada bildiriye destek çıkan bir tuğgeneral de soruşturmaya dahil edilmişti. Sonuçta açıklanan iddianamede toplam 103 sanık hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 316/1 maddesindeki “Devletin Güvenliğine ve Anayasal Düzenine Karşı Suç İşlemek İçin Anlaşma” suçundan dava açılması istendi. Savcı, sanıkların her biri için 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası talep ediyordu.

Haberin Devamı

İddianamenin önemli bir yönü, suçlamaların dayandığı delillerin neredeyse tümünün emekli amirallerin aralarındaki bir WhatsApp grubu üzerinden yaptıkları yazışmalara dayanmasıydı. Bazı amirallerin bildiriye mutabakatlarını parmak ile onay veren, alkış ve el kaldırma emojileri ile iletmeleri de suç delili olarak değerlendirilmişti.

*

Ve dava, içinde bulunduğumuz yılın şubat ayında başladı. Dava Ankara’da görülmekle birlikte İstanbul, İzmir ve diğer illerde yaşayan sanıklar savunmalarını bulundukları illerdeki ağır ceza mahkemelerinde yaptılar.

Talihin bir cilvesi olarak emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’in savunmasını yaptığı duruşma Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği 24 Şubat gününe denk geldi. Sanık Cem Gürdeniz, Çağlayan Adliyesi 24’üncü Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin huzuruna çıkacağı sırada Ukrayna’nın, Türkiye’nin Boğazlar’ı Rusya’ya kapatmasını istediğini yeni öğrenmişti.

Haberin Devamı

Gürdeniz, yaptığı savunmada “Gözaltında verdiğim ifademe ekleme yapmayacağım. Ama kader bile benim yanımda. Ukrayna bugün Türkiye’nin Boğazlar’ı Rusya’ya kapatmasını talep etti. Montrö’nün öneminin bir daha anlaşılmış olması gerekir” diye konuşacaktı.

İlginçtir ki Montrö’nün Ukrayna savaşı bağlamında ortaya çıkan son derece kritik önemi, bu davada yapılan savunmalarda sıkça tekrarlanan ortak bir tema olarak belirdi. Sanıklar, her vesileyle savaşın Montrö’ye sahip çıkma konusundaki kararlılıklarında ne kadar haklı olduklarını kanıtladığını vurguladılar.

Bu çerçevede Montrö rejiminin hükümleri de mahkeme salonlarında sıkça gündeme geldi. Davanın bu yönüyle tematik olarak Montrö Sözleşmesi üzerinde bir seminer gibi geçtiği söylenebilir.

Haberin Devamı

Sanıklardan emekli Koramiral Can Erenoğlu, geçen salı günü kararın açıklanmasından sonra yaptığımız sohbette espriyle karışık “Montrö semineri bitti. Şimdi sıra seminer raporuna geldi” diye konuştu.

*

Davaya bakan Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, geçen salı günü “Sanıkların, atılı suçun yasal unsurlarının oluşmaması nedeniyle ayrı ayrı beraatlerine” karar vermiştir.

Kararda sanıkların hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunabilecekleri de kayda bağlamıştır. Mahkeme, ayrıca 17 bin 400 lira avukatlık vekâlet ücretinin Hazine’den alınarak sanıklara ayrı ayrı verilmesini de kararlaştırmıştır.

Bundan sonraki aşamada gerekçeli kararın yazılması, ardından bölge adliye mahkemesindeki istinaf süreci ve en son aşamada Yargıtay’daki temyiz aşamalarından geçilmesi gerekecektir. Bununla birlikte, kamuoyunda bu kadar geniş bir şekilde tartışılan davadaki beraat hükmünün mahkeme heyetindeki üç üyenin oybirliğiyle verilmiş olması kuşkusuz karar açısından önemli bir noktadır.

*

Tabii kararın kesinleşmesi sürecinde bu davanın yol açtığı bazı bağlantılı meselelerin nasıl şekilleneceğini de izlemek gerekiyor. Bildiriye imza atan amiral ve generallerin hepsinin TSK tesislerine, orduevlerine girmelerine Milli Savunma Bakanlığı tarafından yasak getirilmiştir. Ayrıca, bildiride imzası olan üç eski Deniz Kuvvetleri Komutanı da kaldıkları korumalı lojmanlardan çıkartılmıştır.

Halen söz konusu idari tasarruflarla ilgili olarak sürmekte olan pek çok dava var. İşin bu cephesinde oldukça karmaşık bir görüntü beliriyor.

Ana meseleye gelirsek. 17 Aralık 2021 tarihinde iddianamenin açıklanmasından sonra kaleme aldığımız “Amiraller Bildirisi ve İfade Özgürlüğünün Sınırları” başlıklı yazımızda, bu bildiri metninin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarının çizdiği ifade özgürlüğü alanının sınırları içinde kaldığını belirtmiştik.

En azından davanın seyrinin bu aşamasında mahkeme heyetinin görüşü de oy birliğiyle bu yönde ortaya çıkmıştır.

Yazarın Tüm Yazıları