O zalim güne hazır mıyız

O zalim gün yarın, yani Sevgililer Günü.

Haberin Devamı

Zalim, çünkü kaçamıyorsun.

Her yerden bir şekilde çıkıyor karşına Sevgililer Günü.

Hayır sevgilin varsa da zor bir şey, çiftlerden biri mutlaka beklentisini yükseltiyor.

İyi bir program yapmayınca surat asıyor, “Bu muydu yani?” oluyor.

“Yok canım ne özel programı, oturalım evimizde Netflix ve battaniye yaparız ne güzel” diyen en cool’u bile öyle, inanın...

Sevgililer Günü böyle bir rüzgar yani, esti mi önünde durman mümkün olmuyor.

Sevgilin yoksa ya da yeni filan ayrılmışsan durum daha da evlere şenlik!

“Sevgilisiz” diğer arkadaşlarınla buluşup “tüm eski hayırsızlara” selam çakarak geçiriyorsunuz geceyi.

“Allahtan yok valla, şu an olsaydı zindan ederdi bana geceyi” diyorsun sevgilisiz arkadaşına.

Sevgilisiz dostun tabii ki destek çıkıyor: “Sus, özgürlük en güzel şey! WhatsApp’tan yazdı mı yazmadı mı, yazarken başkasına da aynı şeyleri yazdı mı sorunsalları da yok! Meğer ben, ben değilmişim onunlayken!”

Haberin Devamı

Lakin o eski “hayırsızlar” tam da o gece yeni sevgilileriyle dallı güllü romantik bir Sevgililer Günü pozu koyduysa Allaahh, o gecenin efkarına ve ani bastıran melankolik hırsına fonda çalan Müzeyyen Senar şarkısı bile yetmez, yetemez.

Bu iş böyle, kurtulamazsın Sevgililer Günü’nden.

Muhabbetine bir yerinden girer mutlaka.

İstediğin kadar, “Markaların hepimizi tüketime yönelttiği o kapitalist gıcık gün” deyip dur, olmuyor işte.

Sevgililer Günü tatlı tatlı sırıtmayı sürdürüyor.

O zaman ne yapıyoruz? Zevk alıyoruz!

Tüm sevgililer ve sevgilisizler hep beraber!

Sevgililer Günü’nde kısmetse neredeyim

Valla hâlâ düşünüyorum, gitsem mi gitmesem mi diye.

Yarın W’da ilginç bir organizasyon var, “Karanlıkta flört” organizasyonu!

İlk kez yapılıyormuş, beni de davet ettiler.

Ne güzel de izlenim yazısı çıkar diyerek kabul ettim, itiraf ediyorum.

Önceliğim flört değil yani, hep iş hep iş! (köşeciniz size kurban).

Neyse, olay şu: Bir dönem yapılan karanlıkta yemek organizasyonları
filan gibi.

Zifiri karanlıkta karşılıklı oturacak ve
konuşacakmışız.

Kimse kimsenin yüzünü görmediği için sadece sese ve konuşulanın içeriğine tav oldun oldun, olmadın geçmiş olsun.

Haberin Devamı

Işıklar yanınca konuştuğun kişi Beren Saat ya da Kıvanç Tatlıtuğ gibi bir şey çıkarsa artık çok geç.

Bir yandan sosyal deney gibi aslında:

Önce görüntü mü yoksa karşındakinin içeriği mi?

Hangisine daha çok önem veriyorsun?

Deneyip göreceğiz, bakalım neler olacak arkadaşlar...

Orhan Pamuk’a hatırlatma

Orhan Pamuk, Sunday Telegraph’a İstanbul’la ilgili umut dolu bir yazı yazdı.

Yazının Türkçesi Hürriyet Pazar’da da yayınlandı.

Makalesinde özetle şöyle diyor Pamuk:

“İstanbul kötü günlerini yavaş yavaş geride bırakıyor, sokaklar turist kaynıyor, galeriler lokantalar antikacılar yeniden doluyor.”

Pamuk bu canlanmayı Cihangir ve Çukurcuma üzerinden örneklemiş.

Haberin Devamı

Ama ünlü yazara şunu da hatırlatmak gerekiyor: 

İstanbul canlanıyor evet, ama Cihangir üzerinden değil.

Yükselen semtler, mahalleler uzun bir süredir Kadıköy, Moda, Balat, Reşitpaşa, Arnavutköy, son zamanlarda Yeniköy.

Elbette buralarda açılan mekanların bu yükselişte payı büyük.

Beyoğlu tarafında yükselen ise tasarım ve sanat etkinlikleri, dükkanlarıyla ön plana çıkan Tomtom tarafı. Hatta peş peşe galerilerin açıldığı Dolapdere.

Kısacası İstanbul’un farklı noktalarında farklı canlanmalar var.

Cihangir ise bu canlanmanın ve yenilenmenin çok gerisinde ve demode kaldı.

 

Yazarın Tüm Yazıları