Gay gece hayatı dijital çağa teslim

Sosyal medya ve akıllı telefonlara indirilen aplikasyonların gün gelip sosyal hayatı da etkileyeceği aklınıza gelir miydi?

Haberin Devamı

Gay gece hayatı dijital çağa teslim

Üstelik gay gece hayatını dönüştürmesini kimse beklemezdi herhalde. Çünkü gay kültürünün en önemli öğelerden biri barlar, kulüpler.
Özellikle de New York gibi, bu kültürün ‘başkenti’ sayılabilecek bir yerde. Gel gör ki New York gay sosyal hayatı değişiyor.
New York’tayken en çok konuşulan konulardan biri de buydu.
Mesela New York Times’ta konuyla ilgili yayınlanmış bir makale dahi var.
Üstü çıplak yüzlerce erkeğin aynı anda dans ettiği geniş gay kulüplerin ve haftada bir gay dans partisi düzenleyen yerlerin kapanmaya başladığından bahsediliyordu NY Times’daki yazıda... Peki bunun sebebi ne?
New York gay kültürünün içinde aktif rol üstlenenlere göre sorumlu belli:
Grindr ve benzeri flört aplikasyonları...
Dijital çağla birlikte tanışmanın, kaynaşmanın artık çok kolay olması ve bu yüzden kimsenin bara/kulübe gitmeye ihtiyaç duymaması.
Dillendirilen bir diğer neden de şu: Evlilik gibi hakların elde edilmesiyle beraber uzun ilişkilerin ön plana çıkması ve gay kültürünün yavaş yavaş brunch gibi daha sakin organizasyonlara yönelmeye başlaması.
Öyle ki, bir zamanlar çılgın partiler düzenleyen gay parti organizatörleri artık gay çiftler için brunch’lar yapmaya başlamış.
Aslında sadece gay’ler için değil heteroseksüellerin sosyal hayatı da günümüzde artık şu çizgide denilebilir:
İyi bir yerde yemek yemek ya da en fazla iyi bir barda kokteyl içip muhabbet etmek.
Olay buna dönüştü.

Haberin Devamı

Gay gece hayatı dijital çağa teslim
 

Frieze New York’taki tartışmalı eşek!

Dünkü “Pazar Kafası”nda çağdaş sanat fuarı Frieze New York’a bir giriş yapmış ve fuarın tek Türk galerisi Rampa’dan bahsetmiştim.
Şimdi fuarla ilgili diğer notlara sıra gelsin...
* Frieze’e gelen koleksiyonerler sanatçı hakkında her türlü detayı (nereden mezun olduğuna kadar) öğrenmek istiyor, galericileri çok zorluyormuş. Türkiye’deki kimi koleksiyonerler gibi sadece popülarite ya da “İleride bu eser ne kadar para eder”i düşünmüyorlarmış yani.
* Frieze’de topuklu Gucci’leriyle kokoş gezintiye çıkmış, her eserin fotoğrafını çekip Instagram’ına koyanlar da tabii ki Türkler’di.
Malum, İstanbul’daki Contemporary Fuarı’nda da onları çok görmeye başladık.
Eskiden takı tasarımcısı olur ya da butik açardı bu kadınlar, şimdi de sanat uzmanı kimliğine tutunma sevdasındalar...
* Frieze’in en çok tartışılan, hayvan hakları aktivistlerini ayağa kaldıran işlerinden biri Maurizio Cattelan’ın Amerika’da ilk kez sergilediği “eşek”li işiydi! Evet, bir eşek belli saatlerde dev avizeli bir ahıra geliyor, samanları yiyor ve gidiyordu. Cattelan’ın garip işlerine aşina olanlar için bu işin ironik yanları elbette vardı, ama Cattelan’a alışık olmayanlar enstalasyonu fena halde yadırgadı.
Hatırlatayım: Cattelan daha önce üzerine meteor taşı düşmüş gerçek boyutlardaki Papa heykeliyle yine çok tartışılmıştı.
* Frieze’in iyi yanlarından biri de yeme-içmeye gayet geniş alanlar ayırması ve farklı restoranlara yer vermesiydi. Onlardan en iyisi de avokadolu limonatası nefis olan Cosme’ydi.

Haberin Devamı

Gay gece hayatı dijital çağa teslim
 

O menü şimdi İstanbul’da

New York demek aynı zamanda bir yeme-içme cennetine düşmek demek...
Burada vaktinin bir kısmı restoranlara yer bulmak, rezervasyon yapmaya çalışmak ve bir de restorana gittiğinde sıra beklemekle geçiyor. Gittiğim restoranlardan biri de ünlü Michelin yıldızlı şef Michael White’ın Marea’sıydı.
White malum, bize tanıdık bir isim. Zorlu’da onun Morini’si iki yıldır açık ve çok iyi iş yapıyor.
“New York’un en iyi İtalyan’ı” olarak da bilinen Marea’da yemek yerken Zorlu Morini’nin ortaklarından Başak Soykan’a, yediğim makarnanın fotoğrafını yollayıp “Bu makarna menünüzde mutlaka olmalı! Çok çok iyi” diye yazdım.
Ve Başak’tan müjdeyi aldım.
Meğer Morini’deki menü yenilenmiş.
Benim yediğim makarnanın yanı sıra Marea’nın menüsündeki birçok şey (mesela mantarları) bizim Morini’nin menüsüne girmiş bile.

 

Haberin Devamı

Her yükselen semtin ‘olağan’ kaderi

Brooklyn’deki Williamsburg restoran ve dükkanlarıyla epeydir en gözde yerlerden biri.
Bizdeki Karaköy gibi yükseldikçe yükseldi, hatta turistlerin de uğrak yeri olmaya başladı.
Ama her yükselen semt gibi orası da yeni bir dönüşümün içine girmiş bile.
Semtin sakinlerinden gazeteci Ali Tufan Koç o dönüşümü şöyle anlatıyor:
“New York’ta şöyle bir şey var. Yükselen bir semte Apple ya da organik market zinciri Whole Foods açıldıysa orası diğer semtler gibi olmaya başlamış demektir. Ve yakın zamanda Williamsburg’e de bir tane Whole Foods açılıyor.”
Peki Williamsburg’ü bugünlere getiren ilk sakinleri nereye kaçıyor?
Daha içerlerdeki Bushwick’e...
Bu yüzden artık Bushwick modası varmış.
Williamsburg demode olmuş.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları