Krizin çözümünü pazar günü başlayan diplomasi seferberliği getirdi

İleride bu dönemin tarihi yazılırken muhtemelen “10 Büyükelçi Hadisesi ” diye adlandırılacak oldukça sıkıntılı bir krizi geride bıraktık önceki akşam. Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkilerinin bir kazaya uğrama noktasına çok yaklaştığı bir kriz, hafta sonunda başlayan ve pazartesi gününe uzanan, Dışişleri Bakanlığı’nın devrede olduğu yoğun bir diplomasi sonucunda bulunan bir formülle atlatılmış oldu.

Haberin Devamı

Geriye dönüp baktığımızda bu krizin başlıca şu dönemeçlerden geçtiğini görüyoruz:

18 EKİM:

BÜYÜKELÇİLER AÇIKLAMASI

Kriz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 Ekim Pazar günü Afrika gezisinin ilk durağı olan Angola’ya hareket etmesinden bir gün sonra patlak verdi. Ankara’da ABD, Almanya ve Fransa dahil 10 Batı ülkesinin büyükelçilikleri, 18 Ekim Pazartesi günü Osman Kavala’nın gözaltına alınmasının dördüncü yıldönümü dolayısıyla, kendisinin tutukluluğunun sona erdirilmesini öngören AİHM kararını hatırlatan ve serbest bırakılması çağrısına yer veren bir ortak açıklama yayımladılar sosyal medya hesapları üzerinden.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyükelçilerin bu çıkışını Angola’nın başkenti Luanda’da öğrendi. Afrika gezisinde kendisine eşlik eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile bu konudaki ilk görüşmeyi burada yaptıkları anlaşılıyor.

Haberin Devamı

19 EKİM:

 BÜYÜKELÇİLER UYARILIYOR

Ankara’nın açıklamaya tepkisi sert oldu. İmzacı büyükelçiler ertesi gün, yani 19 Ekim Salı günü Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldılar. Kendilerini topluca kabul eden Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Faruk Kaymakçı,hadsiz açıklama” olarak nitelendirdiği bu bildirinin reddedildiğini kuvvetli bir dille heyete bildirdi. Büyükelçiliklere yapılan uyarı salı akşamı bütün TV kanallarında ilk haberler arasındaydı.

20 EKİM:

ERDOĞAN: ONLARI NEDEN
ÜLKEMİZDE AĞIRLAYALIM?

Konunun bu şekilde kapandığı zannediliyordu ki...

Dışişleri’nin bu protestosunun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yeterli bulunmadığı, kendisinin 20 Ekim Çarşamba akşamı, yani ertesi günü Türkiye’ye dönüşü sırasında uçakta gazetecilerle yaptığı sohbette ortaya çıktı. Erdoğan, ertesi günü (21 Ekim Perşembe) açıklanan bu sohbetin metnine göre, Kavala bildirisine imza atan Batılı büyükelçiler için şöyle konuşmuştu:

Bakın şimdi AİHM bir karar almış. Bu Kavala denilen Soros artığıyla ilgili olarak Türkiye’yi adeta burada mahkum etmek istiyorlar. 10 tane büyükelçi bu açıklamayı niye yapar? Bu Soros artığını savunanlar, bunu nasıl bıraktırırız gayreti içindeler. Söyledim Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz. Türkiye’ye böyle bir ders vermek haddinize mi sizin?”

Haberin Devamı

Erdoğan, bu ifadesinde Dışişleri Bakanı ile büyükelçilerin açıklaması hakkında bir konuşma yaptığını duyuruyor. Cumhurbaşkanı, bu aşamada büyükelçilerin “istenmeyen kişi” ilan edilmesi yaptırımını telaffuz etmiyor. Buna karşılık “Bunları ülkemizde ağırlamak gibi lüksümüz olamaz” ifadesi, Türkiye’de göreve devam etmelerini istemediğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Ancak bu yönde herhangi bir girişim yapılmayınca, Erdoğan’ın sözleri bundan sonrası için caydırıcılık yaratmaya dönük bir ifade gibi algılandı pek çok çevrede. Erdoğan’la beraber Afrika’dan dönen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ertesi sabah (21 Ekim Perşembe) resmi bir ziyaret için Güney Kore’nin başkenti Seul’e hareket etti. Cuma günü bir gelişme olmadı.

Haberin Devamı

23 EKİM:

ERDOĞAN: TALİMATI VERDİM, İSTENMEYEN ADAM İLAN EDİLSİNLER

Konu kamuoyu açısından kapanmış gibi görünüyordu. Ama öyle olmadığı ertesi gün 23 Ekim Cumartesi günü Erdoğan’ın Eskişehir’de bir toplu açılış töreninde yaptığı açıklamayla ortaya çıktı. Erdoğan, halka hitaben konuşması sırasında sözü 10 büyükelçinin Osman Kavala hakkındaki paylaşımına getirerek, aynen şunları söyledi:

Bu ne terbiyesizliktir? Siz burayı ne zannediyorsunuz? Burası öyle zannettiğiniz gibi bir kabile devleti değil. Burası Türkiye, anlı şanlı Türkiye. Burada kalkıp Dışişleri Bakanlığına gelip talimat verme gibi bir yola giremezsiniz. Gerekli talimatı, ben de Dışişleri Bakanımıza verdim. Ne yapması gerektiğini söyledim. ‘Bu 10 tane büyükelçi bunların bir an önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz’ dedim. Zira bunlar, Türkiye’yi tanıyacaklar, anlayacaklar, bilecekler, bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler.”

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı, burada açıkça Çavuşoğlu’na büyükelçilerin “istenmeyen adam” ilan edilmesi talimatını vermiş olduğunu duyurdu. Çarşamba akşamı uçaktaki “Söyledim Dışişleri Bakanımıza, bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” ifadesiyle birleştirildiğinde, bu talimatın Afrika’da verildiği ortaya çıkıyor. Ancak cumartesi gününe gelindiği halde büyükelçilerin çağrılıp bu yönde bir uygulama yapılmamış olması, muhtemelen karar alma mekanizmasındaki birçok aktörün, özellikle de uygulayıcı durumdaki Dışişleri Bakanlığı’nın isteksizliği nedeniyle konunun bir şekilde sürüncemede kalmış olduğuna işaret ediyor.

Erdoğan Eskişehir’de "istenmeyen adam" konusunu halkın karşısında söylediğinde ok yaydan çıkmış oldu.

Haberin Devamı

24 EKİM:

ÇAVUŞOĞLU DÖNÜYOR, KRİZ MASASI KURULUYOR

 Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Kore’den pazar günü (24 Ekim) öğleden sonra saat 15.00 sularında  dönüyor ve hemen Dışişleri’ndeki kurmaylarıyla krize bir çözüm bulmak amacıyla çalışmalara başlıyor. Bu çerçevede bir çıkış yolu bulmak almacıyla imzacı büyükelçiliklerle yoğun bir müzakere süreci yürütülüyor.

 Yapılan değerlendirmelerde şu hususların ön plana çıktığı anlaşılıyor.

 Birincisi, devletlerin insan hakları konularında görüşlerini, eleştirilerini iletmeleri sıkça karşılaşılan bir uygulama olmakla birlikte, genel teamül bunun için diplomatik kanalların kullanılması. Kamuoyuna açıklama yapılacaksa, yine teamül bunun kendi başkentlerinde yapılması yönünde. Mesajın verilmesi için eleştiri konusu olan ülkede görevli büyükelçinin seçilmesi teamüle uymuyor, çünkü büyükelçiyi de bulunduğu ülkede sıkıntılı bir duruma sokuyor.

Ayrıca, mesajların kamuoyuna açık bir şekilde verilmesi halinde bunun resmi çevreler başta olmak üzere yol açabileceği tepkilerin önceden kestirilememiş olması, önemli bir değerlendirme hatası olarak görülüyor.

Burada dikkat çeken bir nokta, AB ülkelerinin bu açıklamada bir bütün olarak yer almamış olmaları. Alınan bilgiler, bazı kuzey ülkeleri büyükelçiliklerinin bu girişimde başı çektikleri ve onların nabız yoklamaları sonucu diğer ülkelerin de bu girişime katıldıklarına işaret ediyor.

Bu arada bazı büyükelçiliklerin açıklamayı merkezlerine sorup onay alırken, bazılarının insan hakları konusunda kendilerine merkezden verilmiş olan genel talimatı yeterli bulup yetki kullanarak metne katıldıkları anlaşılıyor.

VE ABD ÜZERİNDEN BULUNAN FORMÜL

 Yürütülen temaslar, bulunacak bir formülle Cumhurbaşkanı’nın telaffuz ettiği “istenmeyen kişi” uygulamasından vazgeçilmesini mümkün kılacak bir açıklama metni üzerinde yoğunlaşıyor. Türk tarafının büyükelçilerin 18 Ekim tarihli açıklamalarından geri adım attıkları şeklinde yorumlayabileceği, bu anlama gelebilecek bir diplomatik dil arayışı başlıyor.

Ve nihayet bulunan formül, ABD Büyükelçiliği’nin kendi ülkesi adına Türk tarafıyla üzerinde mutabık kalınan bir metni sosyal medyadan paylaşması, diğer imzacı ülkelerin büyükelçiliklerinin de bu metni retweet etmeleri şeklinde ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı’nın olurunun alınmasıyla birlikte önceki gün (25 Ekim Pazartesi) bulunan diplomatik çözüm uygulamaya konuyor.

Önce ABD Büyükelçiliği twitter hesabından bu açıklamayı yayımlanıyor, diğer bazı ülkeler de bunu retweet etmeye başlıyor. Hemen ardından Anadolu Ajansı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklamaları olumlu karşılandığına ilişkin bir haberi yayımlıyor.

ABD Büyükelçiliği’nin mesajında  “ABD, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine riayet etmeyi teyit eder” deniliyor. Diğer dokuz ülke de  ABD Büyükelçiliği’nin yaptığı paylaşımı kendi hesaplarından retweet
ediyor.

Açıklamada değinilen Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesi, diplomatların bulundukları ülkelerin iç işlerine karışmamaları ilkesini de vurguluyor. Gelgelelim paylaşılan Türkçe bu metnin yanında yer alan İngilizcesi biraz farklı. İngilizcesinde, ABD’nin Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesine “uymayı sürdürdüğü”  belirtiliyor.

Aradaki farklılığın yarattığı durum diplomaside zaman zaman zor durumlardan çıkabilmek için başvurulan bir yöntem olan “yapıcı muğlaklık” çerçevesinde değerlendiriliyor.

Konunun “muğlak” tarafı kuşkusuz  tartışmanın sürmesine yol açabilir. Ancak “yapıcı” tarafına baktığımızda da, krizin geride kalmasından dolayı derin bir nefes alabiliriz.

Yazarın Tüm Yazıları