Büyük Zafer’in 100’üncü yıldönümünde Türkiye’nin geleceğine güvenmek

Bundan tam yüzyıl önce bugün, yani 30 Ağustos 1922 tarihi, 20’nci yüzyılın ilk dönemine denk gelen bir zaman kesitinde, tarihin akışında nehir yatağını değiştiren bir hadiseye sahne oldu.

Haberin Devamı

Mustafa Kemal’in önderliğinde yürütülen Milli Mücadele, birçok meşakkatli evreden geçildikten sonra, 30 Ağustos 1922 tarihinde Kütahya Dumlupınar’da Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılmasıyla askeri cephede nihai zaferle sonuçlandı.

Birinci Dünya Savaşı’nın mağluplarından Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde dayatılan Sevr Antlaşması ile kurulmak istenen tasarım, o akşam Milli Mücadele’nin zaferinin Dumlupınar’dan bütün dünyaya ilan edilmesiyle hükümsüz kılındı. Türkiye ve çevresindeki çok geniş bir coğrafyada tarih farklı bir yörüngede yol almaya başladı.

Büyük Zafer, işgalci güçler açısından ağır bir yenilgiydi. Bu yönüyle dünyanın çok farklı coğrafyalarındaki mazlum milletler için de bir umut ışığı oldu, ilham verdi Anadolu’daki bağımsızlık mücadelesi.

*

Haberin Devamı

Dumlupınar Zaferi, 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Mütarekesi’ne ve ardından bir yıl kadar sonra 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşması’nı giden yolu açtı ve sonuçta Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu mümkün kıldı.

Mustafa Kemal, zaferin ikinci yıldönümünde 30 Ağustos 1924 tarihinde Dumlupınar’daki Çaltepe’de düzenlenen törende yaptığı konuşmada şöyle diyecekti:

Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetinin temeli burada tarsin olundu (sağlamlaştırıldı), hayat-ı ebediyesi burada tetviç olundu (taçlandırıldı). Bu sahada akan Türk kanları, bu semada pervaz eden (uçan) şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır.”

*

Bu çerçevede baktığımızda 100’üncü yıldönümü, hepimiz için öncelikle, cephede bu mücadeleye katılan her kademedeki bütün askerlere, hayatlarını veren şehitlere, cephe gerisinde orduyu desteklemek üzere imkânsızlıklar içinde varını yoğunu ortaya koyan kadın-erkek her yaştan insana karşı ne kadar büyük bir şükran borcuyla dolu olduğumuzu hatırlama günüdür.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün var olmasını, vatandaşlar olarak hayatta olmamızı, onların bir yüzyıl önce sivil-asker hep birlikte hayatları pahasına savaşmalarına, ödedikleri yüksek bedellere, çektikleri çilelere, gösterdikleri olağanüstü özveriye borçluyuz.

Haberin Devamı

Dolayısıyla, hiç olmazsa böyle günlerde bir an için gözlerimizi kapatıp onların bu çabalarının değerini, kutsallığını anımsamak, hissetmeye çalışmak, her şeyden önce bir vatandaşlık görevidir; onların hatıraları karşısında manevi bir yükümlülüktür.

*

Büyük Zafer’in 100’üncü yıldönümü, aynı zamanda bu tarihi başarı üzerinde hafızalarımızı tazelemek, anlamı üzerinde daha derinlemesine düşünmek için de bir vesile oluşturmalıdır.

Büyük Zafer’le ilgili kitaplara, hatıratlara başvurmak, tarihçilerin, araştırmacıların, askerlerin, değerlendirmelerini okumak her yıldönümünde coşku verici bir çabadır. Bu yönüyle hazırlığı, icrası ve sonuçları, bugüne de taşınan, zamana karşı hep canlı, diri kalan, hayranlık uyandıran bir heyecanın konusudur.

Haberin Devamı

Sakarya Meydan Muharebesi’nin 13 Eylül 1921’de kazanılmasından 11 ay kadar sonra 26 Ağustos 1922 tarihinde başlatılan ve dördüncü gününde Dumlupınar’da sonuçlanan Büyük Taarruz, her şeyden önce bir büyük stratejinin, buna dayanan çok uzun soluklu bir hazırlığın yansımasıdır.

Gerisinde detaylı planlama, yürütülen etkin diplomasi, ordunun bu sonuca yönelik güçlendirilip donatılması, bunu sağlayacak maddi imkânların yaratılması, taarruz planlarının ve taktiklerin şekillenmesi olağanüstü bir çabanın ve kurmay zekâsının eseridir. Hepsinin gerisinde Mustafa Kemal’in liderliğini, vizyonunu ve askeri dehasını belirleyici faktör olarak kayda geçirmeliyiz.

Haberin Devamı

Ayrıca, bir kurtuluş savaşının Meclis’te özgür ve canlı bir tartışma ortamı içinde ve üstelik oldukça kuvvetli muhalif seslerin varlığında, Meclis’in sağladığı meşruiyet zemini üzerinde yürütülmesi, o dönemin koşullarında Milli Mücadele’nin bir başka ayırt edici yönüdür.

*

Tabii 100’üncü yıl gibi önemli bir yıldönümü, geçmişten bugüne doğru uzanan bir sorumluluğu da bizlere hatırlatıyor. Bununla, İstiklal Savaşı ile Türkiye Cumhuriyeti’ni tarih sahnesine taşıyıp sonraki kuşaklara devreden kadrolara karşı, 21’inci yüzyıldaki nesillerin taşıdığı sorumluluğu kastediyoruz.

Büyük Zafer’in en önemli sonuçlarından biri, Cumhuriyet’in kuruluşuyla bulunduğumuz coğrafyada çağdaşlık çizgisinde, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne dayalı, laikliği benimsemiş, pazar ekonomisini yaşatan bir açık toplum modelinin şekillenmesinin önünü açmasıdır.

Haberin Devamı

Ortaya çıkan moderniteyle barışık bu model bir asır geçtikten sonra da bütün İslam coğrafyasında tek örnek olarak ayakta durmaktadır. Kadının eşitliğini tanıması ve toplum içindeki rolünü önemsemesi bir diğer kayda değer vasfıdır.

Evet, bugün vardığımız noktada bu modelin bazı yönlerinin ciddi ölçülerde aksadığını, iyi gitmediğini görmezlikten gelemeyiz. Ancak bütün bu ağır sorunlara rağmen hiçbir şekilde umutsuzluğa kapılmamak gerekiyor. Bundan bir yüzyıl önce bütün imkânsızlıklara rağmen bu başarı öyküsünün pekâlâ yaratılabilmiş olması, artık tersyüz edilemeyecek bir tarihi süreçtir.

*

Her ülkenin tarihinde krizler, yalpalamalar olabilir. Geçen bir asır zarfında sayısız örneğini yaşadık bu gibi türbülansların. Buna karşılık Türkiye her seferinde bu güçlükleri bir şekilde geride bırakmasını bilmiştir. Türkiye, eninde sonunda bugünkü sıkıntılarını da aşıp 21’inci yüzyılda bölgesinde herkese ışık saçan, ilham veren bir örnek olarak ayakta kalmayı başaracaktır.

Bu, aynı zamanda bölgesinde yaşayan başka toplumları da olumlu yönde dönüştürecektir. Bu yönüyle Türk modelinin başarısı bölgenin istikrarı ve huzuru için de en değerli güvencedir.

Büyük Zafer’in birinci yüzyılı geride kalırken, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir başarı öyküsü olarak geleceğe taşıma sınavı ile karşı karşıyayız. Bu sınavın üstesinden gelinmesi, 30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’dan muzaffer çıkan kahramanlara karşı da bir büyük görevdir.

Yazarın Tüm Yazıları