Karla kaplı bir İstanbul göreceğiz herhalde.
Meteoroloji öyle söyledi.
Halbuki ben isterdim ki, hiç meteorolojiden duymuş olmayayım... Sabah kalkınca
“A, kar yağmış” diye şaşırayım.
Maşallah, artık bilim, bize bu kadarcık bir sürpriz zevki bile bırakmıyor. Güneşli günleri de zaten önceden söyleyip oyunbozanlık ediyor.
***
Haftanın 1 numaralı gündemi ise aşı.
Hani, var ya...
Bugün onları paylaşalım.
***
Trump’ın ayağı kaydı ya...
En yakınındakiler dahil, herkes birer tekme atmaya başladı.
Ah ah, Devr-i Sabık dersem, size bir şeyler çağrışım ettirmiş olur muyum acaba?
***
Siyasetin fıtratında olan bu linç heveskârlığı’nı anlıyorum ama ABD’li generallerin, Trump’ı teneke çalarak yolcu etmelerini hiç anlamıyorum. Yahu bu Trump, sizin eski Başkomutanınız değil mi? Ne biçim askersiniz siz?
***
Çünkü bu ‘sözde’ kelimesini hiç sevmem.
Ama yine de o meşhur kural’a uyarak “sözü kim söylemiş” ben önce dönüp ona bakarım.
Baktım.
Ve işte bu sebeple de konuya hiç girmedim.
Girmem de.
# Duvar yazısı
Cemal Gürsel’e bile “Sözde Cumhurbaşkanı” diyen olmadı.
Nüans
Sertleşerek kendi tabanını belki konsolide edebilirsin ama işte
o kadar. Çünkü rakip partiden tek çivi bile sökemezsin. Bilakis, rakibine iyi bir yapıştırıcı olursun.
*
Bu işin ustası, Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
En büyük meziyeti, AK Parti tabanını kemikleştirmektir.
Çünkü kendisi, yüzde 25’lik seçmeniyle gayet mutlu.
Eh, AK Partililer de Kılıçdaroğlu’ndan gayet memnun.
Öyleyse, Mayıs 2010’dan beri süregelen bu
- Erdoğan, Güçlendirilmiş Başbakan olur.
Ve gündem
CHP liderine 1 milyon TL’lik bir tazminat davası daha.
- Vız gelir, vız.
Nasıl olsa parayı başkaları ödüyor.
Ne güzel şey.
- Ekmek elden su gölden.
Bu konforu bırakıp da ateşten gömleği giyerek, kim iktidar olmak ister?
Bazı bilim insanları, koronavirüsün bir biyolojik silah olduğunu söylediler ama bilimsel bir veri ortaya koyamadılar... Zaten bu öyle bir silahsa, bunun kâşifleri hiç açık verir mi? Karşı tedbiri de elbet almışlardır.
Onu geçelim.
***
Lâkin benim beynimi yıllardır bir başka şüphe kemiriyor.
Bu kadar çok kanser vakası olur mu? Türkiye’de her evde mutlaka bir kanserli hasta var.
Nedir bu?
Kanser bulaşıcı da değil... Öyleyse nedir bu yaygın kanser?
Nezleden daha yaygın.
Taa 70’li yıllardan aşina olduğumuz bu sloganlar, tekrar hortladı.
Kimsenin umrunda değil.
Değil ama ne zaman ki katil sermaye diye de bağırmaya başlayacaklar, siz o zaman seyreyleyin feryadı.
***
Maşallah...
Düzen değişikliği lafı da geri geldi... O da 70’li yıllardan kalma bir ezber.
Düzene çekidüzen deseler, eh, inanacağım ama düzen değişikliği tapu’nun delinmesine kadar varan, kötü anılar taşıyor.
Gerçi düzeni değiştiremediler, hatta
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, sanırım böyle bir yolu tercih ediyorlar.
Muharrem İnce deseniz, millet ittifakının yine içinde sayılır ama tek başına, yani kimseyle angajmana girmeden yürüyecek.
Mustafa Sarıgül, bağımsızlığını zaten ilan etti. İkinci turu bekleyecek.
***
Öztürk Yılmaz? Gerçi muhalif cephede görünüyor ama sırf antierdoğancılık yapmak için parti kurmuş değil...
Fatih Erbakan? Zaten babasının oğlu... Batı Kulüpçüler’le bir araya gelmez.
...........
Yeniler böyle...
Hep sorarlar ya:
- Güvenlik mi, özgürlük mü?
Yahu insan öldükten sonra, güvenlik de işe yaramaz, özgürlük de.
***
ABD’nin dünya kadar problemi var. Hepsini bir kenara bırakıp sadece Türkiye ile uğraşacağını hiç zannetmem.
Ama hâlâ uğraşacaksa da uğraşsın. Bu takıntı, bize ancak itibar getirir.
***
Joe Biden diyor ki:
Yine hakkımız bâki ama şimdilik ona ödünç verebiliriz.
*
Önce şunu sorayım: Dünyanın her tarafında istihbarat ağı kurmuş olan şu Amerika, Kongre Binası’nın baskına uğrayacağına dair küçücük
bir istihbarat alamadı mı? Vah...
*
Amerikan Polisi de aciz davrandı. Çünkü böyle olaylara karşı tecrübesiz.
Değerli ortağımız bir alo deseydi, evelallah oraya da yetişirdik.
*
Nereden başlasam?
***
Anketlerde kararsızlar bölümü, partilere yanlış dağıtılıyor. Yüz kere söyledik. Bir kere daha söyleyelim: Muhalif seçmen, kararsız olmaz. Kararsızım diyenlerin büyük çoğunluğu iktidara oy verip vermemek arasında bocalayanlardır. Yani kararsızlardan ziyade tereddüt sahipleri...
Yelpazeye dağıtılamazlar.
Hangi ölçüye göre dağıtıyorsunuz?
***
İttifak başka, koalisyon başka.
Cumhur İttifakı, nerden baksan bir İttfak’tır. Bozulduğu gün, herkes yine yerinde kalır. Öbürü ise
Yaygın bir ezberdir bu:
- “Menderes, seçim kararı alsaydı, 27 Mayıs darbesi olmazdı.”
Evet olmazdı.
Ama ancak, seçimi kaybettiği takdirde olmazdı.
***
Tıpkı bunun gibi:
- Demirel’le Ecevit uzlaşsaydı, 12 Eylül darbesi olmazdı.
Ve devamla:
Gizli bir ajanda var da, bunu
18 yıldır hayata geçiremiyorlar, öyle mi? Rejimi değiştirmek için bir 18 yıl daha mı lazım?
Güldürmeyin insanı.
Bu bir.
.........
İkincisi
Başörtülü Kadın Hakim’lerin, hiç olmazsa -artık- meşruiyeti var. Peki, hâlâ geçerli olan şapka devrimi’ne rağmen Şapkasız Erkek Hakim’lere cumhuriyet düşmanı diyebilir misiniz?
Vallaha çok şakacısınız.
En kestirme yol budur.
Öğretmenleri ayrı, çiftçileri ayrı, hakimleri savcıları, sanatçıları, sporcuları ayrı kategorize edip, nefes tüketeceğine, milletin tamamını, kılıç darbesiyle bir seferde biçip ikiye böldü:
Ahlâklılar / Ahlâksızlar.
***
Biraz ayıp etti ama belki bir tevil yoluna gidecektir.
Belki “maksadını aşmıştır.”
Kimbilir.
Belki de milleti değil,
İki kuruş zam aldılar ama burunlarından geldi. Taksimetreleri güncelleştirmek için sıraya girmek ne demek? Kilometrelerce kuyruk.
Teknoloji çağında bunun başka bir yolu yok muydu?
Allah başka bir sıkıntı vermesin.
- Buna da razıyız.
Zira taksimetre denen medeniyet zaten bize 1982’de geldi. Askeri Rejim’in otoritesiyle.
.........
Daha önce ne vardı?
Hiç. Taksi ücreti için her köşe başında
Hemen erken seçim diye de tutturmayın ha.
Hemen hakaret’e de başlamayın. Suç işlemeden cümle kurmayı nihayet öğrenin.
En mühimi de, ne kadar muhalif olursanız olun ama Allahaşkına Türkiye muhalifi olmayın... Yeter. “Can ve mal güvenliği yok” diyerek kendinizi rezil etmeyin.
***
Günlük hayata bakarsak...
Bunu size söylüyorum.
Ey sahte erkekler!
Kadın dövmekten, kadın öldürmekten bıkmadınız mı?
Ta pazartesi sabahına kadar.
Bu bir ilktir.
2021’den başka hiçbir yıl’a, böyle muhteşem bir karşılama nasip olmamıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
Havaya dikkat
Bugünler, kış’ın en soğuk günleri olması gerekirdi.
Hiç de öyle olmadı.
Ben bu kadar mülayim bir kış görmedim. Belki bu da bir ilk.
Gerçi daha ocak-şubat var
- AİHM kararı tıpış tıpış uygulanacak.
Yılın son yazısını bu şekilde noktalamak istemezdim ama söylemezsem olmaz:
- Ne demek tıpış tıpış?
Bu bir hukuki terim değil.
Siyasi bir terim hiç değil.
Ne bu?
- Bu bir mahalle ağzı.
***
Partilere bakın.
Kimi solcu olayım diyor, bir türlü olamıyor, oraya buraya savruluyor.
Kimi muhafazakârlığa özeniyor ama yüzüne gözüne bulaştırıyor.
Kimi renksiz kalayım diyor, onu da beceremiyor, sürekli renk veriyor.
***
İstanbul’daki Şeb-i Arus Törenleri, bu keşmekeşin en canlı örneğidir.
Ben de diyorum ki:
Yahu bırakın bunları.
AİHM kararının mutlaka uygulamasını isteyenler, iki gruba ayrılırlar.
Birincisi... Hukuktan çok hukukçu olanlar... Yani, mahkeme kararlarına gayet duyarlı olanlar... Yani? Başka hiçbir yere bakmadan ve sapmadan, salt karara saygı bekleyenler.
..........
İkincisi... Hiç ayrıntıya falan girmeden, hatta bir şey bilmeden ve anlamadan “Demirtaş’a özgürlük” bekleyenler...
Ve mahkeme kararını sırf bu sebeple onaylayanlar.
***
Pardon...
Bir grup daha var.
İç huzur
Bizim siyasi partiler, kendi içlerinde ille bir huzursuzluk çıkarmaya mecburlar mı?
Gerçi CHP’nin eski huyudur ama yepyeni bir parti olan
İYİ Parti’ye ne oluyor?
Nedir paylaşılamayan?
........
Ümit Özdağ bâri vuruşarak çekildi.
Darısı “Muharrem İnce’nin başına” diyeceğim ama o, yıllardır vuruştuğu halde
bir türlü çekilemiyor.
- Bırak gitsin.
- Gitmiyor.
- Öyleyse gelsin.
- Gelmiyor.
O zaman da huzursuzluk bitmiyor.
***
Akşener, bir şey hatırlattı.
28 Şubat’ta, kendi partisi
olan DYP’yi nasıl parçalayıp
ince ince doğramışlardı.
Bunun acısını, ancak yaşayan bilir.
O işin tezgahçıları vardı.
Hem de devletin içinde vardı.
Bugün bâri, öyle bir şey yok.
Gerçi Kılıçdaroğlu’na sorsan, ayağı taşa takılsa Erdoğan’dan bilir. O sebeple de zaten partideki asıl arızayı bir türlü tespit edemez.
Akşener öyle değil.
Neyin, nereden geldiğini, niçin geldiğini çok iyi degerlendirebilecek bir deneyim ve birikime sahiptir. Yani teşhisi doğru koyar.
***
Yazının başına dönersek.
Yeni bir siyaset tarzı, yeni bir siyaset üslubu ve yeni bir siyaset ahlâkı artık kaçınılmazdır.
Kaldı ki parti içi demokrasi başka, parti disiplini başka...
Hele uyum bambaşka.
O yoksa, disiplin de fayda etmez.
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle